2

11.6K 1.1K 687
                                    




Minik bir biblo olarak dünya üzerinde varolabilirdim. Veya bir sallanan at olarak. Hiç değilse bir evin köşesindeki rafta yer alabilir ve en azından insanlar için güzel bir görüntü sağlayabilirdim.
Hayatta bir vasfım olurdu. İnsanların değer verdiği bir elmas olabilirdim. Yüzük parmaklarında her zaman benim için bir boşluk olurdu. Benim için milyonlar öderlerdi.

Böylelikle hayatta insanların işine yaramış ve raftan düşüp parçalara ayrılana dek mutlu mesut yaşamış olurdum.

İnsanken parçalara ayrılsak bile bir sona varamıyorduk. Kimse bize "Tamam yeteri kadar üzülüp kırıldın şimdi huzurla uyuma vakti" demiyordu.
Etraftan kırıklarımızı toplayarak, bantlayıp yapıştırarak bir şekilde yaşıyorduk işte. Kimseyi mutlu edemiyor, hayatlarında bir yere sahip olamıyor ve kimse için bir elmas yüzükten değerli olamıyorduk.

Seninle birlikte antika dükkanında gezerken aklımda bu düşünceler vardı Jungkook.
Geçen yaz Chin Hwa'ya hediye ettiğin ve onun kaybettiği değerli yüzükten, onun sana yurt dışından getirttiği ve senin rafından düşüp paramparça olan biblodan bahsederken aklıma bunlar gelmişti işte.
İkiniz de birbirinizin hediyelerini mahvettiğiniz için çok üzülüp defalarca özürler dilemiştiniz.

Aslında haklıydınız, ben de sen bana bir hediye alsan ve onu kaybetsem defalarca özür dilerdim. Muhtemelen de günlerce ağlardım.

"Zarif bir kolye onun boynuna çok yakışır. Şu nasıl sence?"

Antika dükkanında Chin Hwa için hediye seçiyoruz.
Sevdiğimin sevdiğine hediye seçmek pek de kolay olmuyor tabii. Fakat sen benim zevkime güvendiğin için her hediye macerasında beni peşinden sürüklüyorsun.
Parmağının gösterdiği yere baktığımda incecik zinciri olan ve ucunda açık mavi rengiyle bir bulut şeklinde taşı olan kolyeyi görüyorum.

Chin Hwa gökyüzünü ve gökyüzüyle ilgili her şeyi çok sever. Elbette sevmediği bir şey bile alsan sen aldığın için yine sever Jungkook.

"Çok güzelmiş, tam Hwa'nın tarzı."

Seni onaylamamla yüzün gülüyor. Tezgahın arkasındaki kadına bakıp o kolyeyi alacağını ve hediye paketi yapmasını söylüyorsun.
Sen kasada parayı öderken ben tıklım tıklım dolu rafların arasında biraz daha dolaşmaya başlıyorum.

Burası senle tanışmadan yıllar öncesinde bile geldiğim çok çeşitli bir dükkan. Raflarda dizili eski yıllardan kalma ahşap oyuncaklar, victoria döneminden kabarık etekler bile var burada. Eh sen bilmesen de tam benim seveceğim şeylerle dolu bir odacık işte.
Oyuncak bölümünde gözüme lunaparka ait eğlence aletlerinden biri olan büyük ve yüksek salıncak çarpıyor. Salıncakların her birinde kurbağalar oturuyor. Ben kurbağaları da severim Jungkook.

Değerli oyuncağı elime alıp incelemeye korksam da dokunmadan edemiyorum. Yere düşürmek ve dükkan sahibinden azar yemek istemiyorum. Bilirsin böyle beceriksizlikleri çok sık yaparım.
Ben parmaklarımın ucundaki oyuncaklar büyülenirken sen geliyorsun yanıma. Minik kolyenin kutusunu ceketinin içine saklıyorsun.

"Beğendin mi?"

Benim beğendiğim bir şeyle ilgileniyor olman hoşuma gidiyor Jungkook. Bunu yapmamalısın.

Başımı sallayarak onayladım. "Evet, çok güzel."

Gülümseyerek oyuncağa baktın ve benim gibi parmaklarının ucuyla dokundun. "Öyleyse sana da bunu alalım."

Pekala Jungkook, doğrusunu söylemek gerekirse senden bunu hiç beklemezdim. Zaten istemezdim de. Bu hareketinle beni istemsizce umutlandırmış olursun. İstemiyorum Jungkook, yanlış hislerle alacağım bir hediyeyi bana verme.

"Hayır teşekkür ederim gerek yok."

Yüzün düşüyor. "Beğendin ve ben sana bunu almak istiyorum."

Oyuncaktan uzaklaşıyorum. Sen inatçı birisin ve bu konuda direteceksin biliyorum.

"Jungkook cidden-"

"Alıyorum." Sözümü kesip raftaki oyuncağı ellerinin arasına alıyor ve kasaya gidiyorsun. Arkandan öylece baka kalıyorum. Bu ince düşüncen beni mutlu etse de içim burkuluyor. Ne de olsa az önce birlikte sevgiline hediye seçtik. Bu yüzden bir tutam da vicdan azabı çekiyorum. Chin Hwa'ya karşı mahcubum.

Birkaç dakika içinde güzel bir kutuya yerleştirilen antika oyuncakla birlikte yanıma geliyorsun.

"Çok teşekkür ederim ama buna gerek yoktu."

Ellerinin arasındaki kutuyu benim avuçlarıma bırakarak saçlarımı karıştırıyorsun. Bilsen yapmazsın Jungkook ama bilmiyorsun. Şu hareketinle beni ne denli mutlu edip ne denli kırdığını bilmiyorsun.

"Seni mutlu etmeme gerek vardı Jiminie."

Gülümsüyorsun.

Kalbim çok fena acıyor Jungkook. Elini tutmak istiyorum, gülüşüne eşlik etmek istiyorum, seni açık seçik sevmek istiyorum. Olmuyor işte. Sadece o gün o dükkandan avuçlarımda çok değerli bir oyuncakla çıkıyorum.

Ve o gece annelerinin yeni aldığı oyuncağı başucuna koyup uyuyan çocuklar gibi senin hediyeni başucuma koyup uyuyorum.




Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




Gardenia | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin