• Bölüm #1

618 29 4
                                    

İyi Okumalar! Sonuna
kadar okuyup, Vote vermeyi
unutmayalım! 🍼

"Anne! Bir şeyim yok, kaç kere söylemem
lazım bunu sana?"
"Nasıl bir şeyin yok Jae Rim! Terlemişsin!"

Gözlerimi devirdim. Çocukluğumdan beri bana böyle davranması artık sinirlerimi bozuyordu.

On yedi yaşımdaydım ve on sekize girmeme az kalmıştı. Ama yine de bana çocuk gözüyle bakıyordu annem.

Küçüklüğümde de böyleydi. Herkes dışarıda oynarken, annem başıma bir şey gelir diye beni dışarı çıkarmazdı.

Ya da ne bileyim işte; arkadaşlarım özgürce dondurma yerken, toprakta oynarken ben ise annemin kısıtlamaları nedeniyle evden dışarı çıkarmıyordum. Çıksam bile çok az kalıyordum.

Şimdiyse hala bu huylarından vazgeçmeyerek bana çocukmuşum gözüyle bakıyordu. Bunu istemiyordum.

"Bir şeyim yok diyorum sana! Çocuk değilim anne, anla şunu. Rahat bırak beni artık."

Kaşlarını çatarak bana baktı. Yanıma gelip, elindeki bez ile suratımı silmeye başlamıştı bile. Elini ittirerek ayağa kalktım.

"İstemiyorum diyorum sana!"
"Çeneni kapa Jae Rim! Ben senin annenim!"

Yüzünde sinirli bir hal vardı. Benim hep iyi olduğumu görmek, bilmek istiyordu. Bunları yaparken benim de hiç fikrimi almıyordu.

"Değilsin anladın mı?! Sen benim annem falan değilsin!"

Suratı yavaş yavaş düşerken, kapının oraya ilerleyerek ayakkabımı giydim.

Demin çok yanlış bir şey yapmıştım. Böyle olsun ben de istemezdim ama sinirden söylemiştim işte.

Arkamdan gelen ayak ve sesler ile ayakkabılarımı daha hızlı bağladım. Yüzümden hafif terler akmaya başlıyordu. Bunu umursamadan teri, kolumla sildim.

"Nereye gidiyorsun Jae Rim!"

Annemin yüksek sesi ile arkamı döndüm. Bu sefer gerçekten çok kızgındı. Acele ederek, saçımı kulağımın arkasına attım. Ne yapacaktım ben dışarı çıkıp?

Omuz silktim. Ne yapacağımı sonra düşünürdüm ama şimdi gitmem lazımdı. Belki sadece birkaç saat sonra eve gelirdim.

"Hiç bir yere gitmiyorsun Jae Rim!!"

Annemin sinirli sesi ile ayağa kalktım. Gidip biraz kafa dinleyebilmem için büyük bir fırsattı. Hiç düşünmeyerek kapıyı açtım ve adımlarımı dışarıya attım.

Kapıyı açar açmaz havanın mayıştırıcı sıcaklığı yüzüme çarpmıştı. Ve o an sanki yaşamın huzuruna erdiğimi keşfettim. Belki bugün sadece bu keşifle kalmayacaktım.

Koşarak caddenin sonuna kadar gelip etrafı incelemeye koyuldum.

Hava çok güzeldi, çiçekler güzel kokularını caddeye kadar yaymıştı. Lokantalardan gelen güzel yemek kokuları, içimi hoş ederken bir an düşündüm.

Bunca yıl, hiçbir ilkimi yaşamaya fırsatım bile olmamıştı. Annem yüzünden olmuştu hepsi. En önemlisi de zamanı geriye saramıyorduk ve ben geçmişteki çocukluğumu geleceğe saramazdım hiçbir zaman.

Düşününce gülen yüzümün solduğunu yanımdaki araba camından fark ettim. Şimdi bunları düşünüp, belki bir günlüğüne özgür olma fırsatımı iyi değerlendirebilirdim.

Gülerek, yürümeye başladım. Yanımdaki insanlar, bana bakıp kaşlarını çatıyor kimileri ise bana gülüyordu.

Bunun asıl nedeninin bu kadar mutlu olduğumdan kaynaklandığını biliyordum. Çünkü kimse yürürken, bu denli mutlu olmazdı. Benim dışımda!

"Şimdi ne yapacağım ki?"

Dudaklarımı büzüp, oturabilmek için bir yer aradım. Gözlerim ile etrafı süzerken caddenin kenarında olan küçük çıkıntıyı fark ettim. Yani burda oturabilirdim. O kadar da kötü değildi.

Oraya gidip, oturdum. Üzerimdeki ki beyaz ince elbiseyi, düzelttim. Boldu, rahattı. Tam yazlık bir elbiseydi. Ayaklarımda ise, beyaz bir babet vardı. Siyah saçlarımı kulağımın arkasına atıp, söylenmeye başladım.

"Param da yok. Of.."

Ellerimi çeneme götürüp, yanımdaki çubukla toprağa bir şeyler çizmeye başladım. Hadi ama, anneme hak mı verecektim?

Belki yanımda biraz para olsaydı, bir şeyler yiyip gezebilirdim ama param da yoktu. Param yoksa ne yapabilirdim burada pekala?

Yanımdaki hareketlilik ile kafamı yanımdaki çocuğa çevirdim. Üzerinde siyah yırtık kot, beyaz bir tişört vardı. Gözleri siyahtı, kollarında dövmeler vardı. Ve.. iyi bir fiziğe sahipti. Kimdi bu? Niye gelmişti yanıma?

"Kimsin?"
"Merhaba."

Aynı anda konuşmamızla, gülümsedi. Ona bakıyordum hala.

"Kimsin?"

Sorduğum soruyla birlikte, saçını kaşıyarak elini çenesine götürdü ve bana baktı.

Gülümsemesi yüzünden hiç eksik olmuyordu ve bu kadar esrarengiz davranması da beni içimdeki merak duygularını iyice açığa çıkarıyordu.

"Park Jimin."

Kafamı sallayarak, demin ki işime yani çubukla yere bir şeyler çizmeye devam ettim. Hala yanımdaydı, bu hem korkutuyor hem de meraklandırıyordu beni.

"Senin ismin ne?"

Çubukla, toprağa bir şeyler çizmeye devam derken ona bakmayarak konuştum.

"Jae Rim."

Ona bakmıyordum ama gülümsediğini seziyordum. Sürekli gülümsüyordu ve zaten çekik olan gözleri gülümsediğini anda daha da çekik olup, düz çizgi haline geliyordu.

"Burda ne yapıyorsun?"
"Ne yapıyor gibi duruyorum?"

Sorusuna soruyla karşılık vermiştim. Çubuğu bırakarak, ayağa kalktım. Benim kalkmamla beraber o da kalkmaya başlamıştı.

Ayağa kalkmasıyla beraber, boyunun sandığımdan daha uzun olduğunu gördüm.

Tek kaşını kaldırdı.
"Nereye?"
"Sana ne?"

Yürümeye başladığım da dibimde bitmesiyle sinirle durdum. Niye geliyordu bu şimdi? Zaten kısıtlı bir vaktim vardı, vaktimi de hiç tanımadığım biriyle uğraşarak geçirecek değildim.

"Benim senin yardımına ihtiyacım var."

Ciddiyetle söylemesiyle, kaşlarımı çattım. Daha beni bile tanımıyordu bu Tanrı aşkına. Niçin hayatta normal insanlarla karşılaşma fırsatı bulamıyordum ben?

"Daha beni bile tanımıyorsun, ne yardımı bu?"
"Ben.."

Kafamı salladım.
"Sen..?"

Cevap vermesi uzun gibi görünüyordu. Omuz silktim. Niçin bir yabancıya cevap verme gereği duyacak kadar aptal olduysam..

"Benim, benim sana.. ihtiya-"

Onu dinlemeyerek, uzaklaşmaya çalışıyordum ki kafama inen sert cisimle gözlerimi kıstım.

Rüya olmalıydı. Bir çeşit kabûstu değil mi? Ben yine annemin sözünü dinleyen uslu kız rolünü oynuyordum, evet bir kabus olmalıydı her şey.

-

Hahhayt noluyor lan :0
Vote vermeyi unutmayın
Bebeklerim 🍼❤️

Tears • Jeon. JkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin