unutamam

672 52 44
                                    

geçmiş

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

geçmiş

gözümün önüne düşen saçlarımı düzeltirken annemle babamın nikah fotoğrafına çarptı gözüm. annem mutluydu, babamın neredeyse tüm dişleri gözüküyordu. mutlu bir evlilikleri vardı, ufak tefek hayallerimden birisi de buydu.

mutlu bir evlilik.

o beyaz ihtişamlı elbiseyi giymek, yanımda aşık olduğum adamla bir ömür geçirmek

ne hayal ama. 

evleneceğimi öğrendiğimde yirmi iki yaşına yeni girmiştim. hayalini kurduğum üniversitede hayalini kurduğum bölümü okuyordum. eve dönerken kiraz ağaçlarının altından geçiyor, kahverengi saçlarıma çiçeklerin düşmesine izin veriyordum. ailemle dizi izliyor, kardeşimle bilgisayar oyunları oynuyordum. 

çocuk gibiydim, biliyordum. 

sevdiğim şeylerden birisi de müzik dinlemekti. havalı erkek gruplarını dinler, hangisini severdim acaba diye düşünürdüm ve lee taeyong yaptığım sıralamalarda her zaman birinci olurdu. 

lee taeyong, hayal dünyama ve kalbime etrafa peri tozu serperek girdiğinde on dokuz yaşındaydım. tüm hayal dünyamı bir sarmaşık gibi sararken tek yaptığım oturup onu sevmekti. imkansızdı, biliyordum. her köşe başında karşıma çıkmasını beklemek, karşı komşumuzun oğlu olduğunu düşünmek, ona tatlılar yapmak, kapısına 'sıkı çalıştın' notları bırakmak, işten dönerken onu izlemek imkansızdı, biliyordum. 

ama büyük konuşmamak gerekiyordu, bizi bir dinleyen vardı. 

bunu bir akşamüstü anlamıştım.

babamın çocukluk arkadaşı, adını çokça duyduğum bay lee ve ailesi bize yemeğe geliyordu. hakkında konuşmak istedikleri bir konu vardı, annem az çok anlamış olacak ki geleceklerini öğrendiği andan beri oflayıp duruyordu. 

"bayan tanaka, endişelerinizi anlıyorum ancak oğlum aniden evlenmek istediğini söylediğinde aklıma sizden başka kimse gelmedi. ailemizi biliyorsunuz, aileye yabancı birisini özellikle de güvenemediğim birisini öylece sokamam." 

olanları mutfaktan dinlerken neler döndüğünü anlamak pek de zor değildi. lee ailesi daha önce bir kere bile görmediğim şımarık oğulları tae ile evlenecek bir kadın arıyordu ve bayan lee'nin aklına ilk gelen aday da bendim. 

"lütfen, ren. tae'yi tanımıyor olsan bile bizim ailemizi biliyorsun. nanami'yi incitecek bir şey olmasına asla izin vermeyiz." 

"yıllardır arkadaşımsın ve bu dünya üzerinde senden daha iyi bir insanla tanışmadım, sana güveniyorum tabii ki." babamın cümlesinin devamını az çok tahmin edebiliyordum. ellerim titremeye başlarken babam konuşmaya devam etti. "olur." dediğini duydum. annemle göz göze geldik, tepsi ellerimden kayarken annemle babamın nikah fotoğrafına baktım. 

'...yanımda aşık olduğum adamla bir ömür geçirmek...'

 あ

kafenin rahatsız sandalyelerinde birinci saat kendisini ikinciye tamamlarken bayan lee fincanını sertçe masaya bıraktı. "ne demek gelemiyorum? iki saattir burada seni bekliyoruz ve şirketin gelmene izin vermediğini söylemek şimdi mi aklına geliyor?" 

bayan lee'nin son dilimini bıraktığı limonlu kek kendi ağırlığına dayanamayıp sağa doğru düşerken gülmek istedim. karşı tarafın konuşmaları duyuluyordu. bayan lee'nin çok sevgili oğlu evlenmek istemediğini söylüyordu. limonlu keke baktım sonra müstakbel eşimin kolumu sıkan ablası yoona'ya. muhtemelen kardeşinin sesini o da duymuştu. sorun yok dercesine gülümsedim, ablası kolumdaki elini omzuma çıkarırken devrilen keke baktım. bayan lee titreyen elleriyle telefonunu kapatırken bana üzgün bir bakış attı. önümdeki çatalı keke batırıp az önce devrilen keki ağzıma atarken sevmediğim limonlu keki yediğime üzüldüm, bu halime değil. 

"yaşayacağınız evi görmek ister misin?" dedi bayan lee. sesi de titremeye başlamıştı, keki yediğime pişman oldum zavallı kadıncağızın tansiyonu düşmüş olabilirdi. "hadi kalk gidelim." dedi ablası. daha yeni evlendiğini söylemişti, mutluydu.

parmaklarımın arasındaki çatalı masaya bırakırken sandalyeye taktığım çantayı omzuma astım. hesabı Bayan Lee ödedi, ısrar etmedim çünkü cebimde beş kuruş para yoktu. 

aptal, dedim kendime. ablası kafenin kapısını geçmem için tutarken kendime kızdım. aptalsın nanami. 

 あ

"burası da çocuk odası," dedi annesi. yüzünü hüzünlü bir gülümseme kapladı. Maviye boyanmış odaya baktım, rengi içimi açtı ama bir şey demedim. 

"ev kocaman ama ruhsuz, bayan lee." diyemedim. ben bu evde üşüdüm, diyemedim. "güzelmiş." dedim. sesim de tıpkı ev gibi ruhsuz çıktı. bayan lee'nin bana darılmadığını biliyordum.

giriş kattaki şöminenin yanından geçerken gözümde bir anı canlanmış gibi oldu. güzel bir adamı gördüm saçlarımı okşuyordu, olduğum yerde kalırken arkamdan gelen bayan lee bana çarptı. 

"bir şey mi oldu tatlım?" 

"hayır," dedim. şöminenin yanan ateşi söndü, yerdeki minderler teker teker kayboldu, o güzel adamın bacaklarında yatan ben de kayboldum ve en sona o adam kaldı. yüzünü göremediğim ama güzel olduğuna adım gibi emin olduğum adam da silikleşirken yoona koluma girdi. evden çıkıp da arabaya doğru yürürken ekim ayının soğuğu hepimizi ele geçirdi ama ben hiç üşümedim. 

yollar altımızdan kayıp giderken düşünebildiğim tek şey o güzel adamdı. 

O güzel adamı az çok tahmin etmişsinizdir. Lee Taeyong'un hikayesindeyiz başka kim olacak lkldkfk Annesi Taeyong'a Tae diyor salak Nanami anlamadı o olduğunu gerçi ben olsam ben de anlayamazdım lkdlsk ihtimal bile vermezdim ben kim o kim

Neyse dostlarım iyi okumalar, bölüm acemice olmuş olabilir maruz görün öptüm *kalp emojisi*

creep ¦ lee taeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin