moon child II.

726 62 4
                                    

Çatı katının ağır kapısını usulca ittim. Menteşelerin çıkardığı yüksek gıcırtı sesi demire sürülen tırnağı andırıyordu âdeta. Sessiz geceye karışıp kayboldu ses. Kapı, bıraktığımda sertçe kapandı ve sessizliğe gömüldü. Gecenin bu saatinde buraya çıkmak isteyen olmazdı sadece. Biz iki salak dışında tabii.

Jaehyun yine geçen seferki gibi havuzun başında oturuyordu. Ayakları yine suya sokulmuştu, lâkin bu sefer üzerinde gri pijamaları vardı. Uzun kolları sıvazlanmış, kol kaslarını açığa çıkarıyordu. Sırtı bana dönük olsa da üzerinden çıkıp süzülen dumandan sigara içtiğini anlayabiliyordum. Yüzüme her zaman olduğu gibi bir huzursuzluk ifadesi yerleşmedi bu sefer. Kaşlarım çatılmadı. Sigara tabularımdan biridir, bunu o da biliyordu. Belki de yanımda olmayıp buraya kaçmasının sebebi de buydu. Benden kaçıp sigaraya tutunmuştu ufak anlaşmazlığımızdan sonra. Anlayabiliyordum, ben de aklım bulanık olduğunda delice şeyler yapıyordum. Bunun için onu suçlamam iki yüzlülük olurdu.

Derince bir iç çektim. Ağlamaktan şişmiş gözlerim rüzgâra kafa tutuyordu kapanmamak adına. Yanıyorlardı, kızarmış olduklarına da emindim. Kırgınlığımdan kalan tek işaret onlardı lâkin. Şu an ne sinirliydim, ne de üzgün. Sadece özlem vardı içimde. Vücudumda dolanan bir istek vardı. Çoktan bağımlısı olduğum vücudun yakınında olma isteğiydi bu. Tekrar iyi olmak, tekrar güvende olmak ve seviliyor gibi hissetmek... Aklımda bunlarla yaklaştım habersiz bedene. Geçen seferki gibi geldiğimi fark edip beni kucağına çekmemişti. Onun yerine sadece yanına oturmama izin verdi. Sessizce. İnce parmakları arasındaki sigarasını dudağına götürüp derin bir nefes çekti. Gözleri yıldızlarda, benden uzaktaydı. Kızıp kızmamamı umursamıyordu. Bu da benim cezamdı bir bakıma. Kabullenmem gerekirdi belki. Yine de vücudumun başka bir planı vardı. Elim beynimden önce davranıp, şimdi dikkatini bana çeviren çocuğun parmakları arasından aldı zehirleyici çubuğu. Dudaklarım ağırladı tatlı dudakların ıslattığı süngeri. Derin, çok derin bir nefes çektim yakıcı nikotinden. Çektiği binlerce nefesten sadece birkaçını çalmıştım, bu bile iyi hissettirmişti bana.

"Sigaradan nefret ettiğini sanıyordum." dedi. İçtiği sigaradan dolayı çatlak ve yüksek perde çıkmıştı sesi. Böyle bile güzeldi tabii. Derin sesini dinlemeyi her zaman sevmiştim, bu da bir istisna değildi.

"Ediyorum," dedim pis dumanı dışarı üflerken. "şu an bu acılığa ihtiyacım var ama."

Başını salladı anlarmış gibi. Ellerini fayanslara yaslayıp destek alarak suyun içine girdi. Göğsünün üzerine kadar ıslanan pijama gömleği üzerine ikinci bir cilt gibi yapışıp kaldı ve ben bakışlarımı oraya kilitlenirken buldum. Suyun içinde dans eder gibi süzülen bedeni onu taklit ederek suyun içine gömdüğüm ayaklarımın yanına geldi. Ellerinin dizlerime, bakışlarının ise dudaklarıma çıkmasını sigaraya tekrar tutunarak izledim. Bir iki çekiş sonrasında sigarasını onun için bitirmiş, zehrini ciğerlerime hapsetmiştim. İzmariti öylece bir yere atarak eğildim yüzüne doğru. Dumanın kalanını bana anlayamadığım bir derinlikte bakan çocuğa karşı üfledim. Pürüzsüz teninin her santimine gri dumanlar yapışırken elleri uyluklarımda sıkılaştı. Vücudumu kendine doğru çekti. Soğuk ıslaklığın içine yavaş yavaş gömülürken dudaklarım çok çabuk buldu hafif aralık dudakları. Normalde tatlı, çok tatlı olan dudakları nikotinin etkisi ile acılaşmış olsa da ona verdiğim ıslak öpücük dudaklarımı uyuşuk bırakmaya yetmişti. Çekildiğimde ise nefesi bende bıraktığı zehirli noktaları özür mâhiyetinde okşuyordu. Derin kahveliklerinin içinde hüzünlü bir buğuyu görebiliyordum. Ayrılmayı bir çok kez dillendirmişti, kırıldığımız içindi bu çoğu zaman. Yine de belime düşmüş olan ellerinin sıkılığından bunu hiç istemediğini anlayabiliyordum. Kırgınlığımızın sebebi de, çaresi de yine birbirimizdik. İyi hissetmeyi biliyorduk birlikte. Belki de en sevdiğim özelliğimiz buydu. Ayrı kalamıyorduk bir türlü. Birer bağımlı gibi dönüp duruyorduk birbirimize.

"Ben süslü kelimeleri pek bilmem. " diye başladım. Her zamanki gibi kendimi küçük görmek değildi amacım. Sadece bu gerçeği anlamasını istiyordum. Zaten benden böyle bir beklentisi olmadığını biliyordum. Yine de tedbirli olmak iyiydi. "Ama seni sevdiğimi biliyorsun."

Başını salladı. Boş beleş duran ellerimi yanaklarına çıkardım nazikçe. Gamzelerini olması gereken yeri okşadım parmak uçlarımla. Sırtımı havuzun duvarına yasladım. "Böyle dur bir süre, olur mu?" diye fısıldadım. "Ödülünü vermek istiyorum."

Yutkundu. Sessizliğini bir onay olarak algıladım. Kaybettiğim oyunun ilk iki numarasını es geçerek ilk öpücüğümü üç numara olan burnuna kondurdum. İlk öpücükten sonrası kolaydı zaten. Elmacık kemiğinin üzerine, alnına, dağınık saçlarına, bir diğer gamzesinin çukuruna birer öpücük bıraktım. Sekiz numarayı biliyordu. Heyecanla iç çekişini duyduğumda başımı iki yana salladım. Dudaklarını es geçip çenesine verdim öpücüğümü.

"Oyun bozanlık yapıyorsun." diye mızlandı. Omuzlarımı silktim. Bir cevap vermeden kolayca girdiğim boyun altına da kelebek öpücüklerimden birini kondurdum. Elim yanağından indi usulca. Islanmış pijama gömleğinin bir düğmesini çözüp, açılan köprücük kemiğine, yani on bir numaraya, bir öpücük kondurdum. Sonra ademcik elmasına ve çıkık köprücük kemiğinin diğer yanına da. Nefesim titredi geri çekilirken. Gözlerine bakmadım. Belimde olan elini bunu bekliyormuş gibi önüme koydu. Nazikçe tuttum bileğini. Önceden yaptığım gibi elinin üzerindeki her bir çıkıntılı kemiği öptüm ilk. Sonra her bir parmağını uzun uzun öptüm. Ta ki dudaklarım teninin ağırlığını üzerine kazıyana kadar. Son olarak avucunun içini öptüm uzunca. Bitirdiğim sırada dudaklarım kupkuru olmuştu. Aldırmadım. Kararmış bakışları ile buluştum yarı yolda.

"Sıra sekiz numarada." diye fısıldadım numarayı barındıran dudaklarına karşı. Kollarımı boynuna dolayıp kendimi yukarı çektim. Bedenimi çevreleyen su sayesinde bir kuş kadar hafiftim sanki. Yerden kesilen ayaklarım bacaklarına sürttü usulca. Aynı anda bir öpücükte buluştuk. Kuru, sıcak ve sadece nazik bir dokunuştu bu seferki. Çatlamış dudaklarım asılı kalmıştı rüzgârdan kuruyan pembeliklerde. O sırada aklıma gelen çılgınca bir fikir titretti heyecandan bütün vücudumu. Dilimi dışarıya çıkardım. Daha önceden bana yapmış olduğu gibi minik bir darbeyle ıslattım dudaklarını. Sonra tekrar öptüm. Bu sefer tutkuyla. Kapalı dudakları arasından bir mırıltı çıktı. Gülümseyerek geri çekildim ve yüzümü boynu ile omzunun arasında kalan girintiye gizledim. Yanaklarım yavaş yavaş alev alıyor, kalp atışlarım uzun durgunluğun sonrasında gümbür gümbür atmaya başlıyordu.

"Artık bir oyuna ihtiyacımız yok, değil mi?" diye sordum kıkırdayarak. "Nasılsa seni öpmek için bir sebebe ihtiyacım yok."

O da kıkırdadı. Kollarının tekrar beni sarışını bir evet olarak kabul ettim bu sefer. Kendimi sıcaklığına bıraktım soğuk geceye inat. "Seni seviyorum." diye fısıldadım kulağının dibinde. Sadece söylemek istediğim için. Ve de söyleyebileceğim için.

nonsense bungaku • dojae one-shotsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin