Biz geldiik! Bölüm sonundaki notu okumadan geçmeyin çileklerim, yorumlarda buluşalım. 👶🏻
***
Okulun tatil olduğu günlerden birinde, oturma odasının halısına serilmiş, kahramanlarımla olan serüvenimi resmediyordum. Ancak tüm bu keyifli ânda, Hoseok ile ilgili bir sorun hayalperest zihnimi meşgul ediyordu.
Önceki gün Jimin'i oyun oynamaya bize davet etmiştim. Tabii öncesinde evimizin Heimdall'ı annemden izin alarak. Annem de hevesle kabul etmişti. Sonuçta ilk defa yaşıtım bir arkadaşım evimize gelecekti. Neyse esas anlatmam gereken şeylere gelelim.
Odamda Jimin ile oynarken, Hoseok ya emekleyerek ya da oturduğu yerden koca poposuyla sürünerek oyunumuza dahil olmaya çalışıyor, onu engelleyince de kulağımın dibinde son ses ağlıyordu. Bir süre sonra Jimin dayanamayıp onu da aramıza almayı teklif etti. İşte ne olduysa o anda oldu.
Jimin, Hoseok'un tombul pençelerinden tutarak koca bedenini ayağa kaldırmaya çalışırken dalgın sesiyle, "Taetae Hoseok kaç yaşında?" diye sordu.
"Dört, dört buçuk herhalde. Neden?"
O âna kadar konuya, dinazor türlerine yabancı olduğum kadar yabancıydım. (Bildiğim tek dinazor türü Hoseok'tu.)
Minik gözleri Hoseok'un üzerinde ilgiyle dolandı. "Benim kuzenim var üç yaşında ama o yürüyebiliyor. Hatta konuşadabiliyor. Hoseok neden böyle acaba? Hasta olabilir mi?"
"Sanmam. Diğer bebekler hastadır asıl, baksana şu vücuda."
Ama içime kurt düşmüştü bir kere.
O andan sonra Hoseok'un her bir davranışı gözüme batmaya başladı. Bir şey istediğinde konuşmuyor, mızırdanıyor ya da ağlıyordu. Yürümek yerine sürünüyordu. Aşırı kiloluydu ve tatlıy-
Kendine gel Kim Taehyung.
Düşüncelere dalmış hâlde çizmeyi planladığım karakterin dışına çıkıp rastgele karalama yaparken Hoseok çocuğu garip sesler çıkararak halının üzerine saçılmış pastel boyaları etli pençesiyle kavramaya çalışıyordu. Boyalarımı salyasıyla kaplamadan halıdaki boyaları toplayıp boya kutusunu önüme çektim. İçinden kullanmadığım beyaz pasteli alıp odanın girişine fırlattım.
Ve izlemeye başladım.
Hoseok boyayı almak için yürümek yerine katmanlı bacaklarını iki yanda açtı. Sonra ise etli pençelerini kullanarak poposunun üstünde bir sağa bir sola sürünmeye başladı. Onun uzun yolculuğunu izlemekten vazgeçip televizyonda yemek programı izleyen anneme seslendim.
"Anne, Hoseok neden yürüyemiyor hasta mı? Dün Jimin üç yaşındaki kuzeninin koşabildiğini bile söyledi."
Bu sorum onu besbelli şaşırtmıştı ki başını anında bana çevirdi. Düşünceli şekilde, halının üstünde sürünen dinazora baktıktan sonra sorumu yanıtladı.
"Ailesi bir şeyi olmadığını söyledi kuzum. Bazı bebekler belli becerileri geç yapmaya başlarlarmış."
Onun gibi bir canavarın hasta olmayacağını biliyordum. Yolculuğunu bitirmiş, kapının eşiğinde oturup pastel boyamı emzik niyetine kullanan dinazora baktım. Hâlâ beni huzursuz eden bir şey vardı.
"Peki ben kaç yaşında konuşup yürümeye başladım?"
Annem hatırlamak için bir iki saniye gözlerini yumdu. "On sekiz aylıkken yürümeye başladın. Sanırım iki buçuk yaşında da iyice konuşmaya başladın. Hoseok'a bakma. O oturmayı seven bir çocuk. Yoksa o da şimdiye kadar yürürdü."
Cevabımı almıştım fakat bir türlü içim rahatlamıyordu. Bu yüzden Hoseok'u nasıl anaokuluna gitmek için oyun oynayarak yokluğuma alıştırdıysam, şimdi de aynı şekilde yürümeyi ve konuşmayı öğretecektim.
Boş vakitlerimde Jimin'in yaptığı gibi pençelerinden tutup meteor yutmuş gibi ağır olan bedenini ayağa kaldırdım. Ayakları önce yere doğru düzgün basmazken, birkaç denemeye tombul ayaklarının üstüne basmaya başladı. Yine ellerini tutar hâlde arkasına geçip önüne bir top koydum ve katmanlı bacağını hareket ettirmesini sağlayarak topa vurmasını sağladım.
Bir süre sonra bünyesi hareket etmeye alıştı.
Çok geçmeden hareket etmenin zevkine varmıştı ki koltuğa tırmanma denemelerine başladı. Salya dolu etli pençeleri koltuğu sıkıca kavrarken ayağa kalkmaya çalışıyordu. Tam dengesini sağlayacakken yer çekimine karşı koyamayıp poposu üstüne düşüyordu ama abisinden -yani benden- örnek aldığı gibi asla pes etmiyordu.
Anaokulundan eve geldiğim bir gün onu koltuktan aşağı inmeye çabalarken bulduğumda yaşadığım mutluluğu hiç unutmam. Her ne kadar Hoseok'un yüzde yetmişini sevmesem de, hasta olup yürüyememesi beni üzerdi. Bu yüzden onun kendi başına hareket ettiğini gördüğümde gururla dolmuştum. Bu dört buçuk yaşına kadar hareketsizliği felsefe edinmiş bir bebek için dinazor ayağı kadar büyük bir adımdı.
Geriye konuşturmak kalmıştı. Tek bildiği Yo! diyerek peşimde dolanmak olan dinazora konuşmayı nasıl öğreteceğim konusunda ise hiçbir fikrim yoktu. Sanırım bu konuda arkadaşlarım Chimchim ve Gigi'ye danışsam iyi olacaktı.
Bu arada neyse ki korktuğum olmadı.
Koltuğa tırmandığı günden bir hafta sonra Hoseok ilk adımını attı; bir süre alnında kendisine bu andan hatıra kalacak bi morluk ile.
***
Okurken farkına vardınız mı bilmiyorum ama bir şey açıklamak istiyorum çileklerim.
Hatırlarsanız ilk bölümde Taehyung 16 yaşındaydı ve yurda gitmemek için ailesiyle tartışıyordu. Bölüm sonunda babası Taehyung'a bir şey söylüyor ve ondan sonra Tae yurda gitmeyi kabulleniyordu. İşte o anda babasının söylediği şeyler kendisini geçmişe, Hoseok'la ilk karşılaşma anına götürüyor. Yani kurgu on altı yaşındaki Tae'nin, şu anda bu durumda olmasının sebebi olan geçmişteki önemli anılarını anlatması şeklinde ilerliyor.
Büyüyüp on altı yaşındaki haline geldiğinde ise ileriki zamanda olacakları onunla
birlikte deneyimleyeceğiz.Bir diğeri ise diğer çocukların yaşları. Onları kurgunun işleyişine ve rollerine göre düzenledim. Şimdilik çocukların yaşları şöyle (değiştirirsem belirtirim) :
Taehyung: 6
Hoseok: 4
Jimin: 5Yoongi: 5
Jungkook: 7Namjoon: 9
Seokjin: 9Kafanızda soru varsa sormaktan çekinmeyin.
Sonraki bölümde görüşmek üzere!
🍓🍓🍓
ŞİMDİ OKUDUĞUN
childmann 症 | vhope
FanfictionEvin tek çocuğu olan Taehyung'un annesinin, ev bütçesine katkıda bulunmak için komşunun çocuğu Hoseok'a bakmasının hikayesi