Love Between Words

43 7 33
                                    

~~~~

Saat 9 yönünde.

Agresif ve huysuz.

Saldırmaya hazır görünüyor.

Kuyruk havada, pençeler çıkmış saldırıya geçmek için benden bir hareket bekliyor.

Koyu kahverengi gözleri kısık dudakları her zamanki gibi benden tiksindiğini belli ediyor.

Harika.

Ona istediğini verebilirdim. Tabii bir kavga istiyorsam.

İstiyor muyum?

Evet!

"Bana öyle bakmayı bırak."

"Hayır."

"Ama neden?"

"Çünkü beni sinir ediyorsun ve aynı zamanda seni sinirlendirmek hoşuma gidiyor."

"Hayatımda gördüğüm en saçma sebep bu." dedim ve elimdeki kitaba döndüm. Gözlerim kelimelerdeydi ama odaklanamıyordum. Ve bu beni daha da sinirlendiriyordu. Bir paragraf bile okuyamamıştım ama Asher fark edip benimle dalga geçmesin diye ara sıra sayfayı değiştiriyordum.

"Burada olmak istemiyorum." Her beş dakikada bir söylediği gibi tekrar sıkıldığını söylediğinde hızlıca kitabı kapattım.

"Kimse burada olmak istemiyor."

"Annelerimiz hariç." diyerek tamamladı.

Haksız değildi. Annelerimiz arasında tuhaf bir arkadaşlık ilişkisi vardı. Lisede başlayan arkadaşlıkları hala devam ediyordu. Çocuklarını aynı senede doğurup arkadaş yapmak gibi hayalleri olan iki yakın arkadaş... Bu hayali bozan iki pürüz vardı. O da karşımda huysuzlanan Asher ve daha uysal olan bendim. Yine de pes etmeyip her seferinde bizi bir kafese koyup birbirimizi öldürmemizi bekliyorlardı.

"Ne okuyorsun?"

Meraklı gözlerle elimde tuttuğum kitaba baktığını fark etti. Gülümsemeye başladım. Başucu kitabım, girdiğim depresyondan çıkaran ve beni bu yalnızlıkta hayata döndüren ışık... 'Daktilomdan Dökülenler'

"Daktilomdan Dökülenler." dedim sevinçle.

"Pekalaa o gülümse de ne öyle?"

"Çünkü mükemmel bir kitap!" Aklıma gelen fikirle gözlerim açıldı. "Sen de okusana! Sana ödünç verebilirim. Üstelik kesinlikle ihtiyacın var. Vücudumdaki bütün pozitif enerjiyi çekiyorsun."

"Benim öyle şeylere ihtiyacım yok. Ve.. Neden ihtiyacım olduğunu düşündün ki, neyim varmış?"

Oturduğum yerde dikleştim ve güvenle konuşmaya başladım. "İhtiyacın var Asher. Bu güvensiz davranışlardan arınıp hayatın zevklerini ve gerçek aşkı bulmak için biraz çaba göstermelisin. Yoksa her Lisswood Lisesi popüler çocuğu gibi sen de üniversiteye geçince bir boşluğa düşecek ve depresyona gireceksin. Sonra diğer insanların seni anlamadığını görüp hayatın ne kadar boş ve anlamsız olduğunu sorgulamaya başlayacaksın. Ve şimdi eğlencesine ara sıra partilerde kullandığın haplar senin için hayatta kalma nedeni olmaya başladığında-"

"Tanrım, kes şunu Harper!"

"Ben söyleyeyim de..."

"Her neyse." 

Kitabıma geri dönmüş gibi yapsam da Asher'ın çatılan kaşlarından aklının karıştığını anladım. Gülmemi durdurmaya çalışırken dikkatini çekmemek için kafamı kitaba gömdüm.

"Kızıl kafanı ve aptal gülümsemeni hala görüyorum Harper."

Umursamazca nefesimi verdim elbisemi düzelttim. Asher'ı tanıyorsam birazdan gidecek ve annelerimize hesap verme işini bana yükleyecekti. Kendisi arkadaşlarıyla eğlenmeye giderken - ve kesinlikle bomboş bir eğlence anlayışları var- ben burada yetişkinlerle muhatap olacağım. Daha iyi bir gün olamazdı.

Bir süre daha beraber oturduk ama beyefendi sadece on dakika kadar daha dayandıktan sonra acilen gitmesi gerektiğini söyledi ama aslında benim kızıl kafamla çok daha fazla vakit geçirmeyi asla kaçırmazmış.

Daha ona cevap bile veremeden o saçlarımı karıştırıp ortadan kayboldu.

Evet. Her şey tahmin edildiği gibi gidiyor ve Asher kendine yakışanı yapıp her zamanki gibi hiç şaşırtmıyordu.

Saçlarımı tekrar yapmak için lavaboya giderken Asher'a söyleniyordum aynı zamanda. Gerçekten bu kadar kolay anlaşılabilir olmak canını sıkmıyor muydu?

Birden Bayan Vivian'la karşılaşınca elim ayağıma dolandı.

"Harper! Asher nerede, neler yapıyorsunuz?"

"Ahaha şey... Aşağıda o! Lavaboya girmem gerekiyor benim. Acil!" diyerek hemen tuvalete girdim ve kapıyı kitledim. Bayan Vivian'nın uzaklaşan ayak seslerini duymaz olduğumda kafamı kapıya yasladım.

"Bıktım bıktım bıktım... Bu ne biçim bir tatil böyle?" diye söylenirken telefonum çalmaya başladı.

"Alo?"

"Harper!"

"Sylvia?" dedim sırıtırak. Sadece sesini duymak bile beni gülümsetebiliyordu.

"Ben yokken ne kadar sıkıcı Lisswood, onu öğrenmek için aradım."

"Bayağı sıkıcı... Sensiz burada bir hiçim ben belli ki."

Güldü. "Saçmalamaa, sadece daha ne yapacağını bulmamışsın."

"Beni boş ver sen, orası nasıl?"

"Doğrusu burası mükemmel bir yer. Daha hiç kimseyle tanışmamış olsam da fotoğraf çekmek için dışarı çıkacağım etrafı inceleyeceğim biraz. Bir buçuk ay boyunca ne yapacağım bilmiyorum gerçi."

"Al benden de o kadar."

"Tamaam geliyorum anne! Harper gitmem gerekiyor beni çağırıyorlar. Öpüyorum seni."

"Tamam, dikkat et."

Sylvia olmadan bir yaz tatili... Hayal edemiyordum, etmeye çalıştığım zaman da kabustan uyanır gibi hissettiğim için akışına bırakmıştım. Üzerinde çok fazla düşünmemeye çalışıyordum. Şu zamanda da dikkatimi dağıtan tek yardımcım Daktilomdan Dökülenler'di.

Eve geldiğimizde, bir süre daha yatağımda Daktilomdan Dökülenler'i okudum. Her sayfasından ayrı bir haz alsam da bir şeyler kafamı karıştırıyordu. Kendimi buraya, bu kitaba ait hissediyordum. Resmen kitabın içine girmek istiyordum. Midem karıncalanıyor ve ne kadar kibarlığımdan ödün vermek istemesem de okurken tuhaf şekillere girip istenmeyen sözler söylüyordum.

Kitaba aşık oluyordum!

Hemen yazarına baktım.

Nick Durden.

Yataktan kalktığım gibi bilgisayarın başına geçtim ve hedefime odaklandım. Ve uzun araştırmalar sonucunda -üstün yeteneklerimi de kullandım tabii ki- onun hakkında neredeyse her şeyi biliyordum. Benden dört yaş büyüktü ve üniversite öğrencisiydi. Doğrusu bunu okuduğumda ağzım açık kalmıştı çünkü yaşlarımızın yakın olacağını tahmin etmiştim. Ancak genç birisi başka bir gencin hissettiklerini bu şekilde ortaya dökebilirdi. Onun hakkında okuduğum ve gördüğüm her küçük şeyde daha da merak ediyordum ve hayran kalıyordum. İngiliz Dili ve Edebiyati okuyordu. Başarılıydı ve ödülleri vardı. Ne yazık ki çok fazla fotoğrafı yoktu. Kendisini saklıyor gibiydi ve bu benim daha çok ilgimi çekmişti. Çok uzun bir süre sonra birkaç sene öncesine ait bir fotoğraf buldum. Ani çekilmiş bir fotoğraf gibiydi, gülümsemiyordu ama bakışları derin ve anlamlıydı. Düz saçının bir tutamı gözünün üstüne gelmişti. Bilgisayara hayran hayran bakarken hem yazdığı kitaba hem de kendisine aşık olduğumu biliyordum. İç çekerek gülümsedim.

Yaz yeni gelmişti ve ben onu nasıl değerlendireceğimi çok iyi biliyordum.

Love Between WordsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin