Doyoung
doyoung ilerleyen saatlerde uyumuş, uyanmış, etrafa bakınmış, jungwoo tarafından beslenmiş ve tekrar uyuduktan sonra bütün bunları bir kez daha yapmıştı. haechan baş ucundan hiç ayrılmıyor, doyoung'a yudum yudum su içirmediği zamanlarda da sadece elindeki oyuncağına özlemle bakıyordu.
sormak istemişti doyoung. haechan'ı daha iyi tanımak istiyordu ama bunu yapacak ne hâli vardı, ne de karşısındaki çocuğun kendisine bir şeyler anlatacağına dair inancı. o yüzden sormadı. yaralarının verdiği acıyla gelen buhran hâlinde omeganın kendine oranla daha ufak olan elini tutmakla yetindi.
gözlerini açtığında bu sefer sabahtı. haechan yerde uyuyordu ve jungwoo da görünürde yoktu.
doyoung eliyle bandajlarını yokladı. kendini daha iyi hissettiğine kanaat getirdiğinde ise usulca ayağa kalkmaya çalıştı. bir kez deneyip canı yanınca geri oturdu. derince nefes aldı, yatağı kavradı ve kendini tekrar yukarı çekti. bu sefer nefesi kesilmemişti. bir iki adım attı kulübenin duvarlarından destek alarak. kapıya ulaştığında kilitli olmadığını fark etti. araladığı eşikten dışarıya baktı. bir sürü insan toparlanmış, gündelik işleri ile meşguldü.
dışarıya çıkıp çıkmamayı kafasında ölçüp tarttı doyoung. tamam, yaralıyken onu tedavi etmiş olabilirdi bu insanlar ama babalarının hayrına yapmamışlardı ya? illâ bir çıkarları olmalıydı, bu yüzden de doyoung hiç birine güvenemiyordu. başını belaya sokup, şansını zorlamamak için dışarı çıkmamaya karar verdi. kapıyı kapatacağı sırada önce büyük bir gıcırtı duyulmuş, sonrasında ise sırtına batan zemini hissetmişti. her şey öyle âni gerçekleşmişti ki daha zihni bir şeyi algılayamadan bedeni vücudunu saran acıyı hissedebilmişti.
"siktir!" dedi panik dolu bir ses yanına çömelmeden önce.
"asıl sen siktir." diye karşılık verdi doyoung. elini karnına götürdüğünde teni kırmızıya boyanmıştı. düşmenin etkisi ile yaraları açılmıştı belli ki.
"özür dilerim, ben seni görmemişim- şey-"
konuşmasını yarıda bırakıp, ellerini karnına bastırdı yabancı çocuk. bu sırada gürültüden uyanmış olan haechan hemen yanında bitmiş, çocuğun ellerini doyoung'un üzerinden itmişti.
"çek ellerini! ne yaptın ona?" diyerek çocuğa bağırıyor, nereden bulduğunu bilmediği bir bez parçasını doyoung'un yarasına bastırıyordu.
"bir kazaydı, gerçekten. ben onu görmedim." dedi çocuk. kendini savunmakta berbat bir iş çıkarıyordu.
haechan homurdandı.
"koskoca herifi nasıl görmezsin? sen kör müsün?"
bağırışmalar arasında kayboldu doyoung. hem her şeyi duyuyor, hem de bir şeycikler anlamıyordu. karnındaki acı tekrar şakaklarına terler indirmişti. bu sefer ölebileceğini bile düşünse de 'ben iyiyim' diyerek kavgaya bir son vermeye çalıştı. yine de boşa uğraşmış gibiydi. haechan onu çocuktan uzaklaştırmak isterken yarasına baskı uygulamış, kendisinden acılı bir inleme alınca da olduğu yerde onu bırakmak zorunda kalmıştı. doyoung'un bilinci tekrar elinden kopup giderken çocuğun 'jungwoo'yu çağıracağım.' dediğini duyar gibi oldu. sonrası ise tamamen aydınlıktı.
。
hatırladığı birkaç şey vardı. kapının açılma sesi, bağırışmalar, güçlü bir çift kol ve onu takiben gelen hafif tatlı bir koku... vücudu bir kukla gibi yatarken buğulu gözlerinin ardından tartışan kişileri seçebiliyordu. hislerinin tekrar yerine gelebilmesi için birkaç dakika daha geçmesi gerekti. sonrasında da karşısında bir avuç insanı, aralarında da herkese cehennemi yaşatıyor gibi görünen haechan'ı görebiliyordu.
"uyandı!" dedi bir ses. kim olduğunu bilmiyordu doyoung ama umurunda da değildi pek.
zar zor başını yastıktan kaldırabildi. doğruldu ve görüşünün yerine gelmesini bekledi.
"iyi misin?" diye sordu jungwoo. bir anda yanından çıkagelmişti. "kendini çok zorlamamalısın."
vücudunu destekleyen kola tutundu doyoung. başını olumlu anlamda salladı ve kısık bir şekilde "iyiyim." dedi.
"haechan..."
elini uzattı. bal tenli çocuğun elleri kendininkini çok ürkek bir narinlikte tutuyordu.
bir süre için her şey sessizdi. sanki herkes bir şey demek istiyor ama sessizlik duvarına ilk çiviyi çakmak istemiyordu. doyoung ise bu suskunluğun her saniyesinden nefret etmişti. kalan gücü ile haechan'ı arkasına çekti ve ayağa kalktı. acısını yutarken karşısında bir duvar gibi duran adamlara baktı ve usulca konuştu.
"bizden ne istiyorsunuz?"
oldukça sesli bir kıkırtı duydu araçlardan. bu ses, önceden görmüş olduğu kahve rengi saçlı alfadan - jaehyuk muydu? - geliyordu.
"asıl sen ne istiyorsun?" dedi alaycı bir ses tonuyla. "sınırlarımıza giren siz değil miydiniz?"
"jaehyun!" diyerek onu uyardı öndeki alfa. sürü lideri olduğu her hâlinden belliydi. upuzun, yapılı bir adamdı ve bakışları insanın içine korku düşürecek türden alevliydi. sadece hırlaması bile jaehyun denen herifin susmasına yetmişti. sonrasında doyoung'a döndü. yüzünde çok zorlama bir gülümseme vardı.
"ben johnny, aldacı sürüsünün lideriyim." dedi diplomatik bir şekilde. elini barışçıl olduğunu düşündüğü bir tavırla uzattı ama doyoung sadece eline uzun uzun bakmakla yetindi.
"vahşisin biraz." diyerek devam etti. uzattığı eli çekti ve kollarını göğsünde birleştirdi.
"adım doyoung." diye karşılık verdi doyoung. "sorularınızı cevaplayacağım ama bizi bırakacağınıza söz verirseniz."
"pekala doyoung,"
Johnny, kulübedeki sandalyelerden birini çekti ve oturdu.
"sana böyle bir söz vermeyeceğim. yine de bana her şeyi detaylıca anlatmanı istiyorum."
gözlerini kömür karası gibi kaplayan ciddiyet, doyoung'un çekinmesine yetmişti. yine de acizliğini kabul etmek istemeyen beta, bir iki adım geri çıktı ve kulübenin camına kaçırdı gözlerini.
"adil bozkurtlarmış." diye homurdandı doyoung. alaycı bir şekilde omuzlarını silkti ve geçen gecenin olaylarını tekrar yaşamaya hazırladı kendini.
"siktiğimin barış antlaşmasından başlayalım."
doyoung'u hazırcevap seviyorum. ;-;
![](https://img.wattpad.com/cover/187989682-288-k340770.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dark night • markhyuck × dojae
Fanfic"Yalnızlık ve hüznü kucaklayarak uyuyabilecek olsan bile o çok aziz göz yaşlarına dokunmak istiyorum." • • Kızılağaç Sürüsüne bir barış antlaşması gereği hediye edilen Donghyuck, hiç tanımadığı bir beta tarafından kurtarılır. Amaçları sürüden kaçıp...