Bazen seni hak edemeyecek kadar kötü birisi olup olmadığımı düşünüyorum. Hislerim çok mu kirli, bir günah mı işliyorum, sizi ayırmak için gönderilmiş bir şeytan mıyım...
Ama sonra fark ediyorum ki şeytan bile bu hisleri yönetemez.
Benim sevgim yönetilemeyecek kadar güçlü ama ortaya çıkmaktan korkacak kadar da güçsüz.İlk zamanlar bunun bir günah veya hastalık olmadığına inanmakta çok zorlandım. Bir erkeğin başka bir erkeği bu şekilde sevmesi doğru mu diye çok fazla düşündüm.
Saf bir çocuğun en yakın arkadaşına aşık olması günah mıydı, onun bir kız olması veya erkek olması durumu garipleştirir miydi?Açıkçası benim için durum hiçbir zaman garip olmadı. Sana aşık olduğumu fark ettiğim anda sanki hayatım boyunca o anı beklemişim gibi hissetmiştim. Böyle büyük ve böyle güzel bir his günah olamazdı Jungkook. Hiçbir şey yanlış değildi. Benim sana, senin ise Chin Hwa'ya aşık olman yanlış değildi. Ben bunca seneyi başka birine aşık olan seni sevmek için yaşamıştım.
Senle birlikteyken her zamanki gibi yine bunlar geçiyor aklımdan.
Bugün Chin Hwa'nın dersi olmadığı için okuldan beraber çıkmıştık. O olmadığı zamanlarda genelde okula arabasız geliyorsun ve birlikte dolaşarak eve gidiyoruz. Bunu asla planlı olarak yapmasak da bir şekilde alışkanlık haline gelmiş.Yine böyle bir gündeyiz işte. Omuz omuza eve doğru yürüyoruz. Aramızda bu konu hakkında bir konuşma geçmedi ama bu gece bende kalacakmışsın gibi hissediyorum.
Güneş batalı dakikalar olmuş ve gökyüzü kararmakla aydınlanmak arasında kalmış gibi. Güzel bir gün. Ilık bir rüzgar var.Senle böyle zaman geçirmeyi seviyorum. Bu şekildeyken sen Chin Hwa'nın sevgilisi Jungkook değilsin ve ben de sana aşık olan Jimin değilim. Sadece yakın arkadaşlar olan Jungkook ve Jimin'iz işte.
"Artık nabzı çok düşük. Babasıyla konuştum hastaneye yatırmayı düşünüyorlar."
Elbette yakın arkadaşlar olan Jungkook ve Jimin olsak bile konumuz hiçbir şekilde Chin Hwa'dan uzaklaşmıyordu.
"Gözetim altında kalması onun için daha iyi olur."
Ellerini kot ceketinin cebine sokarak başını salladın. Başını hiç yerden kaldırmaman gözlerinin dolduğunu gösteriyor. Ağlarken görülmekten hoşlanmıyorsun.
"Acil nakil listesinde hala sonlardayız."
Bu da demek oluyor ki önümüzde Chin Hwa için üzülecek daha çok zaman var.
Bir süre ikimiz de suskun yürüyoruz.
Ceketinin kollarını yukarı çekip sol tarafımızda kalan çocuk parkını işaret ediyorsun. Salıncakta sallanan bir kız ve kaydıraktaki iki çocuktan başka kimse yok parkta. Yüz ifadene baktığımda ciddi olduğunu anlıyorum."Ne, gerçekten mi?"
Şaşkın sesimle gülümsüyorsun. "Biz hep parka giderdik Jimin. Gel hadi."
Tek elini bana uzatıp tuttuğum anda parka çekişiriyorsun beni. Şaşkın ve afallamış olduğum için nereye çekersen oraya sürükleniyorum yine.
Aslında doğru söylüyorsun, hep giderdik biz parka. Chin Hwa'dan önce.Boş salıncağa oturmamı sağlayıp sırt çantanı kucağıma bırakıyorsun. Bu arada gözlerim yan tarafımdaki salıncakta sallanmadan oturan küçük kıza kayıyor. Kısa koyu renkli saçlarında pembe bir taç var elinde bir lolipop. Üzerinde küçük çiçekler kondurulmuş pembe bir elbise ve ayağında pembe ayakkabılar... fakat bu kadar pozitif renge rağmen yüzü çok asık. Hatta çatık kaşlarla bakıyor ikimize.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gardenia | Jikook
Non-Fiction"Lütfen sevgiline söyle, benim kalbimle çok sevsin seni."