Daha sonra hazırlanmışlar ve büyük bir şenlik havasında Ankara yolunu tutmuşlar. Yolda son ses müzik açıp, oynaya oynaya gitmişler... Üniversite'nin yurduna beraber taşımışlar eşyaları. Babası ona bir sürü giysi, bir sürü ayakkabı almış. Bir de üniversitenin başlamasından birkaç gün sonra N'in doğum günüymüş. Babasının o gün için de aldığı minik bir sürpriz varmış. "Babam, doğum günümü kutlayıp öyle dönecekti Bursa'ya... İşte bana doğum günü hediyesi almış. Ankara'da Fige diye bir restorana götürdü beni. Orada garsonlar falan pasta getirdiler kutladık doğum günümü, birkaç arkadaşım da vardı yanımda... Hediye paketini uzattı utana sıkıla. Normalde beklerdim ama o an dayanamayıp hırsla açtım paketi. İçinden küçük bir müzik kutusu çıktı. Böyle üzerinde hafıza kartı girişi, usb girişi falan vardı. Minik hoparlörleri vardı. Öyle mutlu olmuştum ki..."
Üniversitenin ilk iki yılı rüya gibi geçmiş. Hiçbir dersi kaçırmıyor, ayrıca Ankara'da birkaç ayrı kursta eğitimini sürdürüyormuş. Bir yandan da İngilizce özel ders alıyor, kendini geliştiriyor, sürekli kitap okuyormuş.
Sonra, o telefon gelmiş.
"Yurtta öyle uzanıyordum, yorgunluktan ayaklarım şişmişti. Telefonum çaldı. Arayan babamdı, açtığımda 'Babacığım' dedim ama karşımdaki ses bir yabancının sesiydi. Bir polis memuruydu. 'N. Hanım, ben polis memuru filanca. Babanız bir trafik kazası geçirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DANSIN RİTMİ
Short StoryHer şey aslında Tumblr’dan N'nin bana birkaç hafta önce yazdığı “Ankara’ya geldim ben de, uygunsan sana çay ısmarlayabilirim.” mesajıyla başladı. Birkaç haftadır onun anlattığı şeyler uykularımı kaçırıyor, beni sürekli yazmaya itiyordu.