Percy'yi Annabeth'le görmenin bana acı verme şekli, dayanılmazdı. Dayanamıyordum, Jason bana yardım edemezdi ve Hazel'a söyleyecek cesaretim yoktu. Kim olduğumu sevmiyordum, nasıl olduğumu sevmiyordum, kendimden nefret ediyordum, Annabeth'den ve ondan nefret ediyordum.
Hayatımdan nefret ediyordum. Afrodit'ten nefret ediyordum.
Böyle olmak istemiyordum.
Anormal olmak istemiyordum, Jason ne derse desin ("Sen normalsin Nico, buna alışsan iyi edersin.") kendime normal demekte zorlanıyordum.
Onları orda görmek, beni öldürüyordu. Aklıma Tartarus geldi, onların düşüşünü hatırladım.
Hep o olmak zorunda, değil mi? diye düşündüm. Her zaman o olacak.
***
Her şeyin değişeceği, hiçbir zaman aklına gelmemişti. Annabeth'in Reyna için Kamp Jupiter'e gitmesi, Percy'nin yalnız kalması. . . Onun hayatını değiştirmişti. Ve hepsi o kadar hızlı olmuştu ki.
İlk önce kimse ne olduğunu anlamadı, Annabeth birden bu kararı vermiş, 'düşünmesi gerektiğini' söylemiş, ve en yakın arkadaşı Reyna için diğer kampa gitmişti. Herkes dedikodu yapıyordu, Percy ondan ayrılmış mıydı? Aralarında bir kavga mı vardı? Neler oluyordu?
Nico da bilmiyordu, ve bilmek üzereydi.
Sabahdı, kahvaltıda kendi masasında sessizce oturuyordu ve Percy gelip yanına oturdu. "Ne yapıyorsun?" dedi ve ona kızgın bir bakış fırlattı. "Buraya oturamazsın--"
"İzin aldım," dedi ve önünde duran yemeği yemeye başladı. Onunla tartışacaktı, fakat sonra sustu. Percy sabahları sessiz değildi, ve her zaman gülerdi, şimdi ise mutsuz görünüyordu. Aklındaki soruları duymazdan gelerek önündeki meyveye odaklandım. Zaten çok yakın değildiler, çabalamanın bir faydası yoktu.
Tam kabinine gitmek için kalkmışken, Percy kolunu tuttu. Ona kızgın bir ifadeyle baktı ve elini itti.
"Biraz takılmak ister misin?"
"Neden arkadaşlarınla takılmıyorsun?"
"Hazel ve Frank Kamp Jupiter'de, Jason Thalia'yı görmek için gitti, Piper babasının yanında ve Leo ise makinelerle uğraşıyor. Annabeth'i ise," iç geçirdi. "Biliyorsun."
Bir şey demedi, tabii ki yalnız kaldığı için benimle takılmak istiyordu. Daha başka ne olabilirdi ki? Onu bir arkadaş olarak bile görmüyord--
"Ve sen benim arkadaşımsın, Nico, senle vakit geçirmek istedim." Şaşırdığını göstermemek için saçlarının gözlerinin önüne düşmesine izin verdi ve kızarmamak için elinden geleni yaptın. Ki ona göre işe yaramıyordu. Bir domatese benzediğine emindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
be happy, nico.
FanfictionMutluluk nedir sizce? Sizi daima gülümseten kimdir, nedir hayatınızda? Duyduğunuz, gördüğünüz, kokladığınız, hissettiğiniz anda hayatınızı bambaşka bir hale getiren o kelime nedir? Benim için oydu.