4

3 1 2
                                    

(Var ola bilecek hatalar için hoşgörünüzü bekliyorum..)

Güneşin ufukda daha yeni görünmeye başladığı,karanlığın onlarca rengi doğurduğu o saatlerde denizin serin esintisi genç adamın sıcak tuzlu teriyle buluşuyordu. Hızlı alınıp-verilen nefesler,dalgalanan saçlar,rüzgarla yarışan bedeni hızını arttırarak bitişe yaklaşıyordu. Varış noktasına ulaşdığında derin bir nefes alarak ciğerlerindeki yakıcı acıyla öksürüklere karışmış, avuç içlerini dizlerine yaslayarak eğilmiş, bedeninin,nabzının normal ritme dönmesini beklemişdi. Kaslarındaki acı hissiyle birlikde kendini çimlere bırakan adam gök yüzündeki yıldızların kayboluşunu ve lacivertin açılmasını izledi. Bu güneş onun yeni hayatının ilk ışıklarını getiriyordu. Hayatının otuzuncu senesinde yeniden doğumunu kutlayacak , yeni kimliğine kavuşacakdı. Pazlın parçaları gibi dağılmış olan geçmişi ve geleceğinin kayıp parçalarını bularak gerçek benliğini canlandırması için son şansıydı. Ve o bu şansı neyin pahasına olursa olsun en doğru şekilde kullanacakdı.
"Dünyaya hoş geldin Arslan Öztürk"

Gardrob kapısındaki boy aynasında sırtına bakmış geçen geceden kalma izlerin giderek daha da morarmasını seyretmişdi. Onun tabiriyle patlıcan moruna dönen ezilme izleri üşengeçliği yüzünden kendi kendine iyileşmeye terkedilmişdi. Her zamanki gibi..
"Kırmızı puantiyeler de yakışır yanına aslında ama işte. O da gelecek sefere kalsın." diyerek kendine gülmüş ve hızla giysilerini üzerine geçirmişdi. Saçlarının ıslaklığına aldırmadan yukarıda toplayarak kırmızı eşarfını da dolamış,kırmızı desenli şifon eteğiyle uydurmuşdu. Bu renkler onun soluk ruhunu canlandırıyor gibiydi. Karanlığa saçılan gök kuşağı misali hrr şeyinin rengarenk olması onu yaşama bağlıyordu.
Son rötuşlarını da yapmasının ardından hızla evden çıkmışdı. Uykucu yanı onu hep gecikmeye zorlasa da bu zamanlar onun için en kritik dönemlerdi. Durmadan ortalıkda dolaşarak kendine olağan şahitler toplamalı ve işine her zamankinden de sıkı sarılmalıydı. Tam kapıdan çıkacakkrn telefonun çalmasıyla duraklamış ve ekrandaki görüntüyle arayanın kim olduğunu anlamışdı.
"Dinliyorum"
"Sana da günaydın hanımefendi"
"Teo ,zamanım yok. Konuş." Kızın keskin sesinin ardından kısa bir sitem eden genç konuşmaya başladı.
"Görüşmemiz gerek. Yeni bir müşteri var." Banu göz devirerek bir yandan da ayakabılarını giymeye başladı.
"O işlerle ilgilenmiyorum"diyerek kapatmaya yeltendi.
"Bununla ilgileneceksin." Adamın kendinden emin sesi kızın aklında bir ismin neon ışıkları gibi parlamasına sebep oldu. Görünen o ki, gece yolculuğu kaçınılmazdı.
"Benden haber bekle"diyerek telefonu kapatmışdı.

Gri duvarlarda yankılanan telaşlı konuşma , telsiz sesleri, parkeden yükselen adımlar, etrafa dağılmış kağıtlar, dosyalarla dolu raflar,koridordan yükselen bağırış sesleri,havadaki metalimsi kokuya karışmış hafif kahve ve anadolu çayı aroması. Teşkilat için bütün diğer günlerle aynı başlamışdı bu gün de ,telaşlı,gürültülü ve dinamik. Bahtiyar elindeki iki tane karton bardakla içeri girmiş ve masa başındaki kağıtlarla cebelleşen komiserinin yanına gelmişdi.
" Sabah-i şerifleriniz hayırlı olsun komiserim" diyerek kahveyi masaya bırakdı.
"Günaydın Bati. Saolasın" diyerek başını önündeki kağıtlardan kaldırmadan bardağı aldı. Bardağı direkt dudaklarına götüren adam aldğı tatla  yüzünü buruşturdu.
"Bu ne oğlum ? Yine mi kahve getirdin? Ulan ben sana kaç kez diyeceğim bırak şu amerikan özentiliğini diye? Sabah sabah kahve nedir oğlum? Yok muydu şöyle tavşan kanı çay? Oldu olacak memur göbeği tatlısından da getireydin" günlük sabah azarını da işittiğine göre güne başlamış sayıyordu kendini genç adam. Evet bunların hepsini duyacağını bilerek yapıyordu uyuzluğunu ,fakat elinde de değildi şu adamı sinirlendirmemek. İçinden gelen sinsi gülümsemesine engel olarak üzgün bir suratla konuşmaya başladı.
"Aşk olsun komiserim. Ben dün gece biraz fazla içtiniz ayılırslnlz diye sizi düşüneyim,sizin ettiğinize allasen."
Sürkan komiser keskin bakışlarını adamın yavru köpek bakışlarına dikerek geçtiği dalgayı anlamış ve eline geçen ilk şeyi-kurşun kalemi adamın kafasına fırlatmışdı.
"Ulan gerizekalı dangalak. Dua et mesayideyiz . Yoksa yakardım çıranı. Zevzekliği bırak da işlerine başla ,birazdan amir kontrole glediğinde yaktırtma bana stajını" Bahtiyar telaşla kalemi yerden alarak masaya bırakmış ve özür dileyerek kapıya yönelmişdi. Bu sırada içeri giren
Orhan amirle burun-buruna gelerek geri çekildi. Odadaki dağınık havayı hışırtılı öksürüğüyle toparlayan amir Serkan komiserin de dikkatini çekmiş,adam anında ayağa kalkarak selam vermişdi.
"Günaydın amirim"
"Günaydın,günaydın. Serkan,bu gün yeni ortağın gelecek. Arslan Öztürk. Adam işinde çok başarılı,bu iş için Müdürüm bizzat Ankaradan atadı. Zaman kaybetmeden her şeyi öğrenmesinden sen sorumlusun,adama yardımcı ol. "
Adam yerinde daha da dikleşerek başıyla onayladı
"Hiç merak etmeyin efendim."
"Sana güveniyorum Serkan. Bu kez yüzümü kara çıkarmayın" yaşlanmaya yüz tutmuş adamın gözlerindeki duygu karmaşasından endihşe,güven ve korluyu yakaladı adam. Bütün bu sorumluluğun altında çöken omuzlarını eski haline döndürerek kendinden emin bir şekilde konuşdu.
"Bu olayı çözeceğiz efendim. Daha fazla hata olmayacak. "

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 07, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Medeanın DoğumuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin