Taeyong oturduğu koltuktan oflayarak bir diğerine geçerken sayısız defa bunu yapmasını izleyen Jaehyun gözlerini devirdi.
Taeyong neredeyse bir haftadır onlarla yaşıyordu ve daha az çekingen davranmaya başlamıştı.
Ayrıca bir haftadır Ten'i hapishaneden kaçırma planları yapıyordu, çoğu ölümcül ve vahşiceydi, fakat bunu umursuyor gibi değildi. Bütün zamanını Ten'in zihnine sızmaya çalışmakla harcıyordu, bu nedenle çok fazla baygınlık geçirmişti.
Jaehyun, Ten'in Taeyong için tam olarak ne ifade ettiğinden emin değildi, yine de çok fazla değer verdiği anlaşılıyordu. Erkek arkadaşı olabilirdi, hatta kardeşi bile olabilirdi. Fakat ondan bahsederken 'arkadaşım' demişti, bu da ikinci seçeneğin ihtimalini oldukça azaltıyordu.
Taeyong bir kez daha ayaklandığında Jaehyun dayanamadı. "Başımı döndürdün, otur artık."
Taeyong bunu bilinçli yapmadığını belli edercesine ayağa kalkmış olan kendine baktı, ardından omuzlarını düşürerek Jaehyun'un karşısındaki koltuğa oturdu. "Keşke eski becerilerim hala bende olsaydı," diye mırıldandığında mutsuzluğu Jaehyun'u bile huzursuz etmeyi başarmıştı.
"O becerileri geri kazanabileceğini biliyorsun, Taeyong." Jaehyun, Taeyong ondan iki yaş büyük olmasına rağmen ona 'hyung' diye seslenmiyordu. Sanırım bunun nedeni Taeyong'un normalden daha küçük görünmesiydi. Hapishanede hiç yemek yememiş gibi duruyordu, ayrıca boyu da Jaehyun'un omuzuna denk gelecek kadar kısaydı.
Gerçi Taeyong da bu yaş farkını çok umursuyormuş gibi değildi.
"Ama onlara hemen ihtiyacım var," dedi sinirle. Siniri kendineydi, eski yeteneklerini kaybettiği için öfkeliydi. "Ten'in nasıl olduğunu öğrenmem gerek." Jaehyun bir şey demeden ona bakmayı sürdürünce Taeyong tekrar konuştu. "Tekrar deneyeceğim, bayılırsam-"
"Mark'ın zihnine girince bile bayıldın, bu gezegende olmayan birinin zihnine hemen girmeyi mi planlıyorsun?! Bu seni öldürebilir!" Jaehyun onun için endişeleniyordu, bu sefer çok daha ağır bir sonuç alabilirdi.
"Haklısın, ama bir haftadır pratik yapıyorum." Taeyong biraz daha sakin gibi görünüyordu. "Ayrıca başka şansımız yok." Ardından gözlerini kapattı. Jaehyun itiraz bile edememişti. Sessizce yerinden kalkarak Taeyong'un yanına oturdu çünkü bayılma ihtimali oldukça yüksekti, onu düşmeden tutmalıydı.
Taeyong da bunu bekliyor gibiydi, dikkati dağılmamıştı.
Zihninin karanlıkta dolandığını hissederken bir süre bekledi. Zihnini atmosferin dışına çıkarmak ve hatta başka bir atmosfere sokmak üzereydi ki düşünmek bile beynine acı veriyordu.
Beş dakika boyunca hiçbir tepki vermeden gözleri kapalı bir şekilde oturduğunda Jaehyun gerilmeye başlamıştı.
Taeyong ise atmosferden çıkıp diğer atmosfere girmenin ağrısını bütün vücudunda hissediyordu.
Ama başardı.
Ten'in tanıdık olan bilincini görebildiğinde heyecanlanıp konsantrasyonun dağılmasına engel olmaya çalışarak rüyasına sızmıştı.
Karşısında Ten belirdiğinde neredeyse ağlayacaktı. "T-Ten," diye mırıldandığında Jaehyun tuttuğu nefesi geri verdi. Başarmış mıydı?
Ten büyümüş gözleriyle karşısındaki yüzü izliyordu şimdi. "Hyung," dedi şaşkınlıkla. "Bu sıradan bir rüya mı yoksa sen misin?" Taeyong güldü. "Kesinlikle benim." Ten'in gözlerinin dolduğunu gördüğünde dayanamayarak gözlerinden süzülen yaşları her şeyden habersiz olan Jaehyun izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Escape || Jaeyong
Fanfic'Demek Dünya böyle kokuyordu.' (Jaeyong, Johnten, Markhyuck, Yuwin, Nomin)