Bölüm 3

43 7 6
                                    

Kahveler yemenden galiba?" dedim, Emir elinde iki kahveyle masaya geldiğinde. "Sıra vardı güzelim, ne yapayım?" dediğinde gülümsedim. "İyi ver hadi," deyip elindeki kahveyi aldığımda, o da oturduğum koltukta yerini almıştı. Başımı her zaman olduğu gibi omzuna yerleştirdikten sonra kahvemden yudumlamaya başlamıştım. "Şu partiden haber var mı?" diye sordum, ilk ders sınıftaki kızlardan yarın akşam bizim okuldaki bir çocuğun doğum günü partisi olduğunu ve okuldaki herkesi davet ettiğini duymuştum. "Ne partisi?" dediğinde, partiden habersiz olduğunu anlamam zor olmamıştı. 11. sınıflardan Demir diye birinin doğum günü partisiymiş" diyerek açıkladığımda, "ee, bizene bundan?" dedi. Göz devirip "okuldaki herkesi davet ediyormuş, diyorum ki biz de mi gitsek?" diyerek sorumu yönelttiğimde derin bir nefes vermişti. "Deniz zübbesi de gidecek, değil mi? Sen de o yüzden gitmek istiyorsun." Neden etrafımdaki herkes münneccin olmak zorundaydı?! "Hayır yani evet yani bilmiyorum.." diye gevelediğim sırada oturduğu yerden kalktı. "Sen çok istiyorsan git, ama ben gelmeyeceğim," dedi. Tam ağzımı açacağım sırada bir şey dememe izin vermeden gitmişti. Neden öfkelenmişti ki bu kadar? Anlayamıyordum. Emir'i bazen gerçekten hiç anlayamıyordum. Birinden hoşlanmam gayet doğaldı ve ben onun dostuydum. Bana destek olmalı, Deniz'i kazanmam için bana yardım etmeliydi. Ama bunu yapmıyordu ve ben nedenini bile bilmiyordum. Kahvemin son yudumlarını da içtikten sonra pet bardağı çöpe attım ve sınıfa çıktım.
Ben yerime otururken zil çoktan çalmıştı fakat hoca gelmemişti. Diğer öğrencilerden duyduğum kadarıyla edebiyat öğretmeniz İnayet bey bir akrabasının düğünü olduğundan gelmemiş, böylelikle ders boş olmuştu. Boş dersleri diğerlerinin aksine sevmezdim çünkü yapacak bir şey bulamaz, sıkılırdım. Diğerleri sınıftan çıkarken ben ve iki kız daha sınıfta kalmayı tercih etmiştik. O iki kız cam kenarına geçmiş sohbet ederken bende çantamdan okuma kitapımı çıkardım ve kaldığım yeri okumaya başladım.

"Hadi ama, alt tarafı zengin zübbelerden birinin doğum günü partisi. Gitsek ne gitmesek ne?!" diye sitemkâr bir tavırla konuştuğunda Emir, başımı telefonumdan kaldırıp ona baktım. Emir, bu konuyu dün seninle tam 7 kez konuştuk!" dediğimde göz devirip, "ama ben de 7 kez reddettim!" dedi. "İyi, gelme sen. Tamam mı? Yalnız bırak beni," diyerek duygu sömürüsü yapmaya başladığım vakit Emir işaret parmağını dudağıma koyup susturdu beni. "Geleceğim. Ama sırf sen o zübbelerle yalnız kalma diye." Dediğinde gülümsedim ve "tamam, hadi kalk şimdi bana elbise bakacağız!" dedim. O göz devirip hesabı öderken oturduğum yerden kalkmış ve kafenin çıkışına ilerlemeye başlamıştım bile.

"Bu nasıl?" diyerek sorumu yönelttim karşımdaki Emir'e elimdeki elbiseyi gösterirken. "Hımm," dedi ve elbiseye dikkatle baktıktan sonra ekledi, "olmaz." Dudak büzerek "nedeeen?" dediğimde, "fazla açık" diyerek yanıtladı beni. Başımı aşağı yukarı salladıktan sonra az önce kenardaki küçük koltuğa serdiğim elbiselerden bir diğerini aldım elime ve onu gösterdim. Bu elbiseler arasında en beğendiklerimdendi. Başını olumsuz anlamda salladığında, bu elbiseyi beğenen tek kişi olduğumu anlamış ve geri koltuğa bırakmıştım.

"Bunu da beğenmessen ağlarım Emir!" dedim sona kalan siyah elbiseyi gösterirken. "Tamam, iyi bu." Dediğinde gülümsedim. Sonunda Emir beye elbise beğendirebilmiştim. "E ben bir deneyeyim bunu" deyip hızla kabine girdim.
Elbiseyi giyindikten sonra kabinden çıktım ve tam Emir'in karşısında durdum. "Nasıl olmuş?" diye sorduğumda, beni baştan aşağıya süzdükten sonra "fena değil" dedi. Gülümsedim. "Bunu alıyoruz o zaman!" diyerek elimdeki elbiseyle kasaya ilerlerken o da peşimden geliyordu. Israrlarıma aldırmamış ve elbisenin parasını o ödemişti.

"Tamam, tamam. Sakin ol Okyanus! Gayet iyisin, gayet güzelsin!" diye içimden mırıldanarak kendimi sakinleştirmeye çalışırken partinin olacağı salona girmiştim. "İstersen hemen şimdi terk edebiliriz burayı?" diye sorarcasına konuştuğunda Emir, ona bakıp başımı olumsuz anlamda sallamıştım. Gitmeyecektim. Kararlıydım işte. Gitmeyecektim. Bir masaya geçtim ve etrafı izlemeye daha doğrusu onu aramaya başladım. Gözlerim aradıkları manzarayı bulduğunda gülümsemeden edememiştim. Yanında şu bir kaç gün önce kantinde deli gibi gülen çocukla bir şeyler konuşuyordu. Yine siyahlara bürünmüştü ve o dokunmak için her şeyimi verebileceğim saçları yine dağınıktı. "Sence yanına gitmeliyim?" diye sordum Emir'e gözlerim hâlâ Deniz'deyken. "Gitme" Dedi, "Gitme çakma polyanna"

Parti başlayalı yaklaşık 1 saat olmuştu ve şuan karaoke yapılıyordu. Sesi iyi ya da kötü farketmeksizin herkes çıkıp şarkı söylüyor, diğerleri de ona eşlik edip eğleniyordu. Beni soracak olursanız, yine bir köşede onu izliyordum. "Şimdi sıraaaa....sen de!" duyduğum sesle bakışlarımı sahnede duran muhtemelen partinin sahibi olan çocuğa çevirdiğimde onun da bana baktığını farkettim. Ve işin kötû tarafı bana bakan tek kişi o değildi. Etraftaki hemen hemen herkes gözlerini bana dikmiş bir şey yapmamı bekliyordu. Bir saniye! Eğer şarkı söylememi bekliyorlarsa, hayır. Ben tek başımayken bile söylemiyorum be bi de herkesin önünde mi söyleyecektim? Üstelik o herkese o da dahilken. Etraftan Tezaürrat sesleri yükselirken yutkunmama engel olamamıştım. Etrafa bakındım, Emir yoktu. Ah, doğru ya annesi rahatsızlandığından onun yanına gitmek zorunda kalmıştı. "Hadi be, Bülent Ersoy sahneye çıkarken bu kadar kapris yapmıyor!" dedi şu doğum gününe lanet etmeye başladığım çocuk. Başımı iki yana sallayıp kekeleyerek, "h-hayır" dedim. Etraftan "yaa" nidaları yükselirken bakışlarım onu buldu. Bana bakıyordu, diğerleri gibi..
Derin bir nefes verdim. Tamam, bu dünyanın sonu değildi. Bu dünyanın sonu değildi. Bu dünyanın sonu değildi. Yapabilirdim. Bunu başarabilirdim. Derin bir nefes alıp çocuğun bana uzattığı mikrofonu aldığımda bir alkış kopmuştu. Sahneye çıktım ve kıvırcık saçlarımı elimle geriye attıktan sonra etrafa bakındım. Duyduğum melodi tekrar yutkunmama sebep olmuştu. Şarkıyı benim yerime seçen mükemmel(!) arkadaşımız, Göksel'in "yalnız kuş" isimli şarkısını tercih etmişti. Boğazımı temizlerken gözlerim onu bulmuştu.
"Bende bir aşk var" diyerek giriş yaparken şarkıya gözlerimin şimdiden dolduğunu hissedebiliyordum.
"Onu hep yalnış kalplere bıraktım." Gözlerimiz buluştuğunda yutkunup devam ettim şarkıya.
"Bende bir aşk var,
onu soğuk yataklarda harcadım."
Gözlerini benim gözlerimden ayırmasıyla kalbime bir şey oturduğunu hissettim.

"Tutup dileğimi,
neden köksüz ağaçlara adadım?

Gözlerim hâlâ ondaydı..

"Senin gökyüzünde,
benim yerim yoktu."

Bu şarkı fazla "bizdi."

"Kuru dallarında,
kanatlarım kırılıp koptu.."




Tutsak kalpHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin