aldacı.

323 50 13
                                    

Donghyuck

Johnny çadırın içinde ileri geri dolanırken Donghyuck sadece bakışlarını önüne düşürdü. İçeride kendinden ve alfadan başka iki kişi daha vardı. Birisi adının Taeyong olduğunu öğrendiği ve onlara yardım eden beta, diğeri ise daha önce hiç görmediği koyu kahve saçlı bir alfaydı. Johnny'nin siniri kahve ve odun kokusuna karışırken Donghyuck kurdunun savunmasızlığını hissetti. Kutuyu daha çok göğsüne bastırıp, dudaklarını dişledi.

Johnny adımlarını durdu. Kan gibi akan kızıllıkları tam da omeganın gözlerine bakıyordu. "Anlat bakalım omega, sınırlarımıza neden geldiniz?"

Dudaklarını ıslattı Donghyuck. Sözlerini bir süre kafasında topladıktan sonra doğruldu. "Ben tam olarak bilmiyorum. Bu sürüden değilim." Yutkundu. "Yani değildim, bir önceki akşam sürüye dahil edilmek üzere gitmiştim oraya. Sonra ise birkaç ses duydum, beni gözetleyen kişi etrafı kolaçan etmeye çıktı ama bir daha dönmedi. Ben de kaçtım."

"Yani Kızılağaç Sürüsü ile bağlantın yok, öyle mi?" diye sordu Taeyong. Sesi sakindi. Az önce sanki bir alfanın lafını kesmemiş gibi, sanki bu dünyadaki en normal şeymiş gibi dalmıştı sorguya.

"Tam olarak yok efendim. Ben aslında Tan Sürüsündenim."

"Akçaağaçların olduğu yer, değil mi? Batıda?" Johnny'nin sorduğu soruya başını sallayarak yanıt verdi. "Peki beta? Onun da mı alâkası yok sürü ile."

Yaralı betanın adı geçince başını kaldırdı ufak çocuk. Bilinci yerinde olmayan çocuk uzun boylu bir alfanın, adı Lucas'tı, kucağında bir yerlere götürülmüştü. Donghyuck bunun bir revir olmasını umuyordu.

"Hayır," dedi "onu aslında pek tanımıyorum."

Çadırdaki diğer alfa ilk kez bir tepki göstererek kaşlarını çattı. "Onu tanımayan birine göre fazla endişeliydin ama?" Sesinin derinliği yumuşak yüz hatlarına oldukça tezattı.

"Saklanırken buldu beni." Omuzlarını silkti. "Sonra da kaçmamız gerektiğini söyledi."

"Sen de peşine mi takıldın?" Tekrar başını salladı. Ayakta duran üç kişinin gözleri sanki bedenine delikler açıyordu.

"Ölmeyi mi bekleseydim? O olmasaydı hayatta sınırdan çıkamazdım."

Bir süre herkes sustu. Johnny düşünceli bir şekilde çadırın içinde dönmeye tekrar başladı. O sırada kahverengi saçlı alfa kendisine biraz daha yaklaştı. Donghyuck savunmaya hazır bir şekilde ayaklarını zemine yasladı ve gözlerini direkt alfanın alevli irislerine dikti. Kurdu itaat etmek, pasif kalmak isterken kendisi karşı çıkmak istiyordu. Annesinin ona söylediklerini hatırladı. Omegalar sadık ve sessiz olmalıydı. Alfaların gözlerinin içine bakmamalı, betalar kadar rahat yürümemeliydi. Saçmalık, Donghyuck hiçbir zaman bir omega gibi hissetmemişti, şimdi de öyle davranmayacaktı.

Alfa bu itaatsizliğine aldırmamış olacak ki bakışlarını soğukkanlı tuttu. Gözleri Donghyuckun güneşten sarı olan gözlerinden inip, göğsünde tuttuğu metal cisme düştü. "Bu nedir?"

Kutudan bahsettiğini anlaması birkaç saniye sürdü. Bakışlar göğsünde sakladığı kutuda toplanırken ayağa kalktı ve pelerini etrafına sardı. "Bilmiyorum ama bana bunu saklamam gerektiğini söyledi. Sizi ilgilendiren bir şey değil!"

Johnny ağır adımlarla yanına yaklaştı. "Bak, burada ne olduğunu pek anlamıyorsun belli ki ama sen sınırımıza izinsiz girdin." Başını iki yana sallayıp adamın sözüne atladı Donghyuck. "Size gideceğiz dedim. Arkadaşımı salın ve sınırlarınızdan hemen çıkalım."

Alfa sırtını düzleştirdi. Giydiği gömleğin üzerindeki deri korumalıklar gaz lambasının ışığında kahveden bozma bir renge çalınırken gölgesi omeganın üzerine bir kafes gibi düştü. "Sınırdan çıkınca kurtulacak mısınız sanıyorsun? Kilometrelerce ötede İran Kurtlarının bölgesi var." Yüzüne eğildi. Sesi kısılırken kaşlarını da çatmıştı. Ürkütücü görünüyordu. "Sizi hemen yakalarlar. Ya sürünüze teslim ederler, ya da öldürürler." Bir adım daha ileriye attı. "Seni öldürmezler tabii, bir omegayı kim bırakır ki? Ama arkadaşın? Bir beta kimsenin umrunda olmaz, özellikle kurak bölgede."

dark night • markhyuck × dojaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin