Saat beşi çeyrek geçiyor,hava kapalı,dağın arkasında birazdan uğrayacak olan yağmur yüklü bulutların uyarı şimşekleri yankılanıyor. Sıcaktan bunalmış bir halde yorganı kenara atıyorum ve belimden düşmüş olan pijamamı toplayarak yataktan kalkıp camdan balkon kapısına yürüyorum.
Bacaklarım titriyor lakin esen soğuk rüzgara aldırmadan sandalyenin üzerindeki sigara paketine uzanıyorum. Asla başlamam dediğim illete bakıyorum uzunca ama mümkün değil elime aldıktan sonra bırakmam. İçinden çıkardığım dal dudaklarıma yerleşirken,yağmur yağmaya başlıyor. Islanmayı oldum olası sevmiştim bu yüzden yağmurdan korumak istediğim tek şey yakmaya çalıştığım sigaramdı.
Sonunda yandığında derince içime çektim. Zehirli dumanın akciğerlerim içerisinde dolaştığını hissedebiliyordum. Yağmur damlaları saçlarımı alnıma yapıştırmış,kıyafetlerim sırılsıklam olmuştu. Avucumu ileriye uzatım elimde biraz yağmur suyu biriktirdim. Korkuluklara yasladığım dirseklerimle bu sıkıcı manzarayı izlerken evin içinde yankılanan zil sesini işittim. İçeriye girip odamdan çıkmış ve merdivenlerden aşağı inip kapıyı açmıştım.
"Bir an gelmeyeceksin sandım."
"Aptal mısın? Evim mi var benim,nereye gideyim senden başka?" Namjoon gülümseyerek içeri girerken kulaklığında dinlediği müzik eşliğinde kıvırtıyor ve koltuğa ilerliyordu. Aptaldı ama en yakın arkadaşımdı,onu yargılayamazdım.
"Hallettin mi şu 'devlet meselesi' işlerini?" Montunun cebinden çıkardığı gofretlerden tekini bana atıp gözlerimi üzerimde gezdirdi.
"Ne bu halin senin,kıyafetlerinle mi yüzdün? Balık gibi olmuşsun,git kıyafetlerini çıkar da konuşalım biraz."
Kafamı sallayıp üzerimdeki ıslak tişörtü çıkartarak üst kata adımlamaya başladım. Kim Namjoon ile ortaokuldan beri arkadaştık. Benden 2 yaş büyüktü ve her zaman arkamı kollamıştı. Maddi durumum ailemden ötürü iyi olduğundan,bende kalıyordu arada. Onu kovamazdım,kovmazdım da. Çok iyilik görmüştüm ondan.
Duşa girip sıcak su ile buluştuğumda derin bir nefes verdim.
Namjoon hakkımda her şeyi bilirdi. Pizzayı mısırsız sevdiğimi,limonatadan nefret ettiğimi,yoğurdu salatalıkla yediğimi,rameni bol acılı sevdiğimi ve aç karnına içki içmeye bayıldığımı... Donumun rengine kadar bilirdi beni. Doğru... Çok yakındık lakin,kendime bile itiraf edemediğim sırlarım vardı benim. Kendimden bile sakladığım şeyler. Öylece uyutuyordum içimde. Fakat son zamanlarda kontrol edilemez bir şekilde,engel olamıyordum.
Elimi akan suyun altına sokup su damlalarını havada toplamaya başladığımda sus sesi kesildi. Kocaman bir su damlası vardı avucumun içinde. Suyla aram her zaman iyi olmuştu. Küçüklükten beri yüzmeye bayılırdım. Sudan çıkmazdım hatta ama böyle bir gücüm olduğunu liseye başladığımda keşfetmiştim. O zamanlar sadece birkaç damlayı havada bir iki saniyeliğine havada asılı tutabiliyordum.
Şimdi ise yüzme havuzumun suyuyla kocaman dalgalar yaratıp sörf yapıyordum.
Ve bundan elbette Namjoon'un haberi yoktu. En yakın arkadaşıma 'Sanırım Atlantisin kayıp prensiyim' mi diyecektim? Üstelik son zamanlarda benim isteğim dışında etrafımda ne kadar sıvı varsa çıkıp bana doğru süzülüyordu ve cidden korkunç bir durumdu.
"Jimin,çıktın mı banyodan?" İrkilip elimde biriken kocaman su damlasını bir kova su boşaltır gibi serbest bırakmış ve akmasına izin vermiştim.
"Çıkıyorum." Banyodan çıktığım gibi üzerimi giyinip aşağı indim.
"Prenses,anlatmam gereken bir şeyler var." Namjoon elindeki elmayı yerken diğer yandan kanallar arasında geçiş yapıyordu. Bir şey bulamadığına karar verdiğinde kumandayı bana fırlattı. "Ben aşık oldum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rise [bts.(vk.ym + j.n.h)]
Fanfiction"Yoongi az önce Jungkook'un poposunu aleve verdi. Her şey gayet normal. Tamam."