"Haechan, patron seni odasına çağırıyor."
Arkadaşının seslenmesiyle elindeki bezi dakikalardır ovaladığı bardaktan çekti ve dalmış olduğu düşüncelerinden sıyrıldı. "Neden? Bir sorun mu var?"
"Söylemedi ama sanmıyorum. Hey, sen iyi misin?"
"İyiyim iyiyim. Ben bir patrona bakayım o zaman." diyerek gülümsedi Donghyuck.
Geniş salonda göz gezdirdi. İki masa doluydu ve müşterilerin önünde içkileri vardı. Gündüz vakti çok iş olmazdı zaten. Müşterilerin herhangi bir şeye ihtiyaçları olmadığına emin olduktan sonra elindeki -kurutma amaçlı- bezle silmekte olduğu bardağı bar tezgâhına bıraktı ve bezi önlüğünün cebine koydu. Önlüğünü çıkarıp sağındaki ayaklı askılığa astı. Ardından kendi kendine mırıldandı, "Bakalım hoşlandığım bey ne istiyormuş."
Merdivenin sonuna geldiğinde üstüne çekidüzen verdi ve parmaklarını boyası akmış turuncu saçlarından geçirdi. Saçlarını boyatmanın vaktinin geldiğini düşünürken adımları koyu yeşil, ahşap kapının önünde sonlandı. Sesini düzeltmek adına boğazını temizledikten sonra kapıyı çaldı. İçeri girmesini söyleyen komutu alınca kapıyı araladı ve kafasını içeri uzattı.
Mark gülümseyerek 'gel' dercesine başını salladı. Donghyuck içeri girerek kapıyı kapattı ve odanın ortasında durdu. "Beni çağırmışsın hyung."
"Otur Do- Haechan." diyerek masasının önündeki tekli koltuğu gösterdi Mark. Pot kırmaktan son anda kurtulmuştu. "Kahve içer misin?"
"Olabilir."
Mark, görevlilerden birini arayarak odasına iki kahve getirilmesini söyledi. Ardından karşısındaki odayı incelemekte olan çocuğa döndü ve o başka şeylerle ilgilenirken onu yakından izleme fırsatı bulduğu için mutlu bir şekilde onu süzdü. Donghyuck ona dönünce sırtını dikleştirdi ve ellerini birleştirdi. Boğazını temizleyerek ciddi bir ifadeye büründü. Fakat midesinde karıncalanma ve bulantı vardı, heyecanlıydı.
"Aslında seninle önemli bir konuyu konuşmak istiyorum. Ve konu sensin."
Donghyuck şaşırmıştı. Mark bara akşamları gelir ve odasından da çıkmazdı. Donghyuck ile araları kötü değildi ve bunun sebebi Donghyuck'un iyi bir çalışan olmasıydı. Arada bir konuşuyorlardı elbet ama bu konuşmalar pek de uzun sürmüyordu.
"Bir yanlış mı yaptım hyung?"
"Hayır, hayır öyle bir şey değil. Şey, bilirsin... Bir patron, çalışanlarına önem vermelidir, onları tanımalıdır falan. Ve ben sanırım senin hakkında biraz araştırma yaptım."
"Ne gibi bir araştırma mesela?"
"Haechan, iki kere lise değiştirmişsin ve aslında notların yüksekmiş. Ailenle uzun zamandır konuşmuyormuşsun ve onlardan bir kuruş bile almadan tek başına kiraya çıkmışsın. Aynı zamanda bir üniversite öğrencisisin."
"Vay be, bu kadar derine ineceğinizi düşünmemiştim. Peki.. her şeyin nedenini de biliyor musun hyung? Bu olayların nedenini de öğrendin mi?" Donghyuck, Mark'ın ne tepki vereceğini çok merak ediyordu. Çünkü o hem patronuydu hem hoşlandığı kişiydi.
Mark kafasını aşağı yukarı sallarken derin bir nefes verdi, "Bu çok iğrenç."
"A-anlamadım. Eşcinsel olmam sana göre iğrenç bir şey mi?" dedi Donghyuck sinirli ve kırgın çıkan sesiyle.
"Ne? Hayır, hayır saçmalama. Cinsel yönelimine karşı çıkmalarından bahsediyorum. İnsanlar saygının ne olduğunu bilmiyor. Daha kötüsü ise sevginin ne olduğunu bilmemeleri."
"Ahh, anladım. Ben de bir an korktum."
"Bak Haechan, sen en değerli çalışanımsın. Aynı zamanda en sağlamısın. Müşteriler de seni seviyor zaten. Eğer sen de kabul edersen sana bir miktar para yardımında bulunmak isterim. Yılın çalışanı seçilmişsin ve bunu da alacağın bir ödül olarak düşün. Emeklerin için yani."
"B-ben bunu kabul edemem. Maaşım düzenli olarak ödeniyor zaten hyung. Hayır, teşekkür ederim."
"Hadi ama Haechan. İhtiyacın olduğunu ikimiz de biliyoruz. Öğrenci olup çalışmak kolay olmamalı. Hem sınavların da yaklaşıyor diye biliyorum, lütfen yardımcı olmama izin ver. Konunun aramızda kalacağına söz veriyorum. Endişen buysa eğer?"
O sırada kapı çaldı. Sipariş ettikleri kahveler gelmişti. Görevli, kahveleri masaya koyup odadan çıkarken Donghyuck koltuğuna biraz daha sinmişti.
Oturduğu yerde kızarıp bükülen çocuğun bu hali Mark'ı zorluyordu. Bu minik bedeni tüm gün kucağına oturtup yüzünün her zerresine minik öpücükler kondururken saçlarını okşamak istiyordu. Sarıp sarmalamak, her nefes alışında aşık olduğu bu çocuğun kokusunu ciğerlerine bahşetmek, ömrünün sonuna kadar göğsünde, kollarının arasında saklayıp dünyanın tüm pisliklerinden koruyarak onu güvende tutmak istiyordu.
"Bir şartla kabul ederim." dedi Donghyuck sonunda. "Sana geri ödeyeceğim hyung. Hem de kuruşu kuruşuna."
'Her bir kuruş için bir öpücük' diye geçirdi içinden Mark.
"Öyle bir şey olmayacağını ikimiz de biliyoruz diye düşünüyorum Haechan-ah." Masasının çekmecesinden çıkardığı beyaz zarfı Donghyuck'un eline tutuştururken gülümsedi.
Donghyuck eline zorla verilen zarfa gözleri dolu bir şekilde baktı, "Hyung..."
"Tamamdııır, bu konuyu da hallettik madem, tezgâh seni bekler. Biliyorsun, müşteriler becerikli ellerine hayran." dedi Mark ayağa kalkarak.
Donghyuck hızla oturduğu koltuktan kalktı ve Mark'ın yanına giderek boynuna sarıldı. "Teşekkür ederim." Şarılışına karşılık alınca ise gözlerindeki yaşları daha fazla tutamadı. Belindeki kollar sıkılaşınca başını karşısındakinin boynuna iyice gömdü.
O an Mark'ın aklında ise tek bir düşünce vardı. 'Her bir kuruş için bir sarılma.'
■
annem ders çalıştığımı sanıyor ama kaçak yazdım tabii ki gdkzbekhdjrhd
güzel oldu mu bilmiyorum
beğendim gibi aslındaumarım beğenmişsinizdir~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bar || markhyuck
Fanfictioncanadianboi: ne demiş şair 'seven sevdiğine nude atsın' haechanie: ?? ■ bölümler biraz küfür, ucundan kekoluk ve ergenlik ama aynı zamanda bol sevgi, minnoşluk, hoş sesler ve tatlı şarkılar içerecektir. klişe cümlecikler, olaylar görebilirsiniz çünk...