seis

18 3 7
                                    

Sabah telefonumun çalmasıyla gözlerimi araladım. Komidinin üstündeki saate bakıp bir kaç küfür savurdum.

Tanrı aşkına, kim saat 10'da arardı ki?

Telefonu açıp kulağıma tuttum ve karşıdaki kişinin sesini bekledim.

"Justin, akşam saat sekizde Kylie'nin yeni koleksiyonu üzerine tanıtım ve sonrasında bir after party var. Davetliler arasındasın, yedi buçukta hazır ol!" Telefonu suratına kapatıp ofladım.

Oflamamla birlikte telefonum yeniden çaldı.

"Hey Scott aramıştır diye umuyorum. Geliyor musun J?" Of Kylie of!

"İşim çıkmazsa gelmeye çalışacağım Kylie, söz vermiyorum." Onaylarcasına ses çıkardı.

"Pekala, ama işin çıkmazsa kesinlikle bekliyorum ve tema siyah beyaz haberin olsun." Mırıldanıp telefonu kapattım.

Ne gerek vardı ki benim orada olmama? Makyaj ve ben ne alakaydı! Gerçi arkadaşıyım normal.

Gözlerimi devirip yataktan kalktım. Dün akşam yaptığım sandviçleri yedikten sonra sinema odasında Alvin ve Sincaplar'ı izlemiştik. Animasyon filmlerine karşı zaafı vardı, çok seviyordu. Sonra da odalara dağılıp uyumuştuk.

Saçlarımı ovuşturup ofladım. Çok ofluyordum. Bugün öyle bir sıkıntı vardı ki içimde sanki oraya gidersem kötü bir şey olacakmış gibi hissediyordum.

Odamdaki lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Gözlerim acıyordu. Bir kaç defa daha su vurduktan sonra odamdan çıktım ve aşağıya indim. Mutfaktan sesler geliyordu.

I was born sick, but I love it
Command me to be well
Amen, Amen, Amen
Take me to church
I'll worship like a dog at the shrine of your lies
I'll tell you my sins and you can sharpen your knife
Offer me that deathless death
Good God, let me give you my life

Onun sesinden bu şarkıyı dinlemek eşsizdi. Yerine devam ettim.

Take me to church
I'll worship like a dog at the shrine of your lies
I'll tell you my sins and you can sharpen your knife
Offer me that deathless death
Good God, let me give you my life

"Hey, günaydın." Elindeki boş sosis kutusuyla bana bakıyordu.

"Günaydın küçük." Hazırladığı masaya baktım. Çok iyi görünüyordu.

"Mhmm, leziz görünüyor."

"Sen uyanmadan markete gittim. Almamız gereken bir kaç şeyi unutmuşuz. Fıstık ezmesi ve nutella aldım. Pankek yaptım seversin belki. Annem hep bana yaptır-"

Susması için elimle ağzını kapattım.

"Çok konuşuyorsun." Burnunu sıkıp masadan bir tane salatalık ağzıma attım.

"Akşama Kylie'nin yeni koleksiyonunun lansman ve partisi varmış, gidip gitmeyeceğim belli değil. Eğer gidersem benimle birlikte gelmek ister misin?" Kafasını olumsuz şekilde salladı. Anlamaz gözlerle ona baktım.

"Gelmesem daha iyi olur. Hem benim geliş nedenimi açıklamış değilsin. Çok fazla kamera olacak, yanlış şekilde ve kötü kalıpta tanınmak istemiyorum." Eh bir bakıma haklıydı.

"Birazdan stüdyoya gideceğim benimle birlikte gelsene?" Ağzındaki lokmayı yutup bana baktı.

"Aslında bugün evde kalıp biraz kafa dinlemek benim için daha iyi olur Justin."

"Peki sen bilirsin güzelim. Şimdi çıkmam lazım, kahvaltı efsane olmuş." Gülümseyip tabağına geri döndü.

Odama geri çıkıp siyah bir pantolonla bordo bir hoodie giyip ayaklarıma da siyav vanslarımı giyip aşağı indim.

scholarshipWhere stories live. Discover now