•GİRİŞ•

28 3 5
                                    

Toprak, yağmur sayesinde hızlıca ıslanan, yumuşayan ve artık adeta hareket etmeyi imkansız kılan bir şeye dönüşmüştü. Hızlı adımlarla koşarken ayaklarını artık hissetmemeye başlamıştı. Kaçmak için elinden gelenini yapıyordu, ama her uğraşında daha da geri gidiyordu sanki. Kafasını yavaşça omzunun üzerinden kaldırıp bakmaya çalıştı. Evet, hâlâ onu takip ediyordu. Sadece karanlık bir gölgeyi andırıyordu. Sivri, çivi kadar keskin olan dişlerini gösterdi. Önüne çıkan her şeyi yok eden bir makinaydı.
Ya durmayacaktı ya durmayacaktı. Hava alan, eskimiş ve bez spor ayakkabıları yağmurdan dolayı sırılsıklam olmuştu. Soğuk rüzgar ile birlikte ayaklarını yitirdiğini sandı. Daha fazla koşmak için enerjisi kalmamıştı ve sanki bir şey onu geriye doğru çekiyordu. Bunu hissediyordu, bacaklarından ıslak bir şeyin yavaş yavaş yukarı doğru yükseldiğini hissetti. Pantolonunun içerisinden tenine doğru temas etti ve aynı şekilde yukarı yükselmeye devam etti. Şu anda herhangi birisinin gelip ona yardım etmesini öyle isterdi ki. Bağırmak istedi ama ciğerleri oksijen yetersizliğini karşılayamadığı için doğal olarak bunu yapamadı. Soluklanması gerekiyordu.
Sonradan bir şey ayak bileğinden yakalayarak koşmasını engelledi. Islak çamurunda etkisiyle artık dengesini kaybetmişti ve kendisini yere yapışmış bir şekilde buldu. Arkasına bakmaya korkuyordu, ağaçların yapraklarının hareket ettiğini ve hafif metali andıran sesin arttığını duyabiliyordu. Fısıltılar yükseldi, bütün gücünü toplayarak ayağa kalmaya çalıştı. Ama yerinden kıpırdayamadı bile. Kollarıyla kafasının etrafını kapladı fısıltılar yükseldi ve yükseldi. Fısıltılar çığlıklara yükseldi, garip olan bu acı çığlıklarını tanıyabiliyordu. Diana... Anne...
Görüşünün gittikçe karardığını hissedebiliyordu. Kafasını arkasında bulunan karanlık, koca bir kurdu andıran şeye çevirdi. Tam olarak kurt gibi de değildi, boynuzlu, sivri dişli ve pençeli, uzun boylu bir yaratıktı. Sanki bir tür güç onu kontrol ediyordu, sonradan boğazından bakırımsı bir tat yükseldi. Tutmaya çalıştı ama dayanılacak gibi değildi. Elinden geldiğince hızlı bir şekilde kafasını başka bir tarafa doğru çevirdi -en azından o yaratığın gözlerine bakmayacaktı-. Daha fazla dayanamayarak ağzındaki iğrenç ve adeta hareket eden şeyleri çıkarmaya başladı. Boğazında hissettiği bakırımsı tadın gitmesini umdu bir an. Uzun süre sonra durdu ve nefes alabildi. O iğrenç şeyleri çıkartmaktan nefes bile alamamıştı. Gördüğü tek şey kandı, kan kusmuştu. Öksürükler kocaman, karanlık ve ölüm sessizliğini taşıyan ormandaki tek sesti. Yaratık büyük ihtimalle gitmemişti ama arkasına baktığında onu göremedi.
"Öleceksiniz, Emily Locked." Öleceksiniz.
Yeniden aynı fısıltı kulağında çınladı. Sonradan kolunda bir acı hissetti, yanıyordu ve acıdan hareket bile edemiyordu. Çığlık attı, acı yüzünden süzülen gözyaşları soğuktan kıpkırmızı olmuş yanaklarından süzüldü. Dişlerini sıktı ve bu kabusun ne zaman sona ereceğini düşünmeye başladı. Fısıltılar kulaklarından ayrılmıyordu. Sonradan ayak sesleri duyuldu. Tanrı'ya şükür...
Yalnız olduğunu sanıyordu ümitli bir şekilde kesik kesik iç çekti.
Kafasını zorlukla oynattı, kapkaranlık, sisli ve ağaçların arasından bir silüet belirdi. Kalp atışları korku ve ümitle çarpıyordu. Kulağındaki fısıltılar yavaş yavaş yok oldu, silüet kendisinden emin adımlarla yaklaşıyordu. Ağaçların arasından bembeyaz bir oğlan dışarı fırladı. Çıplak göğüsü yazılar ve garip sembollerle doluydu. Elinde tuttuğu bıçağa benzeyen -daha çok hançere benziyordu- şeyi hafifçe göğsüne doğru yükseltti. Kendisi de o da ay ışığında parıldıyordu adeta. Adımlar hızlandı hançerin adeta üzerinde bir mürekkep boyası dökülmüşçesine simsiyah oldu. Hançerin pırıltısı yok olmuştu ama oğlan parıldamaya devam ediyordu. Gözleri hariç...
Fısıltılar yok oldu ve kafasındaki ağırlık birden yok oldu. Adeta ışınlanmış gibiydi. O kadar hızlıydı ki onun nasıl ve ne zaman geldiğini anlamak güçtü. Metal bot sesleri tam onun önünde durdu. Emily kafasını yavaşça yukarı kaldırdı, keşke kaldırmamış olsaydı. Oğlanın gözleri korku filminden çıkma gibiydi. Hançerden siyah dumanlar çıkmaya başlamıştı. Yavaşça yerde öylece yığılmış bir şekilde olan Emily'e doğru eğildi ve adeta heykele benzeyen, ciddi, soğuk bakışlarla onu süzmeye başladı. Hiçbir şey söylemiyordu. Emily zorlukla gözlerine bakıyordu. Korkudan kaskatı kesildiğini biliyordu. Oğlan gülümsedi, sivri dişlerini gururla gösterdi. Soğuk elini Emily'nin yanağında gezdirdi. Sonradan hançeri tekrardan kaldırdı.
Sonradan görüşü yavaş yavaş kararmaya başladı.

MühürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin