6

8K 513 396
                                    

Art arda yayımladığım için karışmış olabilir. Önceki bölümü okumayı unutmayın~

"Çirkin, estetikli bir para avcısı. Jungkook'u kullanıp atacak. Aynı Jennie ve Kai gibi." Bu okuduğum kaçıncı yorumdu bilmiyorum. Yaklaşık yirmi yedi saattir yaptığım tek şey, internette yazılanları okumak, ağlamak ve uyumaktı. Bacağıma sürtünen Leo'yu bile görmezden geldiğim korkunç yirmi yedi saat.

Gri kapşonlumun kollarını iyice çektim. Aradan sızan uzun parmaklarım tekrar klavyeyle buluştu ve bu sefer başka bir sitenin adını yazdı. Site yüklenirken sandalyemin üstünde bacaklarımı kendime çektim.

"Lalisa!" Jisoo unnienin sesini duyduğumda bacaklarımı tekrar yere indirip aceleyle siteyi kapatarak YouTube'a girdim.

"Lisa," dedi kapının pervazında duran Jisoo unnie. "Yine o sitelere bakıyordun, değil mi?"

"Hayır. Ben Kill This Love ne kadar izlenmiş ona bakıyordum."

Jisoo unnie içeri girdi ve doğum günümde aldıkları kırmızı buzdolabının yanında, duvara yaslanarak bana baktı. "Yarım saat sonra o çocuk gelecek. Bu halde karşısına çıkmayı düşünmüyorsun umarım."

"Tam olarak onu düşünüyorum." dedim omuz silkerek.

Ödül törenleri haricinde görmediğim ve tanışmışlığımın olmadığı biriydi. Zaten bu Liskook muhabbetinin nereden çıktığını bilmiyordum. Birkaç kez yüzünü gördüğüm birinden ötesi değildi.

"Bakalım elimizde neler varmış." Jisoo unnie ben yokmuşum gibi sandalyemi kenara itti ve büyük dolabın tüm kapaklarını açtı. Askıları yatağımın üstüne atarken gerçekten bir anlığına görünmez olduğumu düşündüm.

"İşte!" Heyecanla bana döndü. Elinde Coachella'da giydiğim askılı vardı. Bol taşlı, bol bol taşlı...

"İstersen gelinlik giyeyim? Bu çok sade olur."

Jisoo unnie gözlerini devirerek tekrar dolaba döndü. "Tamam, şimdi buldum!" Bu sefer daha basit bir kıyafet göreceğimi düşünürken unnienin elinde Rosé'nin Paris'te hediye ettiği vücudu oldukça saran petrol mavisi elbise vardı. Gözlerimi kapatıp Tanrı'dan sabır diledim. "Lütfen... daha basit..."

Bir hışımla dolaba döndü ve üstüme siyah kot pantolonumu fırlattı. Evet, tam anlamıyla fırlattı. "Al bunları giy! Sana moda ikonu diyen herkesin yüzünü kara çıkart. Böyle devam et, aferin." Söylenmeye devam ederken yüzüme bir gömlek daha fırlattı. Gömleği yüzümden çekip dağılan kaküllerimi düzelttim.

"Şunu da al, zebani gibi gez etrafta." Elindeki deri ceketi yatağa bırakıp bana hıhlayarak odamdan çıktı. O çıkarken eş zamanlı olarak telefonum titredi.

jeongguk: hazır mısın?

lalalalisa_m: sayılırım

jeongguk: yirmi dakikaya yurdun arkasındaki sokaktayım

lalalalisa_m: tamam

Yirmi dakika üzerimi değiştirip, günlerdir mahvolmuş cildimi düzeltmek için yeterli bir süre miydi? Hayır ama elimden geldiğince hızlı oldum. Bir tonikle yüzümü temizleyip makyajımı yaptıktan sonra etrafa saçılmış kıyafetleri giydim. Aynaya baktığımda iyi görünüyordum, bu da bana yeterdi.

jeongguk: aşağıdayım

Sadece telefonumu ve kredi kartımı ceketimin cebine atıp yanıma hiçbir şey almadan odadan çıktım. "Ben gidiyorum," diye seslendim spor ayakkabılarımı giyerken.

kca Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin