Pürüzsüz ciltte gezinen parmağım dik burunda duruyor bir süreliğine. Avucumun içinde sıcak ve hafif ıslak nefesi hissediyorum. Uykusunda aralanmış dudakları ufak puflarla veriyor nefesini dışarı. Mükemmellikten çok uzak görünüyor çatlamış dudakları ve henüz çıkmaya başlamış sakalları ile. Saçları ölü bir şekilde yüzüne düşmüş, fazlası ile terlemiş uyurken. Yanaklarında uykunun verdiği bir şişlik, hafif bir pembelik var. Bir liste yapsam uzar gider kusurları, biliyorum. Bilmediğim şey ise bu kusurlara rağmen neden hâlâ bana çirkin gelmediği.
Bana diyorlar, 'o kadar insan varken neden?' Aslında bilmiyorlar ki ben ondan başka kimseyi görmüyorum. Efsunlanmış gibiyim onunlayken, büyüsünün etkisi altına almış beni bir kere. Hoş, kurtulmaya da çalışmam ya. Her hücreme kazımış sesini, nefesini. Onsuz olmayı hiç bilmemişim sanki, ölçüsüz nefeslerini hissetmeden uyanmamışım hiç, duymamışım onunkisi kadar güzel bir sesi, öpmemişim kimsenin dudaklarını onunki kadar özlemle ve aç bir şekilde, dokunmamışım hiçbir bedene bu denli bir ihtirasla.
Bazı geceler düşünüyorum, acaba hayatımın bir yerinde onunla bezenmemiş bir güzel anım var mı? Düşünüyorum ama bulamıyorum. Zihnimin her köşesi onun gülüşleri ile süslenmişken bu oldukça zor. Kapanan gözlerim ardında hep onun sûreti, hep onun parıldayan gözleri. Yumuşak sesi, nefesi hep tenimde sanki, dokunuşları hep üzerimde. Her zaman yanımda gibi aslında uzakta olsa da. Özlemeye özleyemiyorum bile, bir saniye bile ayrılmıyor ki benden. Gittiğim her yere düşüyor gölgesi, ağırlığı üzerimde bitiyor. Sonunda buluştuğumuzda ise hiç ayrılmamışız gibi oluyor. Uzun uzuvları benimkilere dolanırken, nefesi ve kalp atışları benimkilere karışırken yanan birer mum gibi eriyoruz tek bir pelteye. Eriyor, sonra soğuyoruz tek bir vücut olarak ertesi gün tekrar erimek adına. Böyle geçiyor günlerimiz. Nerede o başlıyor, nerede ben bitiyorum hiç bilmiyorum. Bildiğim tek şey ise yanımdaki bedenin sıcak, çok sıcak olduğu. Ve kusurlu, bir insan en çok ne kadar kusurlu olabilirse o kadar kusurlu işte. Aşırı inatçı, sivri dilli ve kırıcı. Bunların yanında fazlası ile de anlayışlı ve sevgi dolu. Yanan bir ateş kadar canlı ama dokunabileceğim kadar da ılık.
İşte, şimdi gözlerini açıyor sabaha vuran geceye. Nasıl da sığdırmış bütün evreni gözlerine anlayamıyorum. Gülüşü yayılıyor yüzüne, tutuyor burnunda takılı kalmış elimi ve dudaklarına götürüyor. Ah, öpüyor yavaşça avucumun içini. Şimdi bir şeyler diyor, duymuyorum tabii. Gözlerim sadece dudaklarının hareketine odaklanmış kalmış. Seçtiğim bir şey var ki ama, sağır olsam bile duyarım o lafı. 'Sevgi' sözcüğü bir başka yakışıyor kendisine, ses tonuna, gülüşüne. Onunla birlikte kıkırdıyorum, komik bir şey yok hâlbuki. Bir gecem daha gündüz oluyor sevgilimle. Adı ne diye soracak olursanız Kim Dongyoung diye cevap vereceğim size. Dünya'daki en kusurlu varlıklardan birisi kendisi, lâkin, tamamen benim.
Ölmelerden geldim, size bir bölüm adamaya. Aşırı kısa, nereden aklıma geldi bilmiyorum ama yazdım işte. Şarkı ile pek alakalı değil ama bence azıcık alakalı?
Neyse, şu sıralar benim aklım pek yerinde değil. Hafif bir duraklama dönemine girdim süregelen iç sorunlardan, yeni doğan kedi yavrularımdan ve henüz atlatabilemediğim hastalığımdan ötürü. Yazmaya bir şey de yazamıyorum aklıma o kadar şey gelmesine karşın. Umarım bununla birlikte az da olsa affedilirim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
nonsense bungaku • dojae one-shots
Fanfiction"Bu hasta ve yalnız kalbe biraz sevgi dökelim." • • Sadece benim ve yaratıcı zihniyetimin derinliklerinde kalmış birkaç one shot.