Bursa'da bir otomobil fabrikasında alt düzey yönetici olan babasıyla birlikte geçirdiği o yıllar onun muhteşem yıllarıymış. Kimi zaman babasının yanına gider çıkışda da birlikte fabrikanın karşısında ki pidecide pide yerlermiş.
******************************
yıllarıymış.
Bir gün evde, yalnız; televizyon karşısında otururken; çalan bir şarkı onun dizini oynatmaya başlamış. Sonra ayaklarıyla başlamış ritm tutmaya, ardından belini ve kollarını kontrol edememeye başlamış. Ayağa kalmış ve odanın içinde, gözleri kapalı bir şekilde dans etmeye başlamış. Hiçbir zaman, daha önce hiçbir zaman hissetmediği bir duyguyu hissetmiş içinde. Başı dönse de duramıyor, yorulsa da bırakamıyormuş. Sonunda nefes nefese kaldığında, baygınlık geçirip bir koltuğa yığılmış.
"Kaderim o an bambaşka bir yola girmişti" diyor.
Bu dans krizleri giderek artmaya başlamış ve evde olduğu zamanların çoğunu dansa ayırıyormuş artık.
Bir gün, "Hiç unutmam, televizyonda Mr. President çalıyordu" .
"Coco Jambo' parçasıydı çalan. Pembe, mini şortum ve tişörtümü giyip rap benzeri şeyler yapmaya başlamıştım odada. Kendimi kaybetmiştim bildiğin" diyor ve gülümsüyor, "Çılgın gibi hareketler yapıyor, kontrolsüzce dans ediyordum... Fakat sonra, izlendiğimi hissettim. Dansı birden bıraktım ve kapı eşiğinde duran babamı gördüm. Yüzünde hiçbir ifade yoktu ve beni izliyordu. Çok korkmuştum, işten erken geldiği için beni yakalamıştı. Televizyonun sesini kıstım. Utandığımdan 'ya ne güzel şarkılar yapıyorlar' gibi şeyler saçmalayıp kanepeye oturdum. Sonra babam kapının eşiğinden ayrılıp çalışma odasına gitti." diyor. Babasının suskunluğu onu kahretmiş. Ona hayran olduğu için, gözünde değerinin düştüğünü düşünmüş. Odanın içinde sürekli düşünceli bir şekilde volta attıktan sonra babasının yanına gidip, bir iki laf edip tepkisini ölçmek istemiş.
"Önce babama çay demledim, sonra çayları alıp odasının kapısına geldim. Dizlerim titriyordu heyecandan, kapıyı tıklattım; içeriden 'gel kızım' dediğini duydum. 'Kızım diyorsa sinirli değildir' diyerek sevindim çünkü bana kızdığında hep ismimle hitap ediyordu... Ardından içeri girdim. Masanın başında, bir sürü belgeye gömülmüş çalışıyordu. Beni görünce gülümsedi ve ayağa kalkıp çay bardağını aldı elimden. Sonra bana nasıl olduğumu falan sordu. Ben hala çok utanıyordum gördüğü manzara... Böyle ciddi bir adam işte 'kim bilir ne düşünmüştür' diye düşünüyordum, odası pırıl pırıldı bütün giysileri özenle ütülenmişti, odası çok güzel kokuyordu. Onun bu düzenliliği, ciddiliği beni çok tedirgin etmişti, gözünde değerim düşmüştür kesin diyordum. Masasına döndü, çalışmaya devam etti. Ben ayakta elimde çay ile salak gibi kalmıştım. Çıksam mı bilemiyordum. Sonra tam arkamı dönecekken, ağır ağır bana döndü ve dedi ki 'hadi anlat, ne oldu bakalım' ve güldü... Bir şeye kafam takıldığında her zaman hissederdi bunu.
Sonra ben 'baba' dedim 'beni öyle gördüğün için kızdın mı?' dedim. Gözlerim dolmuştu adeta. Fakat o, ondan beklediğim cevabı vermedi. Öyle bir cevap verdi ki bütün hayatım değişti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DANSIN RİTMİ
Short StoryHer şey aslında Tumblr’dan N'nin bana birkaç hafta önce yazdığı “Ankara’ya geldim ben de, uygunsan sana çay ısmarlayabilirim.” mesajıyla başladı. Birkaç haftadır onun anlattığı şeyler uykularımı kaçırıyor, beni sürekli yazmaya itiyordu.