•7•

1.9K 204 92
                                    

İrkildi ve arkasını döndü Jungkook. O an, göz göze geldikleri o an, paha biçilemezdi Yoongi için. Jungkook inanamadı. Birkaç kez gözlerini kırpıştırdı ve ovaladı. Güldü çocuğun haline Yoongi.

"Yoongi hyung?" onaylama beklercesine baktı önündeki afete.

"Efendim bebeğim?" yüzündeki gülümseme ile birlikte söyledi.

Jungkook utandığı için gözlerini Yoongi'den başka her yerde dolaştırıyordu. O zaman fark etti aynı giyindiklerini.

"Hyung," dedi sakince.

Yoongi çocuğun bu sevimli hallerine karşı ölüyordu. Utanınca öyle sevimli oluyordu ki ona tapma isteği ile dolup taşıyordu. Yoongi bunları düşünürken Jungkook cümlesinin devamını getirdi.

"Bugün benim doğum günüm ya..."

Utanıp yere bakıyordu.

"İstediğim kadar dilek dileyebilir miyim?"

Sonunda şirince gülümsedi. Yoongi tabii ki bu isteğini kabul edecekti. O, küçük tavşanını o kadar uzun süre beklemişti ki şu an ne dese razıydı. Sadece onunla konuştuğunu bilmek bile mutlu ediyordu Yoongi'yi.

"İstediğin kadar dilek dileyebilirsin güzelim."

Jungkook'un yüzündeki gülümseme daha da genişledi. İlk dileğini düşündü. Aslında çok zor değildi. Birazcık utanıyordu ama bunu yapmak çok istiyordu.

"Bir dilek hakkım olsa Yoongi hyungumun bana sarılmasını dilerdim."

Yoongi elleri cebinde, karşısında kollarını iki yana açmış bekleyen küçüğüne baktı. O kadar güzeldi ki. Güldü Yoongi, o kadar güzel güldü ki Jungkook eriyecekmiş gibi hissetti.

Yoongi yürüdü ve küçük olana ulaştığında kollarını küçüğünün ince beline sardı. Yirmi dört yıllık hayatında elleri, birinin beline hiç bu kadar yakışmamıştı. Küçüğünün kahverengi saçlarındaki güzel kokuyu soludu. Her şeyiyle mükemmeldi.

O sırada Jungkook, bir dileğin ancak bu kadar güzel olabileceğini düşünüyordu.

Ne kadar süre sarıldıkları hakkında hiçbir fikirleri yoktu, ikisi de bundan şikayetçi değildi ama konuşacakları şeyler vardı. İkili ayrıldıktan sonra Jungkook bir başka dilek diledi.

"Bir dilek hakkım olsa, hyungumun benimle buraya oturmasını dilerdim."

Hep oturduğu yeri gösterdi Jeongguk. Hyungu gülümsedi ve küçüğünün gösterdiği yere oturdu. Jungkook da yanına oturdu. Yoongi bütün bu olanları bir açıklığa kavuşturması gerektiğini düşünüyordu. Bu yüzden anlatmaya başladı;

"Seni kalbin kırıkken bulmuştum*, Jeon. Burada oturup ağlıyordun. İki sene önceydi, doğum günündü. Annene ve babana o yıl neler yaşadığını, hangi şarkıların veya hangi kitapların hoşuna gittiğini anlatıyordun. Burada kimsenin olmadığını düşünüyordun Jungkook, ben de öyle düşünüyordum. Oysa ki sen iki sene boyunca gelip burada ağlarken ben şu ağaçların arkasındaki evimde, seninle birlikte ağlıyordum güzelim."

Eliyle arka tarafı işaret etti.

"İki yıl boyunca her gün geldin buraya. Ben de seni merak ettim. Sonra sana notlar yazmaya başladım. Söylediğin her şeyi o yüzden duyuyordum meleğim."

Jungkook nasıl bu kadar dikkatsiz olduğunu kendi kendine tartışıyordu. Onca zamandır orada bir ev vardı ve o görmemiş miydi yani?!

Yoongi, kaşları hafif çatılmış çocuğu izledi. Jungkook, aklına gelen şeyle ilk önce kaşlarını düzeltmiş daha sonra hyunguna dönüp sorusunu sormuştu.

"Hyung biraz çok erken ama ailemle tanışmak ister misin?"

Yoongi hüzünle baktı küçük olana. Yüzü gülerken içi ağlıyordu Jungkook'un, biliyordu. Onun daha önce burada kaç kez ağladığını kendi görmüş ve küçüğü ile birlikte akıtmıştı gözyaşlarını.

Sadece kafasıyla onayladı.

"Anne, baba, yanımda oturan Yoongi hyung, tam senin dediğin gibi biri baba; kalbimi hızlı attıran."

Yoongi kalbinin ezildiğini hissetti. Biri nefes borusunu sıkıyormuş gibiydi. Kollarını, yanında dokunsa ağlayacak durumda olan gence sardı. Biliyordu ağlayacaktı, belki saatlerce ama en azından Yoongi'nin kollarında olacaktı.

Jungkook, Yoongi'nin göğsünde ağladı, durmadan, dakikalarca. Sakinleştiğini hissedince büyüğünün göğsünden kafasını kaldırdı ve doğruldu.

Gözleri kızarmış ve şişmişti, burnun ucu ve gözlerinin altı da kıpkırmızıydı. Yoongi tekrar aynı şeyi hissetti; kalbinin ezildiğini. Küçüğünün yüzünü elleri arasına aldı ve sevdi usulca. Kirpiklerinde biriken gözyaşlarını sildi canını acıtmadan. Gözlerinin altına öpücükler kondurdu. Sonra tekrar sardı onu.

"Her şey geçecek bebeğim, sadece benim yanımda ağla, benim yanımda ağla ki seni sakinleştirenin ben olduğunu bileyim, tamam mı?"

Jungkook'un yüzüne gülümseme yayıldı. Retorik nir soruydu, Jungkook'un cevap vermesine gerek yoktu.

Daha ne kadar orada oturduklarını bilmiyordu ama gitmesi gereken saatin geldiğini biliyordu Jeongguk çünkü yürüyerek gidip geliyordu ve geç saatte giderse yollar tehlikeli olabilirdi.

"Hyung, gitmem gerekiyor."

"Sana bugün ne istersen yapacağımı söyledim ve sen sonsuz dilek hakkını istemediğini mi söylüyorsun?"

Yalandan yüzünü astı ve ayağa kalktı.

"Tamam o zaman görüşürüz Kookie."

Arkasını döndü ve sinsice gülümsedi; küçüğünün arkasından sesleneceğini biliyordu.

Jungkook arkasından şaşkınca baktı ve Yoongi'yi gülümsetecek o cümleyi kurdu.

"Bir dilek hakkım olsa, hyungumun beni eve bırakmasını dilerdim."

•~•~•~

*halsey-without me

Bu da Jungkook'u eve atan sinsi Yoongi;

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu da Jungkook'u eve atan sinsi Yoongi;

Bu da Jungkook'u eve atan sinsi Yoongi;

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

9.bölüm final

boy with flowers Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin