on üç

2.1K 213 121
                                    

Donghyuck oturduğu koltukta biraz daha yayılarak başını koltuğa yasladı ve elindeki mevye suyunun son damlalarını yudumladı. Boş meyve suyu kutusunu masaya bırakıp kolundaki ters dönmüş kadife saati düzeltti. Saate baktığında yaklaşık yarım saattir beklediğini fark etti.

Ortam biraz kalabalıktı ama müzik dışında pek fazla ses yoktu. Donghyuck telefonunu açıp Minhyung ile olan mesajlaşmalarına girdi.

haechanie:
gelmiyor musun

O sırada yanına yaklaşmakta olan bedeni gördü ve telefonunun ekranını kilitleyip masaya koydu. Mark saçlarını siyaha boyatmıştı ve Donghyuck ne yaparsa yapsın büyüğünün bu haline hayran kalmasına engel olamıyordu. Gerçi ona göre Mark kafasını kazıtsa bile Donghyuck ondan yine hoşlanacaktı.

"Selam Donghyuck-ah."

"Hoşgeldin hyung. Odandasın sanıyordum."

"Yanına geleyim dedim. Otursam sorun olur mu?" dedi Mark başıyla Donghyuck'un karşısındaki koltuğu işaret ederek.

"A-Ah, aslında bir arkadaşımı bekliyordum ama randevumuz yarım saat önceydi ve gelecek mi bilmiyorum. Sanırım şimdilik otursan sorun olmaz hyung."

Mark koltuktaki yerini alıp telefonunu cebinden çıkardı ve bildirim panelinden Donghyuck'un attığı mesaja basarak yanıt yazmaya başladı.

canadianboi:
geldim ya

haechanie:
neredesin

canadianboi:
karşında oturuyorum

haechanie:
şaka yapma aptal
şu an karşımda Mark hyung oturuyor
yeterince gerginim zaten

canadianboi:
aptal mı
asıl aptal sensin
o kadar ipucu vermiştim nasıl bulamadın beni cidden
yol yakınken vaz mı geçsem 

haechanie: ne anlatıyorsun sen yaa

"Ahh Lee Donghyuck, sen cidden..." Mark yorulduğunu belli eden yüzü ve çatık kaşlarıyla kafasını sağa yatırmış bir biçimde küçüğüne bakıyordu.

Donghyuck duyduğu sesle irkilerek kafasını kaldırdı. Her zaman 'Haechan' diyen patronu ona neden Donghyuck demişti ve neden bunu sinirli bir şekilde söylemişti.

"Yanlış bir şey mi yaptım hyung?"

"Hayır, yapmadın ve sorun da bu. Bir şey yapmaman. Söylesene, sence neden bu barda gerçek adını bilen tek kişi benim Donghyuck?"

"Şey, patronum olduğun için araştırma yaptığını söylemiştin. Lise kayıtlarımda ismim Donghyuck. Oradan görmüşsündür. Tek kişi olmanın sebebi ise benim kimseye söylememem ve senin de bunu benim için saklaman olabilir."

Mark, çocuğun dediklerini mantıklı bulmuştu. O zaman farklı bir yöntem denemeliydi. Ya da direk söylese miydi? Evet, direk söyleyecekti.

"Dinle, ben Minhyung'um. Yani bir buçuk aydır mesajlaştığın kişi benim. Ve sekiz aydır senden hoşlanan da benim. Aramız fena değildi ve bu yüzden biraz korktum. Her şeyi mahvetmekten korktum. Önce cevap vermeyeceğini düşünürek mesaj attım sana. Ama hiç yalan söylemedim. Minhyung benim Korece adım ama kimse bilmiyor çünkü Kanadalı olduğum için herkes Mark'a alışık. Ben de kimseye söylemedim zaten. İşte sonra sen mesajlarıma cevap verince içimde bir umut oluştu ve aslında benden, gerçek benden hoşlandığını öğrendim. Sevdiğim çocuktan hislerime karşılık alabileceğimi öğrendim, anlıyor musun?"

Donghyuck ağzı açık bir şekilde söylenenleri dinlerken ne yapacağını bilemiyordu. Titreyen terli ellerini şortuna sürterek kurumalarını sağladı ve seslice yutkundu.

"Donghyuck, susma. Bir şey sö-"

"Her şey yalanmış aslında." Dolu gözlerini saklamak için başını eğdi. Şortunu sıkmakta olan elleri bembeyazdı şimdi. Sesinin titremesi, kekelemesi bu durumdayken umrunda değildi. "Neden dürüst olmadın, neden beni böyle bir oyuna dahil edeceğine gelip benden hoşlandığını söylemedin?"

"Reddedilmekten korktum, seni kaybetmekten korktum." Bakışlarını ellerine indirdi ve parmaklarıyla oynamaya başladı.

Turuncu saçlı oğlan elinin tersiyle nemli gözlerini sildikten sonra boğazını temizleyip sesini toparladı ve başını kaldırdı. "Şu an korkmuyor musun?"

"Korkuyorum ama benden hoşlandığını biliyorum." Gözlerinin içine baktı.

"Bana yalan söyledin."

"Yalan söylemedim diyorum sana. Sadece cesaretimi toplamam gerekiyordu ve böyle bir yola başvurdum."

Donghyuck başını iki yana sallayarak ayağa kalktı. "Düşünmem gerek. Bir süre konuşmayalım."

Mark, hızlı adımlarla barı terk eden çocuğun ardından bakakalmıştı.

"Gitme, özür dilerim." diye fısıldadı. Alıştıra alıştıra söylemesi gerektiğini düşündü fakat artık çok geçti. Arkasından giderse durumu daha iyi hâle getirebilir miydi bilmiyordu fakat Donghyuck'u istediği zaman bulabilirdi, belki de şu an ona zaman tanımak daha iyi olur diye düşündü. Hoşlandığı çocuk gitmişti, uzaklaşmıştı ama sorun bedenen gitmesi değildi. Donghyuck, Mark'ın ellerinden kayıyordu ve Mark sadece oturup içki sipariş edebilmişti. Tüm gece içecekti.

umarım 'ben ne okudum' dememişsinizdir yaaa
olaylara geçiş yapayım derken bok mu ettim ki acaba

bir de 'Donghyuck malsın amınakoyim' diyenler olabilir
hikayeyi yazmaya başladığımda hiç böyle bir karakter yapacağımı düşünmemiştim hatta bayağı böyle sapık olur, şerefsiz olur falan demiştim kendime
sonra ne oldu bilmiyorum gdkebxknekdnrk

neyyse, umarım beğenmişsinizdir~


bar || markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin