"Biliyor musun Yungyeom?" Gözlerimi kendime çektiğim bacaklarımdan ayırmadan yanımda oturan Jeongguk'un söylediklerini dinliyordum. "Kafanı alıp sike sike parçalara ayırmak istiyorum."
Saat öğleden sonra beşi geçiyordu sanırım. Tüm olaylar olup da buraya gelmeden bir kaç saat öncesine dönersek eğer sabahın ilk anlarında dondurucu soğukluktaki denize girmiş ve bir iki gün sonra zatürre olmayı umursamadan saatlerce yüzmüş, birbirimize şakalar yapmış, gerçekten eğlenmiştik. Sarhoş olmanın getirisiyle birkaç kere ufak tefek boğulma tehlikeleri yaşansa da gerçekten çokça eğlenmiştik.
Ardından hepimiz soğuğun ve zaman geçmesinin getirisiyle yavaştan ayılmaya başlasak da Yungyeom ve Daniel çıktığımızda içmeye devam etmişlerdi. Sonra ortaya "Zaten ıslağız, kıyafetlerimizi ıslatmayıp eve kadar böyle gidelim." diye bir iddia atmışlar ve Jeongguk ile Seokjin ne kadar bunu yapmamamızı söyleyip itiraz etselerde hepsi birden onlara korkak diyerek gaza getirmişlerdi.
Bir kaç atışmanın sonunda eve gittiklerini zannettiğim yolda -hepsi beraber yaşıyordu sanırım- hepimiz sırılsıklam, sadece ıslak iç çamaşırlarımızla yürürken sessizce onları takip etmiştim. Etraftaki inanlar gerçekten yargılayıcı bakışlarla bizi süzüyorlardı. Ama bunun kıyafetlerimizden ziyade Daniel ve Yungyeom'dan kaynaklandığını düşünüyordum. Asla bir şey kaybetmedikleri aksine artan sahoşluklarıyla en önde ellerinden bırakmadıkları bira şişeleriyle sallanarak gürültülü bir şekilde yürüyorlardı. Eh Miami'deydik ve sokaktaki hemen hemen herkes yarı çıplaktı.
Elimde pantolonumu, tişörtümü ve ayakkabılarımı sallayarak yürürken Jeongguk'a kaymıştı gözlerim. Omuzlarını gerginlikle düşürmüş ellerini önünde birleştirmiş yürüyordu. Halinden fazlasıyla rahatsız olduğu bariz ortadaydı. Tanıdığım Jeongguk gibi. Vücudunu sergilemekten nefret eden elinden gelse yazın bile kalın montlarla gezecek Jeongguk gibi.
Kafamı diğer tarafa çevirip insanlara bakmaya başlamıştım. Bir köşede üstlerinde bikinileri altlarında şortlarıyla oturup şakalaşan bir grup, duvarın bir köşesine resim çizen üstleri başları boya olmuş iki kişi ve daha bir sürü insanda gözlerimi gezdirmiştim. Bir iki dakika sonrasında üstündeki kıyafetlerinin yanında süs olarak omzuna uzun bir ceket bağlamış bir kız dikkatimi çekti. Adımlarımı gruptan ayırıp ona yöneldim.
"Hey," Seslenmemle büyük mavi gözlerini bana çevirmişti. "Hey?" dedi gülümseyerek.
"Pek hoş görünmediğinin farkındayım," üstümü işaret ettim ellerimle "ceketini alıp alamayacağımı sormak istemiştim. Telefon numaramı verebilirim ceketi daha sonra sana geri ulaştırmak için?" Hızlı hızlı konuştuğum için oluşan anlamsız cümleyle gülümsemesi biraz daha genişlemişti.
"Hava o kadar da soğuk değil sanki?" Ceketin kollarına elini atıp boynundan çözerken konuştu. Ardından ceketi omuzlarından çekip bana uzattı.
Ceketi alıp önünde hafifçe eğildim. "Önemli olan üşümek değil burada." Yüzüne tekrar baktığımda gözleri arkamda bir noktaya kaydı. "Numaramı ve-"
"Ah hayır hayır, hiç gerekli değil." Cümlemi tamamlamama izin vermeden konuştu. Hala gülümsüyordu ama daha farklı bakıyordu sanki. "Erkek arkadaşın beni öldürebilir yoksa her an."
"Ne?" Dönüp arkama baktığımda Jeongguk orada durmuş beni bekliyordu ve bakışlarımı ona çevirmemle başını hafiften öne eğip ilgilenmiyormuş gibi yaptı. Tekrar kıza döndüğümde o da Jeongguk'a bakıyordu. Bakışlarını bana çevirdi. Jeongguk'a erkek arkadaşım demiş olması beni içten içe heyecanlandırmıştı. "Adım Laia."
"Taehyung." Uzattığı elini sıkıp gülümsedim.
"Dünya küçük, bir daha karşılaşırız nasıl olsa." Elini ellerimden çektikten sonra saçlarını omuzlarından ittirmiş ve bana tekrar gülümsemişti. Biraz fazla güler yüzlüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
everyday ; taekook
Fanfiction"Sen onun için defalarca kez öldün Taehyung, ama o sadece burada ölmek üzere olduğun kısmını görüyor. "