A Cup Of Earl Grey Tea

2.8K 310 340
                                    

İki hafta sonra, bir perşembe günü, kafe oldukça yoğundu. Harry'nin çıkış saati yaklaşıyordu, daha sonra öğleden sonraları çalışan öbür kız gelecekti. Harry onun adından fazlasını bilmiyordu. Lenevi, kumral saçlı ve ela gözlü, kısa ve balıketi bir kızdı. Tatlı birine benzese de hep iş giriş çıkışlarında karşılaştıkları için Harry onunla hiç arkadaşlık kurmayı denemeye firsat bulamamıştı.

Kafede yaklaşık on masa vardı ve dokuzu doluydu. Neyse ki müşterilerden biri az önce hesabı istemişti çünkü Harry'nin herkese yetişeceğim derken canı çıkmıştı! Tezgâhın ardından hesabı kaparken kafeye kısaca bir göz atıp herkesin keyfinin yerinde olduğundan ve masaların istenilen şeylerle dolu olduğundan emin oldu. Hesabı isteyen orta yaşlı, evli bir çiftti ve ikisi de oldukça güler yüzlüydü. Harry onların neşeli tavırlarına karşılık olarak gülümseyerek hesabı önlerine nazikçe bıraktı ve adamın cebinden parasını çıkarmasını bekledi.

Aynı sırada, kıvırcık saçlı çocuğun işini sevse de o an pek istemeyeceği bir şey oldu. Kafenin kapısının üstündeki zil çaldı. Yeni bir müşteri gelmişti. Normalde patronu Bayan Tate'in geldiğine dair umutlanabilirdi fakat o üç günlüğüne oğlunu ziyaret için Moskova'ya seyahat ediyordu. Ki gelen müşteriyi görünce Harry'nin suratındaki gülümseme kayboldu. Bu iki hafta önce gelip peynirli kek yiyen, ardından da giden o aksi adamdı.

Ki Harry bir yandan, çok küçük bir parça olsa da, geldiğine sevinmişti çünkü onun yüz sterlinini hâlâ saklıyordu. Adamın yanlış parayı bırakıp gittiğini düşünüyordu çünkü. Hem o kadar telefona bakmıştı, belki gözleri sağlam bozuktu, kim bilir!

Evli çift hesabı ödedikten sonra hemen kalktılar. O aksi adam onlar kafeden çıkana kadar bekledi, önceki seferde olduğu gibi ifadesiz olan suratı yere dönüktü. Bugün kendine açıkça bol olan, siyah bir kapüşonlu ve kapri kot pantolon giymişti. Bu kombini de bir çift siyah Vans ayakkabı ile tamamlamıştı. Elinde de telefonu vardı.

Evli çift kapıdan çıktıktan sonra onların az önce oturduğu masaya yerleşti, ki Harry hâlâ orada dikiliyordu. Nedensizce heyecanlanmıştı, adama yüz sterlini bırakıp gitme meselesini sormaya çekiniyordu. Çünkü açıkça huysuz biriydi ve Harry yine terslenmek istemiyordu, kalbi kırılacaktı yine çünkü. Fakat yapacak bir şey yoktu. Adam yanlış para vermiş olabilirdi, vicdanı rahat etmezdi.

"Menü ister misiniz?" diye sordu suratına zar zor, çekingen bir gülümseme yerleştirerek.

"Sadece bir fincan Earl Grey çayı getir," dedi adam kapüşonlusunun ön cebinden telefonunu çıkarırken. iPhone X. Belki de zengindi? İyi de zengin insanlar bu kafede ne arardı ki?

"Efendim, bu arada size bir şey söyleyeceğim," dedi Harry korkunun ecele faydası olmadığına karar vererek. "Yaklaşık iki hafta önce geldiğinizde, bir dilim kek için yüz sterlin bırakıp gittiniz. Acaba yanlış parayı vermiş olma ihtimaliniz var mı? Geri almak isterseniz, hâlâ saklıyordum."

Adam mavi gözlerini ona dikti. Ki o an, yaklaşık bir saniye için, Harry kafasında adamın kaç yaşında olabileceğini sorguladı. Yirmi beş gösteriyordu. Belki yirmi altı. "Yanlış parayı bırakacak kadar salağa mı benziyorum?" diye sordu buz gibi ve neredeyse kızgın bir sesle. Bu tavrına çok şaşıran Harry yarım adım kadar gerilemişti, güzel yeşil gözleri şaşkınlığıyla irileşmişti bile. "Bana sadece çayı getir. Parayı da saklama, ne güzel fazladan para, ne diye kafenin gelirine karşı bir hareket yapıyorsun ki?"

"B-ben..." soruya neredeyse cevap verecekti, fakat veremedi. Çok şaşkındı, öyle ki gözlerinin dolduğunu fark bile etmemişti. Bir şey demeden adamın oturduğu masadan az önceki müşterilerin bıraktığı hesabı alıp kasaya gitti. Yüz sterlini ve hesaptaki beş sterlini kasaya yerleştirirken resmen alev almış olan alt dudağını dişliyordu. Bu adam niye böyleydi? Harry bir daha gelmesini istemiyordu. Neden böyle davranıyordu ki? Harry ona kötü hiçbir şey yapmamıştı. Sorunu neydi?

Adama Earl Grey çayını hazırladıktan sonra tezgâhın arkasında, tüm kafeye sırtı dönük bir şekilde bir-iki dakikasını akıp duran göz yaşlarını silmekle geçirdi. Müşterilerin önünde ağlayamazdı. Kıvırcık saçlı çocuk hayatı boyunca hep hassas ve sulu göz olmuştu ama bu adamın hareketleri cidden ekstra zoruna gitmişti.

Adama çayını götürdü. Ki tıpkı iki hafta önce bir dilim keki on dakikada yediği gibi, çayı da on dakikada içti. Sonra tekrar arkasında bir yüz sterlin bırakıp gitti.

benim biricik kızım istemiş hemen atayım dedim bugsbunnytff

Customer // Larry StylinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin