Önceki bölüm gözükmüyor galiba. Onu okumadan geçmeyin ahhajaka🌸💕
Kolumu hala tuttuğunu fark ettiğimde kendime doğru çektim. Hala tutmaya devam ettiğinde "Hadi ama ya." dedim. Sesim yüksek çıkmıştı. Masalarındakiler bir an durup bana baktılar.
"Kolumu bırak."
" Yanlış.Şey diyecektin galiba: 'Kolumu bırakınız lütfen.' "
Meseleyi uzatmamak için "Kolumu bırakınız lütfen." dedim burnumdan soluyarak. Benim dışımda bir kişi daha servisle ilgileniyordu eminim onun işini de zorlaştırmıştım.
"Hiç eğlenceli olmadı ama böyle. Oysaki doğum günümde eğlenceli bir şeyler olsun istiyordum. "
Sinirlerim iyice gerilmeye başlamıştı ama kendimi tuttum.
"Servisle ilgilenmem gerek. Kusura bakmayın- ız."
Gitmek için yeltendiğimde bu sefer kolumu bırakmıştı. Hızlı adımlarla tüm masalara uğrayıp tepsimdekileri daha sonra içeceklerin olduğu tepsiyi dağıttım.
Bir kere daha masaları dolaştıktan sonra Akasya yanıma gelmişti. Uykudan yeni kalkmış gibi sersem ama hızlı adımlarla yürüyordu.
"Özür dilerim yarım saat olmuş nerdeyse."
"Önemli değil ya hallettim sayılır."
Etrafına baktıktan sonra masanın üzerindeki tepsilerden birini alıp yanımdan uzaklaştı.
Nihayet insanlar daha az içip daha çok dans etmeye başlamıştı. Çoğu kişi de partiden ayrılmaya başlamıştı. Bu da demekti ki etrafta dolaşmak yerine sabit bir şekilde hareket etmeden daha çok durabilecektim.
Dirseklerimi masaya yerleştirip elimle alnımı ovuşturdum. Müzik ve insanların gürültüsü başımı ağrıtıyordu. Üstelik topuklarımdaki acı ayakta durdukça daha çok artmıştı. Sırayla bir ayağımı kaldırıp dinlendiriyor daha sonra diğerini dinlendiriyordum.
"Çok yoruldun değil mi? Gerçekten özür dilerim."
Akasya' nın yüzüne bakmak için kafamı kaldırdım.
"Bir daha özür dilersen konuşmayacağım seninle. Başım ağrıyor yorgunlukla alakası yok."
Gülümseyip dudaklarını büzdüğünde ben de gülmüştüm.
"Şuraya baksana."
Gözleriyle işaret ettiği yere kafamı çevirdim.
'Doğum günü çocuğu' eliyle beni işaret ediyordu.
"Ne bu şimdi?" diye hayıflandım yüksek sesle.
"Seni çağırıyor."
"Sen gitsene ya."
"Yok olmaz. Baksana sana 'Gel.' yapıyor."
"Lütfen. "
Dudaklarımı büzüp kaşlarımı havaya kaldırdığımda dayanamayıp gideceğini biliyordum.
Akasya yanımdan uzaklaşırken merakla onu izliyen sadece ben değildim. Adı her neyse beni çağıran kişi de onu öyle izliyordu.
Gözlerimi onların olduğu taraftan ayırmazken Akasya olduğu yerde durdu aniden. Bir süre sonra yanından doğum günü çocuğu geçip yalpalayarak bana doğru gelmeye başladı.
Aramızdaki mesafe azalırken ben de kafamı başka yere çevirdim. Etrafı izliyormuş gibi yaparken en sonunda yanımda durduğunu hissettim.
"Bana şu dağıttığın mideye iyi gelen içecekten getir."
Derin bir nefes alıp yavaşça verdim. Sakin bir şekilde ona döndüm.
Yüzüme yapay bir gülümseme yerleştirip "Kalmadı." dedim.
"Ne demek kalmadı? Hazırla."
Omuzlarımı silkip bir adım yaklaştım. Artık sabrım kalmamıştı.
"Bana bak, ben buranın hizmetçisi değilim! Ne kadarda anlaşıldıysa o kadar hazırladım. Daha fazlasını istiyorsan git kendin hazırla."
Sinirlendiğimi anlamış olmalı ki konuyu hemen değiştirmişti.
"Tamam tamam onu bunu boşver. Arkadaşının numarasını versene sen."
Elimle saçlarımı karıştırdım; cebimdeki telefonu çıkarıp saate baktım. Çoktan 2' yi geçmişti ki bu da demek oluyordu ki bugünlük mesaimiz sona ermiş bulunuyordu.
"Çekil. "
Elimin tersiyle ittirip yanından geçip gittim. Peşimden o da geliyordu.
Adımlarını hızlandırıp önümü kestiğinde "Senin numaranı istemediğim için mi kızdın bu kadar? Kıskandın mı yoksa?" dedi neşeli bir ses tonuyla.
Gözlerimi devirdim. Bir adım daha ona doğru yaklaştığımda neredeyse aramızda mesafe kalmamıştı. Bu durum onu şok etmiş olacaktı ki bir adım uzaklaştı benden.
"Yanlış anlamışsın. Mesaim bitti. Şimdi çekil önümden."
Ellerini teslim olmuş gibi yapıp yanımdan uzaklaştı.
"Aynı fakültedeyiz değil mi? Yarın görüşürüz."
Yanından geçerken "Aynen görüşürüz. Görüşürüz." diye mırıldandım.
••••
Pastaneye ait birkaç eşyayı topladıktan sonra nihayet Akasya' nın arabasına doğru gidiyorduk. Önümden yürüyen Akasya' mın omzundan destek alarak yürüyordum. Yorgunluktan bayılacak gibiydim.
Palmiyelerle sıralı caddede sadece Akasya' nın arabası vardı. Sokak içerideki gürültünün tam aksine sessiz ve sakindi.
Akasya adımlarını hızlandırınca birden omzundaki elim düştü.
"Elim kaldıracak kadar bile enerjim yok. Çok yorgunum." diye söyleydim huysuzca.
O sırada Akasya arabanın yanında durmuş kaportanım üzerinde duran karton poşeti almıştı. Poşetin içine bakıp "Bunlar ne?" diye sordu.
Yanına vardığımda poşetin içindeki 4' e katlanmış kağıdı, bir kutu ağrı kesiciyi ve suya atınca eriyen enerji verici kapsül kutusunu çıkartıp bana gösterdi.
"Kağıtta ne yazıyor baksana." dedim merakla.
Kağıdı çevirip inceledi.
"Sanaymış. Zühal' e yazıyor."
Eindeki kağııdı bana uzattığında hızla aldım. Kağıdın üzerinde gerçekten de Zühal' e yazıyordu.
Yavaşça açtım. A4 kağıdına düzgün el yazısıyla yazılmış bir yazı vardı:
"Bugün çok yoruldun. Kendine bu sıralar hiç dikkat etmiyorsun. Çok çalışıyorsun. Tüm gece sürekli başını ovuşturduğun için ağrı kesiciyi at. Vitaminler de enerji vermesi için. Bu arada vitaminleri nasıl kullanman gerektiğini biliyorsundur bilmiyorsan da kutunun içinde yazıyodur.
Son olarak da engelimi aç. Sana istediğim her yerden her şekilde ulaşabilirim. Böylesi daha uğraş verici sadece. Evet, biliyorum dışarıdan çok korkunç gözüküyor yaptığım ama sana zarar vermek istesem çoktan yapardım. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
satürn:zühal
Teen Fiction%50 TEXTING Zühal: Kim olduğunu anlayacağımı bile bile mi söylüyorsun bunu? BN: Hayır BN: Önemli değil çünkü BN: Bana bakıyorsun ama beni hiçbir zaman göremiyorsun BN: Bu şekilde eminim kim olduğumu anlamazsın BN: Zeki kızsın ama bana karşı hep apt...