Donghyuck
Ormanın içinde bir topluluk hâlinde yürüyen iri yarı adamların arasında kalmış ufak çocuk adımlarını hızlandırmaya çalıştı. Bileğine sıkı sıkıya dolanmış ipler tanlaşmış teninde kırmızı izler bırakırken vücuduna önceden sürülmüş parıltılı simler ve üzerine umursamaz bir şekilde atılmış uzun beyaz gömlek yüzünden oldukça rahatsız hissediyordu kendini. Çıplak ayaklarına batan dallar canını acıtıyor, sıcağın kavurduğu teni soğuk terler akıtıyordu. Bir omega olacağı baştan belli olan Donghyuck el üstünde büyütülmüş, hiçbir sûretle ormana salınmamıştı. Özellikle kardeş denilen, yine de aralarındaki anlaşmazlığın bir türlü bitmediği sürünün arazisine hiç ayak basmamıştı. Her şey onun için yeniydi ve bu onu deli gibi korkutuyordu.
"Yıllardır hiç omega doğmadığı gibi, bir de elimizde olanı başkasına veriyoruz." En önce yürüyen Eunhyuk'un sesi bıkkın ve sinirli geliyordu. "Bunaklar ne düşünüyor hiç anlamıyorum."
Eunhyuk sürünün en güçlü alfalarından biri ve sürü liderinin ortanca oğluydu. Genelde çok çabuk sinirlenirdi, bunun için babası onu liderlik eğitimi yerine savaş eğitimi almaya göndermişti. Kaslı vücudu, Kızıl Kurtlara özgü tarçın rengi kıvırcık saçları ve kızıla çalınan gözleri ile heybetli bir görüntüsü vardı. Sürüdeki herkesin ondan çekinmesi de bu yüzdendi belki de.
"Anlasaydın zaten sürü lideri olurdun." Kangin en iyi avcılardan biri ve Eunhyuk'un en yakın dostuydu. Sert görüntüsünün ve kalın, tarçın rengi kaşlarının ardında yumuşak sarı gözlerini saklamayı çok iyi bilirdi. Yine de sürüde gördüğü en cana yakın kişilerden biri olarak adlandırabilirdi onu Donghyuck. Bir keresinde ona oynaması için topaç yapmıştı. Tahtadan topacı yeşil iplerle sarmış ve sarı çiçeklerle boyamıştı. Ona 'Ayçiçeği' diyordu Donghyuck. Evinde bırakırken üzüldüğü tek eşyası da oydu.
"Bir gün olacağım." diye hırladı Eunhyuk Donghyuck'un iplerinden çekiştirirken. Hasırdan ipler derisini yakarken hiçbir ses çıkarmadı omega. Sadece adımlarını hızlandırdı. "Babam işe yaramaz ağabeyimden bir şey olmayacağını anlayacak ve sürüyü ben yöneteceğim."
"Bu konuşan sen misin yoksa yenilgiyi kendine yediremeyen egon mu?" Kangin'in alaycı yorumu, Eunhyuk'un gırtlağından gelen derin hırlamaya karışıp gitti. İki alfanın da karışan odun, deri ve bambu korkularından yayılan öfke burnunu sızlayacak kadar belirgin olmuştu. İçindeki kurt korkmuş bir şekilde ulurken kafasını öne düşürdü ve kokusunun yayılmamasını diledi içinden. Korkmuş bir omega kokusu alfaların koruma iç güdülerini tetikleyebilir, olası bir kavgaya yol açabilirdi.
Uzun süren bir sessizlik sonrası sınırları olarak işaretlenen nehire ulaştılar. Onların bulunduğu taraf kızıl yaprakları ile tıpkı batan güneşin ışıklarını andıran Akçaağaçlarla süslü iken, nehrin karşı tarafı koyu yeşil yaprakları altında kozalak benzeri meyveleri taşıyan Kızılağaçlarla doluydu. Sürülerinin ismi de buradan geliyordu zaten. Tan Sürüsünden daha köklü, daha eski bir sürüydüler ve savaşçıları da genelde barışçıl olan kendi sürülerine oranla daha güçlüydü.
"Burada bekliyoruz." dedi Eunhyuk. Burnu bir koku aldığından ötürü kıvrılmış, yüzüne mutsuz bir ifade oturmuştu. "Zaten yakındalar."
Donghyuck merakla başını kaldırıp derin bir nefes aldı. Aynı sürüden olduğu arkadaş(!)larının kokusu arasından sıyrılan daha baskın, her biri daha farklı olan dört, hayır, beş kurdun kokusunu seçebilmişti.
"Madem ganîmet veren biziz, bari onlar önceden gelip bekleselerdi." Uzun zamandır sessiz olan Minhyuk konuştuğunda ağaçların arasından çıkan birkaç silüet görülebiliyordu. Tenleri sarı, saçları ise yine kırmızı tonlarındaydı. Sarı gözleri yakınlaştıkça kızıla çalınıyor, yüz hatlarındaki ciddilik daha da belirginleşiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dark night • markhyuck × dojae
Fanfic"Yalnızlık ve hüznü kucaklayarak uyuyabilecek olsan bile o çok aziz göz yaşlarına dokunmak istiyorum." • • Kızılağaç Sürüsüne bir barış antlaşması gereği hediye edilen Donghyuck, hiç tanımadığı bir beta tarafından kurtarılır. Amaçları sürüden kaçıp...