kara sevdam

606 46 47
                                    

 salonun rahat koltuklarından birinde oturmuş kitap okurken tam karşımda duran nikah fotoğrafımızı gördüm

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

 
salonun rahat koltuklarından birinde oturmuş kitap okurken tam karşımda duran nikah fotoğrafımızı gördüm. o gün yaşananlar zihnimi bir anda doldururken kitabımı sehpaya bırakıp hatıraların gözümün önüne gelmesine izin verdim. 

parladığını hatırlıyorum.

karşımda öylece duruyordun taeyong; beyaz takım elbise üstüne tam oturmuştu, saçların pembe tonlarındaydı, ablan yoona'ya gülümsüyordun . zoraki bir gülümseme olduğunu ilk bakışta anlamıştım. 

karşımdaydın taeyong. aylarca hayal dünyamın baş köşesine geçip etrafa peri tozları serpen sen, şimdi tam karşımdaydın. öylece duruyordun, babam yanımdaydı tutmasaydı düşerdim biliyordum. içimden kaçıp gitmek gelmişti, olanlara inanamamıştım. saçlarına bakmıştım, ellerine, her zaman takılı kaldığım büyük gözlerine. kanlı canlı karşımdaydın ama hala her şey rüya gibiydi. nasıl olur da lee ailesinin bir anda evlenmek isteyen şımarık oğulları tae sen olurdun? her şey nasıl bu kadar denk gelebilirdi, nasıl sen olduğunu bir çırpıda anlayamamıştım...tüm bu sorular kafamda dönüp duruyordu. bir buket çiçeği saran parmaklarım terliyordu, titriyordum. aynı anda hem kaçıp gitmek hem de seninle kalmak istiyordum. 

hayal dünyamı baştan sona bir sarmaşık gibi saran sen, belki bir yarım saat sonra eşim olacaktın. 

anneme bakmıştım, ablana, annene, babana ve en son sana. tüm misafirler ve grup arkadaşlarının gözü üstümüzdeydi. arkadaşlarıma baktım, koemi neredeyse tırnaklarını yiyecekti, içimden gülmek geldi ama beceremedim.  

babamla yürüdüğümüz o yol bitmedi. sana ulaşmak hiç bu kadar zor olmamıştı, yol uzadıkça uzamıştı hatta bir ara seni görememiştim. elimi uzatsam sana dokunacaktım ama uzaktın. aradan tam bir yıl geçti ama sen hala öylesin.

tam üç kere ayağım takılmıştı, gelinliğin tüllü kuyruğu arkamdan birkaç kişi tuttuğu halde ayağıma dolanmıştı, beş kere göz göze gelmiştik, bir kere neredeyse düşecekken babam kolumdan sıkıca tutmuştu. senin de gülecek gibi olduğunu görmüştüm ama dudaklarını birbirine bastırmıştın. muhtemelen ne kadar aptal olduğumu düşünmüştün. tüm bu rezilliklerden sonra bana uzun gelen yol sonunda bitmişti, tam karşımdaydın büyük gözlerini ilk defa bu kadar yakından görmüştüm. parlıyordu. 

saçlarımın üstüne özenle konulmuş tacın çiçeklerinin solduğunu hissetmiştim çünkü en büyük çiçek karşımdaydı. 

sana çoktan aşık olduğumu sanırdım. 

kırıklarla dolu kalbime girip de etrafa yara bandı yapıştırmaya başladığın andan itibaren sana aşık olduğumu sanırdım. 

ben sana o gece aşık olmuştum lee taeyong. büyük gözlerin gözlerimi bulduğunda. 

ah keşke gelinliğin bir cebi olsaydı diye düşünmüştüm, saçmaydı. sırası mı şimdi diye sormuştum bir de kendime. ellerim titriyordu, onları senden saklamam gerekiyordu ama gelinliklerin cebi olmazdı. titreyen ellerimi arkama saklamıştım, gözlerin ben hariç her yerde dolaşıyordu hatırlıyordum. söylenmesi gereken tüm sözler söylendiğinde daha çok titremeye başlamıştım çünkü beni öpmen gerektiğini biliyordum. 

gözlerimi kapatmıştım, titreyen ellerim gelinliğimi sarmıştı. baskıyı dudaklarımın üstünde beklerken alnımın üstünde hissetmiştim. büyük bir alkış kopmuş, herkes bir ağızdan tebrik etmeye başlamıştı. bense dua etmiştim. 

tanrım, eğer bu bir rüyaysa lütfen beni sonsuza kadar uyandırma. 

geçmiş

utana sıkıla yanıma gelen yoona'ya baktım. nikah töreni bitmiş üstünden de bir iki saat geçmişti. misafirlerin çoğu gitmiş sadece taeyong'un grup arkadaşları kalmıştı. yaşı yirmi iki ama aklı hala çocuk olan ben, evden lightstick'imi getirmediğime üzülüyordum. tanrım nct salonumuzda oturuyordu ve ben utanmasam limitless'i bağıra bağıra söyleyip dans edecektim. 

düşüncelerimi etrafa pis bir koku yayılmış gibi elimle silkelerken yoona kolumdan tuttu. 

"nanami benimle mutfağa gelsene." 

"bir sorun mu var?" 

omuz silkti, mutfağa doğru ilerlerken jisung'un bize baktığını gördüm. ona şirin olduğunu düşündüğüm bir gülümseme gönderip yoona ile ilerlemeye devam ettim ama aklım hala onlardan imza almaktaydı. 

"nanami, taeyong farklı odalarda uyumak istiyor." 

soğuk bir su başımdan aşağıya dökülüyormuş gibi hissettim. "neden?" diye sordum, sesimi zor bulmuştum. "bunu sana elbette birgün taeyong anlatır." dedi. yoona beni mutfakta bırakıp çıkarken öylece durdum. sanki dünya dönmeye devam ediyordu da sadece ben durmuştum. jisung'un mutfağa geldiğini, bana bir bardak su verdiğini bile fark etmemiştim. 

ev yavaş yavaş boşaldı, konuşma sesleri kesildi ve koca evde sadece ikimiz kaldık. 

oturduğum sandalyeden kalktım, bardağı makineye koydum, annemin zorla aldığı tüylü terlikleri kenara bırakıp misafir terliği giydim, açlıktan karnım guruldadı ama umursamadım. hep hayalini kurduğum bir şeyi yaptım, bana ayrılan çalışma odasından bir kağıt alıp 'sıkı çalıştın.' yazdım ve taeyong'un kapısının önüne bıraktım. 


hüzünlüyüm
lol

creep ¦ lee taeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin