• Bölüm #4

330 21 1
                                    

Hepinize İyi Okumalar!
Sizi seviyorum.

"Bu kıyafetleri giy, sonra da aşağıya gel."
Jimin, kıyafetleri yatağın üstüne koyup odayı terk ettiğinde, yine sessizlik hüküm sürdü.

Derin bir nefes verip, bıraktığı kıyafetleri yatağın üstünden alıp inceledim. Siyah pantolon ve siyah tişört.. ne beklersin ki?

Üzerimi çıkartıp, bu siyah kıyafetleri üzerime giydiğimde boy aynasından kendime baktım. Daha bu eve geleli 48 saat bile olmamışken göz altlarım şimdiden morarmıştı.

Omuz silktim. Şimdi Daegu'ya gidecektim. Niye gidecektim? Elbette bilmiyordum. Tanrı aşkına, ben bu güçsüz halimde nasıl bir erkeği kurtarabilirdim ki? Maalesef, benden başka gidecek biri olmadığı için ben gidiyordum!

Sinirle kapıyı açarak aşağıya indim. Jimin be müstakbel arkadaşı Jungkook, beni bekliyorlardı. Benim aksime Jungkook bugün renkli giyinmişti. Üzerinde siyah-kırmızı çizgili, ince bir uzun kollu (uzun), altında ise mavi kot vardı.

İkisinin yanıma gittiğimde Jimin, gülümseyerek bana baktı. Ben ise gülümsemedim. Tepki vermedim, çünkü gerçekten ağlamaktan bitkindim.

"Çok güzel olmuşsun Jae Rim."
Bir şey demeyip, yüzüne anlamsızca baktım. Evet, tabii ya. Çok güzel olmuştum ben, bir adamı almak için güzel olmuştum.

"Ne zaman gidiyoruz?"
"Bakıyorum da çok gitmeye heveslisin."

Jungkook'un sesini duyduğum da, kafamı ona doğru çevirdim. Benim annem, babam beni ararken ben hiç tanımadığım biri ile Daegu'ya gidiyordum. Tanrı aşkına, bunun neresine hevesli olabilirdim?

"Hevesli miyim sence? Şu halime bakınca hevesli olduğumu mu düşünüyorsun?"
Ciddiyetle sormamla, ortalık gerilmeye başlamıştı.

"Tamam, tartışmayın. Bir an önce bitsin, gitsin artık bu iş. Araba hazır, gidebilirsiniz."
Jimin'in durumu düzeltmesi ile Jungkook ile kısa süre göz göze geldim.

Gitmek istemiyordum. Annem, babam herkes beni kim bilir ne kadar merak etmişti? Pekala, ben geldikten sonra ise babama ne diyecektim? Bir insanın hayatını kurtarmak için kendi hayatımı tehlikeye atarak Daegu'ya gittim, falan mı?

Yutkunarak, kafamı salladım. Dudaklarım yine her zaman ki gibi kuruydu.

"Gidelim şimdi, benim artık bir dakika bile tahammülüm yok."
Jimin, derin bir nefes vererek Jungkook'a baktı. İkisinin kısa süreli bakılmasının ardından, Jimin dış kapıyı açarak bize işaret etti.

"Araba orda, Jungkook. Daegu'ya vardığında beni ara tamam mı? Ve sen Jae Rim, sakın bizim hakkımızda kimseye bir şey söyleme."

Tısladığı zaman kafamı ve bedenimi ondan uzaklaştırdım. Ne demiştim birden ben? Böyle ani değişimleri olduğundan dolayı beni korkutuyordu.

"T-tamam. Gidelim artık."
Kafasını salladığı zaman, beni beklemeyip arabanın yanına giden Jungkook'u gördüm. Gözlerimi devirip, onun yanına gidecekken kolumdan tutulması ile beraber arkama döndüm.

Jimin, kolumu tutuyordu. Yüzünde endişeli bir hal vardı, helallik falan mı almaya çalışıyordu bu? Niçin demin ki ruh halinden çıkıp, şu an duygusal çocuk olmuştu?

"Kendine dikkat et Jae Rim."
"Tamam."

Kollarımı bıraktığında, arabaya doğru gittim. Arkamı döndüğüm de bize bakıyordu hala Jimin. Küçük bir tebessüm ettim, belki görememişti. Umrumda değildi zaten.

Arabanın içine bindiğim de emniyet kemerimi taktım. Her zaman annem, arabaya bindiğim de emniyet kemerimi takmamı söyleyip, sürekli bu konu da beni sıkça uyarırdı.

Aklıma gelen şeyler ile kısa bir şekilde gülümseyip önüme döndüm.

Araba hareket ettiği zaman, etrafa baktım. Yeşillik bir yerdi, güzeldi.

Keşke daha önceden böyle bir yere "normal" bir şekilde gelseydim ama hayat bana her zaman ters tarafını döndüğünden dolayı bunu benim açımdan söylemek mümkün olmuyordu.

Duman kokusu, arabayı sardığında kaşlarımı çatarak Jungkook'a baktım. Sigara içiyordu, biraz sonra açılan camlar ile birlikte koku da yavaşça etkisini kaybetmeye başlamıştı.

Sigara dumanının bir süre, camdan çıkışını izledim.

Camdan gelen rüzgar, saçlarımı dalgalandırırken bana bakan Jungkook'u fark etmemle kafamı salladım.

"Noldu?"
"Yok bir şey."

Kısa cevapları ile ünlü falan olmalıydı,cidden. Her neyse zaten çok da konuşmaya meraklı değildim ben. Bir an önce bu işin bitmesini ve huzurlu bir şekilde yaşamak istiyordum.

Keşke annemi dinleyip, gitmeseydim. İlk defa annemin haklı olduğunu düşünüyordum. Belki de ilk defa olmayacaktı çünkü önceden hep annemi dinlerdim.

O zamanlar da dinlemeseydim belki annemin çokça haklı olduğunu öne sürecektim.

"Sen kaç yaşındasın?"

Sorduğum soruyla birlikte, bana kısa bakış atıp sigarasından bir yudum daha içine çekerek ağzından püskürttü.

"Ne yapacaksın?"
"Sordum işte, kaç yaşındasın?"

Bir süre sessizliği koruduktan sonra, sigarasını camdan dışarı fırlatarak bana baktı.

"Yirmi bir."

Dudaklarımı birbirine bastırarak, kafamı salladım ve tekrar camı izlemeye başladım. Yirmi bir yaşından daha çok on sekiz, on dokuz gösteriyordu. Lise öğrencisi gibi, yani.

"Sen?"
Kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Ne?"

Bana bakmayarak, konuştu.
"Sen kaç yaşındasın?"

On yedi yaşındaydım ama yirmi üç gün sonra on sekiz olacaktım. On sekiz desem bir şey olmazdı değil mi? Omuz silktim, tabii olmazdı.

"On sekiz."
Gülümsedi.
"Tahmin etmiştim."

Bir şey demedim. İlk defa onu gülümserken görüyordum, yani dünden beri. Tavşan dişleri güldüğü zaman meydana çıkıyordu ve bu, dünkü seksi çocuğun aksine onu sevimli kılıyordu.

"Her neyse, yat uyu. Yarına orda oluruz. İşimiz var, çok seninle küçük hanım."

-
Ne yapıyorsun koçum be ya cöslrsyu
Pişman edecm seni, şerefsiz tavşan
Neyse,
Belki ileri de Taejin olabilir 😭❤️🍼

Tears • Jeon. JkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin