4 Days

582 75 2
                                    

4 gün, 12 saat, 20 saniye

4 gün...

Bugün okul yoktu ve ben seni göremeyecektim. İçimi bir hüzün kaplarken portakallı suyumun içine çatalı soktuğumun farkında değildim. Çatalı biraz bardağın içinde gezdirdim ve çıkarıp ağzıma soktum. Portakal çekirdeklerinden biri ağzıma gelmişti. Umursamayarak portakal suyunu kafama diktim. Tek dikişte bitirdim ve bardağı eski yerine geri koydum. Ağzımda çekirdeğe dair bir iz yoktu. Muhtemelen yutmuştum.

Kafamı hiç dokunulmamış tabaktan çektim ve ban anlamsız bir şekilde bakan annem ve abime diktim.

"Jungkook, yavrum? İyi misin annem?"

"İyiyim. Noldu ki?"

"Hah, bide noldu ki diyo?! Çatalı portakala suyuna sokan da bendim zaten(!)"

Bu dediğine göz devirdim ve masadan kalktım.

"Ben doydum. Size afiyet olsun."

  Arkamdan gelen itirazları duymadan telefonumu ve ceketimi aldığım gibi dışarı çıkmıştım. Seni görmek istiyordum.

  Evinin önüne geldim. Zillerden hangisi size ait bilmiyordum. Ben de aşağıdan bağırmayı tercih ettim.

"LİSAAAA!!"

  Sokaktan geçenler bana bir sıkıntım varmış ya da kabaca, malmışım gibi bakıyorlardı. Ama bu yanlış! Ben mal ya da sorunlu değilim. Ben sadece aşığım. Sevdiği kız 4 gün sonra ölecek bir aşık....

"LALİSAAAAAA!!"

Umudum tükenmişti. Şansına küs Jeon Jungkook! Derken kafama yediğim terlikle kendime gelmiştim. Oradaydın. Saçın dağınık üzerinde ise tavşanlı pijamalarınla çok tatlı duruyordun. Saat 10.30'a geliyordu ama galiba sen yeni uyanmıştın.

"Manyak mısın acaba?! Saat kaç haberin var mı?!"

"Asıl senin haberin var mı?! Saat 10.30!"

"Daha erken işte!!"

"Nasıl erken?!"

"Bana bağırma!!"

"Sen de bana bağırma!!"

"Öf! Bi sus! İçeri gelsene."

"Valla mı?"

"Hm hm."

"Hemen geliyorum. Kapıyı aç."

Bu anlamsız telaşım karşısında gülümsedin ve ben de binanın içine girdim. Asansöre bindim ve 4. katın düğmesine bastım. Asansör yavaş bir şekilde yükselirken ben de aynada kendime çeki düzen veriyordum. Saçlarım sabahtan beri yaranmadığı için şekilsiz, göz altlarım da akşam düzgün uyuyamadığım için çok olmasa da şişmişti. Kaküllerimi ellerimle düzelttim, gözlerimi de birkaç kez kıpıştırınca zaten gelmek istediğim kata varmıştım.

Asansörün kapısı yavaşça açıldı ve dışarı çıktım. Lisa'nın dairesinin kapısının önüne gelince içimi nedensiz bir heyecan kaplamıştı. Tam kapıya vuracağım sırada kapıyı üzerinde tavşanlı pijaması ve mutfak önlüğüyle Lisa açtı. Saçları her zamanki gibi dağınık, özensiz bir şekilde toplanmış bir topuz, kolları ise sıvanmış. Elinde de spatula vardı.

"Hoşgeldin. Geç içeri."

Kenara çekilip bana geçmem için yolu açtı. Ben ise ayakkabılarımı çıkarırken hâlâ onu inceliyordum. O fazla güzeldi. Ve diğer kızlar gibi makyajla falan değil! O tamamen doğaldı. Ben de onu bu yüzden seviyordum.

  Ceketimi çıkarıp askılığa astım ve mutfağa geçtim.

"Pancake yapıyordum. Umarım seviyorsundur."

"Evet, severim."

"Güzel."

  Masaya oturdum ve onu izlemeye başladım. Elleri büyük bir ustalıkla çalışıyordu.

"Sos ister misin?"

"Hı?"

"Çikolata sosu ister misin, diyorum?"

"Evet, isterim."

  Elinde iki tabakla yanıma geldi ve bir tanesini önüme koydu.

"Kahve borcum vardı. Kahve olmadı, kahvaltıyla ödedim. Olur mu?"

"Tabi ki. Daha iyi olamazdı."

  Gülümsedi. Ben de o sırada tabağıma yöneldim. Sofra oldukça başarılıydı. Her şey vardı sofrada, reçelinden tut, kruvasanına kadar her şey... 

"Gerçekten çok iyisin."

"Efendim?"

"Yemek yapmakta diyorum. Oldukça iyisin. Her şey harika olmuş."

"Saol. Babam Tayland'ın ünlü aşçılarından. Birkaç bir şey öğrenmiştim."

"Çok iyi öğrenmişsin."

Bana o harika gülümsemesini sundu ve kahvaltımıza kaldığımız yerden devam ettik.

¿?¿?¿?¿?

  Akşam olmak üzereydi ve ben senin yoğun ısrarı üzerine evinde kalmış, bir günü beraber geçirmiştik. Mutluydum. Çünkü seninle beraberdim. Ama sen akşam gelecek gizemli "kapüşonlu çocuğu" bekliyordun, muhtemelen. Çünkü her gece gelirdim.

"Lisa bir sıkıntın mı var? Mutsuz görünüyordun."

"Yok bir şey. Sadece...... biri var. Her gün evimin önüne kadar geliyor, biraz bekliyor ve gidiyor. Ama bugün gelmedi."

"Hm."

  Sana söylemeli miydim bilmiyordum. Ama zaten 4 günün kalmıştı ve birkaç saat sonra 3 güne inecekti, gün sayısı. Bu yüzden söylemeye karar verdim.

"Lisa?"

"Efendim?"

"Sana bir şey söylemek istiyorum. Ama kızmandan korkuyorum."

"Hayır, kızmam. Söyle."

"Tamam. Hani o.....her gün gelen gizemli insan var ya?"

"Evet de, sen onu-?"

"Dur. İşte o kişi......."

"Benim..."

¿?¿?¿?¿?¿?¿?¿

En uzun bölüm oldu
619 kelime

Just One Week |liskook✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin