3.2 , poker also has a manner

2.6K 269 134
                                    

"İnanamadım Taehyung, resmen kapıyı suratıma kapattı. Hani kapı çarptı suratıma anlıyor musun?"

"Tabii anlıyorum Seokjin, sargılı bir burunla karşımda oturuyorsun şu an." Söylediğim cümleyle kendini tutamayıp gülmüş, gülmesiyle kırışan burnu ağrıdığı içinde acı dolu nidalar bırakmıştı boş terasa.

Sabahki dersten Jeongguk'a sinirlenmem ve sakinleşememem üzerine çıkmış, kendimi açık bir alana bırakmıştım. Arkamdan şaşkınlıkla bakan öğrencileri umursamadım. Jeongguk'un tekrar ayağa kalkıp parmak uçlarında bana kendini göstermeye çalışmasını da... Sadece önüme bakarak sınıftan ve binadan çıktım. Merdivenlere oturmuş ve çantamda bulduğuma fazlasıyla şaşırdığım sigara paketinden çıkardığım sigarayı aceleyle yakmış, birazda olsa kendime gelmeye çalışmıştım. Aradan geçen zaman diliminde öğrencilerin bazılarının yanımdan geçip gittiğini, özellikle seslerini kısarak konuşmalarındansa benim hakkımda fikirlerini birbirleriyle paylaştıklarını duyuyordum. Bir çift kız beni hiç umursamadan Jeongguk'un takıntılı biri olduğunu söylemiş, sarışın kızla kimin için bu denli yarıştığını anlamlandıramadığından yakınmıştı.

Dakikalar geçip giderken etrafımda daha çok insan gelmiş geçmişti ama Jeongguk'u görmemiştim. O günkü derslerim de umrumda değildi açıkçası, eve gitmek istiyordum. Yerimden kalkıp kahverengi çantamı koluma taktığımda ise birisinin adımı seslenmesiyle arkamı dönmüş Seokjin'i burnu sargılı halde bana koşarken görünce kendimi daha fazla tutamayıp derin bir kahkaha atmıştım. Çok gergindim.

Yanıma gelip birkaç saniye soluklanmış, ardından terasa çıkıp kahve içmeyi önermişti. Yolda giderken yüzüne baktıkça gülüyor o da gülmemi gördükçe kat be kat sinirleniyordu. Nereye gittiğimizi bilmediğimden tek yapabildiğim anlamsız kahkahalarla Seokjin'i takip etmekti.

Diğerlerine göre daha bakımlı ve büyük bir binaya girip hiçbir yere dönmeden merdivenlerden çıkmaya başladık, dördüncü katın sonunda ben nefes alamaz hale gelmiştim ve gülme sırası Seokjin'deydi. "Vaktin varken sana spor yap diyordum Taehyung."

Sahte bir sinirle alaydan laflar attım, o da yüzünü garip şekillere sokup dediklerimi tekrar ediyormuş gibi yaptı ve bu zaten zar zor aldığım nefeslerimi gülmeye harcamama neden oldu. Seokjin'i görmek beni rahatlatmıştı. Benim hayatımdaki rolü üvey abim olmasıydı. Annesi babamla evlendiğinde ben beş o da yedi ya da sekiz yaşında falan olmalıydı. Beraber büyümüştük ve birbirimizi öz kardeşimiz gibi sevmiştik. İlerleyen zamanlarda işimiz ve farklı hayatlarımız yüzünden çok görüşememeye başlasak da, ortağım olan Namjoon'la tanışması üzerine aramız tekrar eski haline dönmeye başlamıştı. Bu yüzden her zaman içime güven verir, hiçbir şey yapmadan bile rahatlamamı sağlardı.

En sonunda bütün yorulmalar, küfürler ve zorlukla alınan nefeslere rağmen terasa çıkmış etrafa göz atmıştım. Bütün kampüs görünüyordu aşağıda. Demir kenarlıklara sarmaşıklar dolanmış kenarlara belli boyutlarda ağaçlar yerleştirilmişti. Her taraf cıvıl cıvıldı. Tam da Seokjin'in sevebileceği bir yerdi. Bazı şeylerin aynı kaldığını bilmek içime biraz da olsa su serpti. Kenardaki karşılıklı olan rahat koltuklara oturduk, fazlasıyla rahattı, önümüzdeki engin masaya ayaklarımı yaslayıp bir sigara daha yaktım, ben kendimi zehirlerken Seokjin'in alev saçan bakışları hepimiz için olmazsa olmazdır.

"Bırakacağını sanıyordum." Sesi sert ve imalıydı. Böyle bir söz mü vermiştim? "Evet evet, deniyorum." Bırakmak istediğini söyleyen ama aslında bırakmayacağını bilen herhangi bir kişinin söyleyeceği klasik bir yalan.

"Boş ver bunları, burnuna ne oldu?" Cümlemin sonuna doğru ciddi sesim kaybolmuş, kısa kıkırtılar bitirmişti cümleyi. "Tanrım inanamazsın!" Hatırladığı ayrıntılarla birden bire alevlenmiş ve komedi filmini aratmayan olayı anlatmaya başlamıştı.

everyday ; taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin