Biraz garipti şu sıralar Jungkook. Çünkü yuvası dediği yere ona huzur veren belki de tek yere gidip gitmemek konusunda tereddüt yaşıyordu. Jungkook şu sıralar garipti çünkü bulunduğu durum onu buna zorluyordu. Hangi aklını kaybetmiş insan tanımadığım biri gelsin de bana notlar yazsın ve kurumuş çiçekler göndersin diye beklerdi ki?
Jeongguk, Yoongi'nin yaptığı şeyi çok duygusal ve romantik buluyordu ama Yoongi'nin karşısına çıkıp da romantik olmasını istiyordu. Onu merak ediyordu ve Yoongi onun hakkında çoğu şeyi bilirken (sevdiği şarkılara kadar) onun hiçbir şey bilmemesi çok sinir bozucuydu. Resmen sadece adını ve yaşını biliyordu. Ah, bir de el yazısı çok güzeldi.
Yuvasına gitmekte neden tereddüt yaşadığı ile ilgili bir diğer konu ise şuydu; eğer gitmezse aklı orada, notunda ve kurumuş çiçeklerinde, kalıyordu ama giderse de biraz korkuyordu. Sonuçta izlendiğini biliyordu ve bu yüzden istemeden de olsa diken üstünde oluyordu. Ama her seferinde de gitmekten kendini alıkoyamıyordu.
Belki diyordu, belki bugün gelir. Böyle bir haftasını geçirmişti. Bir hafta boyunca sadece kurumuş çiçeklerini ve notlarını alıyordu ama Yoongi bir kez olsun gelmemişti. Aslında içinden bir ses artık gitmemesi gerektiğini söylüyordu ama yapamıyordu işte. İçten içe bu durumdan hoşlanıyordu Jungkook. Çünkü daha önce kimse tarafından bu kadar güzel sevilmemişti.
Yine yuvasına gitmek için hazırlanıyordu, bugün Jungkook için önemli bir gündü, her gün gitmesine rağmen bugün özlellikle gitmesi gerekiyordu. Çünkü bugün onun doğum günüydü, yuvasına gitme sebebiyse orasının, annesi ve babasıyla ölmeden önce hep gittikleri yer olmasıydı. Oradayken ruhunun sıcacık olması bundandı. Çünkü her rüzgar estiğinde annesi saçlarını okşuyormuş gibi hissederdi Jeongguk. Annesi şöyle demişti ona; 'biz senden önce ölürsek buraya gel ve bize papatya at oğlum.'
Özenli giyinmesi gerektiğini bildiği için siyah gömleğini ve siyah kumaş pantolonunu giydi. Yanına gerekli şeyleri alıp yuvasına doğru yürümeye başladı. Ama önce bir çiçekçiden annesinin ve babasının en sevdiği çiçeklerden aldı; papatyalar. İkisi de aynı çiçekten hoşlanırdı. Hatta annesi ve babası, babasının o zamanlar çırak olarak çalıştığı çiçekçide tanışmıştı. Jungkook küçükken evlerinde her zaman taze çiçekler olurdu. Bu çiçekler de genellikle papatyalar olurdu. Bu yüzden Jeongguk çiçekleri çok severdi, ki Yoongi de bunu biliyordu.
Yuvasına ulaştığında sürekli oturduğu yere oturdu. Bugün not yoktu. Belli ki Yoongi sıkılmıştı. Bu Jungkook'u epeyce üzdü. Çünkü hem notlardan çok hoşlanıyordu hem de bugün fazla duygusaldı işte. Doğum gününü kutlayabileceği birileri yoktu. Aslında yeni arkadaşlar edinmişti ama Hoseok hyungu zaten sevgilisine edeceği teklif için telaşlıydı bir de adama gel doğum günü kutlayalım diyemezdi.
Elindeki papatyalara baktı ve iç çekip konuşmaya başladı.
"Size en sevdiğiniz çiçeklerden getirdim anne, baba. Biliyorum her gün geliyorum ama bugün daha özendim kendime, sence yakışmış mı anne? Gerçi nasıl giyinirsem giyineyim senin gözünde aynı o küçük, çikolata yerken her yerine bulaştıran çocuğunum, senin için de sürekli omuzunda taşıdığın ve çok sevdiğin, değil mi baba?"
Hafifçe gülümsedi ve elindeki papatyaları tek tek uçurumdan aşağıya anne ve babasına atmaya başladı. Sonra da sözlerine devam etti.
"Beni dünyaya getirdiğiniz için teşekkür ederim. Size bu yıl neler oldu onları anlatayım. Olur mu?"
Her gün gitmesine rağmen bir şey konuşmazdı anne ve babasıyla, hepsini doğum gününe saklardı. Bir de onların ölüm yıldönümünde gelip onlara papatya atar ve biraz da gözyaşı dökerdi oturduğu yere ama yine konuşmazdı.
"Bu yıl sizin hep istediğiniz gibi yeni arkadaşlar buldum. Hoseok hyung onların içinden en iyi anlaştığım. Bana destek oluyor. Onunla arkadaş olmak bana da iyi geldi."
Soluklandı ve konuşmasına devam etti.
"Baba, bana bir gün 'kalbini hızlı attıracak birini bulduğunda onu asla bırakma, kim ne düşünür diye düşünme, sadece ona tutun.' demiştin. Biri var, kalbimi hızlı attıran. Bana iyi hissettiren. Ama galiba onu da kaybettim."
Gözünden bir damla yaş süzüldü usulca. Elinin tersiyle o yaşı silerken yerine yenisi damladı.
"Sanırım artık dilek tutma vaktim geldi."
Gülümsedi. Aslında doğum gününde dilek tutmayı hep saçma bulmuştu. Çünkü hiç gerçekleşmeyeceğini bilecek yaştaydı ve ailesi öldüğünden beri her doğum gününde aynı dileği tutardı; 'bir dilek hakkım olsa yanımda olmanızı dilerdim anne ve baba'. Ama yine de tuttu. Belki o da duyar umuduyla sesli diledi dileğini.
"Bir dilek hakkım olsa yanımda olmanı dilerdim Yoongi hyung."
Arkasından gelen birkaç adım sesinden sonra, aynı Jeongguk gibi siyah gömlek, siyah pantolon giyen adam durdu ve konuşmaya başladı.
"Çiçeklerden fazlasını istiyorsun* ama iyi ki doğdun güzelim."
Ve Jeon Jeongguk'un dileği ilk kez gerçekleşmişti.
•~•~•~
*the neighbourhood-flowers
ŞİMDİ OKUDUĞUN
boy with flowers
Fanfiction|tamamlandı| |yoonkook| Her gün kimsenin gelmediği ve kimsenin bilmediği özel yerine giden Jungkook, bir gün her zaman oturduğu yerde bir not ve bir gül bulur.