YG -1-

818 44 21
                                    


"Yapamam Hilal. Anlıyor musun? Annem bu haldeyken seninle evlenemem."

"Sen ne dediğinin farkında mısın Leon? Düğünümüze bir hafta var." Dedi genç kız titreyen sesiyle. Elini ayağını nereye koyacağını bilmiyordu şu anda. Bu duydukları gerçek miydi? Leon nasıl böyle konuşurdu? Daha iki gün öncesine kadar normal değil miydi her şey? Annem seni ne kadar istemezse istemesin, seninle evleneceğim dememiş miydi kendisine?

"Ne yapmamı bekliyorsun Hilal? Annem kanser hastasıyken, seninle evlenmemem son dileğiyken seninle evlenmemi mi? Üzgünüm Hilal. Annemi senden daha çok seviyorum, bunu ona yapamam."

Ağlamaya başladı genç kız. Nefret ediyordu ağlamaktan. Ama elinden şu an başka bir şey gelmiyordu. Annesini kendisinden çok sevmesini anlayabilirdi ama annesini kendisiyle evlenmeye ikna etmek için çaba göstermeyişini anlayamazdı. Gözündeki yaşların aksine gülümsedi.

"Tamam. Bir fikrim var." Dedi gülümseyerek. "Annen iyileşsin, sonra evlenelim Leon. Ya da evlilik işini bir süre erteleyelim. Ama bırakma beni."

Sevdiği adamın koca ellerini minik avcuna aldı ve bırakmak istemezcesine iki göğsünün arasına bastırdı. Hiddetle çekti elini Leon.

"Son sözüm bu Hilal. Unut bizi. Zira artık biz diye bir şey olmayacak."

İKİ YIL ÖNCE

"Yapacağım baba! Göreceksin. Bende kendi ayaklarımın üzerinde duracağım." Diye haykırdı genç kız.

Anne ve babası şaşkınca onun suratına bakarken o kararından gayet emindi. Artık baba parası yiyen biri olmayacaktı. Atmak istediği her adımda babasının karşısına dikilmesine, onu elinden kredi kartlarını almakla tehdit etmeyecekti. Çoktan reşit olmuştu. Kendi ayaklarının üzerinde duran, 20 yaşında bir genç kız olacaktı.

"Kendi ayakların mı?" diye histerik bir kahkaha attı babası. "Hilal sen daha biz olmadan doktora gidemiyorsun kızım."

Bu sözler çok sinirine dokunmuştu. Evet hala onlar olmadan bir şeyleri başaramadığı doğruydu. Ama artık bunları da aşacaktı, hepsinin üstesinden gelecekti. Hem okuyup hem çalışacaktı.

"Giderim. Ne varmış doktora gitmekte? Bundan sonra görün siz beni!" dedi ve çıktı evden arkasında şaşkın anne ve babasını bırakırken.

Evet şimdi ilk yapacağı iş bulmak olacaktı. Her işi yapardı o anki siniriyle. Hem zaten üniversiteyi bile bitirmemişti. Kim ona ne iş verirdi ki? Garsonluk olabilirdi mesela. Her öğrencinin yaptığı iş. Hem birçok öğrenci harçlıklarını çıkartmak için okullarından arta kalan sürede çalışmıyorlar mıydı? O da çalışırdı. Zengin, şımarık bir kız çocuğu olmak yerine hayatı öğrenirdi. Sitelerinin önündeki parka gitti ve oturdu. Telefonunu cebinden çıkartıp iş ilanlarına baktı. Gözüne çarpan bir tane olmuştu en nihayetinde. Nice Restaurant. İyi de burası çok ünlü bir yerdi, biliyordu. Ara ara anne ve babasının evlilik yıl dönümünü kutlamak için burayı tercih ederlerdi. Seçkin iş adamlarının, siyasetçilerin ve cemiyetin önemli insanlarının tercih ettiği bir yerdi. Neydi sahibinin adı? Hah! Leon Karahanoğlu. Adamın ismi bile çok havalı değil miydi? Kendisini tanımak nasip olmamıştı ama isminden belliydi havalı olduğu. Bugün nasip olacaktı belki de tanımak. Taksi çevirdi hemen. Gideceği adresi bildirdikten sonra pişman oldu bindiğine. Bugünden itibaren az para harcamaya başlayacaktı. Taksilere falan verecek parası yoktu artık. Cebindeki son parasının büyük bir kısmını taksiye vererek indi. Bir İstanbu kart çıkartırsa iyi olacaktı kendisine. Karşısındaki şık ve büyük restauranta baktı. Kapıda iki tane heybetli koruma duruyordu. Neyse ki giyimi bu retauranta girmeye müsaitti. Öyle her isteyen elini kolunu sallayarak giremezdi buraya. Adamları kafasıyla selamlayıp içeri adımlarını attı. Garsonlardan birisini çevirdi.

Yaktım GemileriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin