YG -4-

281 12 15
                                    

Yüzünü gizlemeyi düşündü en başta ama bunun çok mantıklı bir fikir olmadığının farkına vardı. Eni sonu bu masanın siparişlerini almak zorundaydı. Leon ve bakanlardan biri ayak üstü muhabbet edip gülüşürken maalesef o an geldi ve Oktay Bey onu fark etti.

"Hilal?" dedi gözlerini belerterek.

"Merhaba Oktay Amca... Pardon sayın vekilim.."

Leon yine şaşkınlıkla baktı suratına ama sonra bozuntuya vermedi. Alışmıştı galiba Hilal'in nüfuslu tanıdıklarına. Ya da bunun hesabını daha sonra soracaktı. İkinci seçenek daha mantıklı geldi. Az önce resmen koskoca milletvekili karşısında bir müşteriyken ona Amca diye hitap etmişti.

"Yapma Hilal. Elimizde büyüdün. Sayın vekilim demene gerek yok tabi ki." Dedi ve devam etti. "Ayrıca bu önlüklerle burada ne işin var?"

Oktay Bey'in bir an önce konuyu kapatmasını istemesine rağmen Oktay Bey devam ediyordu. Tedirgin bir surat ifadesiyle yanağının seyirdiğini gördü. Sinirlenmişe benziyordu.

"Bunu daha sonra açıklarım size. Şimdi siparişlerinizi alabilir miyim lütfen." Dedi en nazik sesiyle. O sırada Leon masadakilere veda etti ve odasına doğru yöneldi. Genç kızda olabildiğine yavaş siparişleri aldı. Çünkü Leon'un odasına dönmesini bekliyordu. Sonunda sipariş işini hallettiğinde mutfak tarafına yöneldi. Koridorda Leon çıktı karşısına.

"Oğuz!"dedi Leon Hilal'in gözlerine bakarak gür bir sesle.

"Buyrun efendim." Dedi Oğuz ellerini önünde bağlayarak.

"Hilal'in tabletini al ve siparişlerle sen ilgilen." Dedi ve kimsenin konuşmasına fırsat vermeden devam etti. "Hilal sende hemen odama gel." Dedi ve odasına geçti.

Gitmek istemiyordu. Acaba istifa edip önlüğü atsa mıydı şurada hemen üstünden? Sonra kızdı kendisine. Gerçekten bu işe ihtiyacı olan insanlar böyle mi yapardı? Duyuyorlardı çok defa patronundan dayak yiyen bile vardı. Şimdi Leon Bey'in iki bağırmasından korkuyor diye işi mi bırakacaktı? Ya bu işe gerçekten ihtiyacı olsaydı? Amacı hayatı öğrenmek değil miydi? Bu yüzden katlanacaktı, başına gelen her şeye bir ekmeğe muhtaçmış gibi katlanmak zorundaydı.

Titreyen bacaklarıyla Leon'un odasının kapısının önünde durdu. Belli belirsiz tıklattı. Leon'un duyduğundan emin değildi.

"Gel." Diye buz gibi bir ses geldi her zamanki gibi.

Bu kadar soğuk ve ürkütücü olmayı nasıl beceriyordu, şaşırıyordu. Az önce gelen müşterilere bile güler yüz göstermemişti. İnsan gülmeden nasıl durabilirdi, kendisini onun yerine koydu Hilal. Beş dakika üst üste bile surat asamazdı. Hemen gülüverirdi. Lisedeyken arkadaşları ağzın ağrımıyor mu derlerdi. Hep güler yüzlüydü. Evet suratını asacağı, üzüleceği şeyler çok gelmezdi başına. Yine de yaşadığı ufak tefek şeylerde bile surat asmamaya özen gösterirdi.

Leon Bey'in ki surat asmak değildi. Bayağı ciddiyetti, mesafeydi, soğukkanlılıktı. İnsanları korkutmaktı. Parası, gücü, karakteri ve zekası insanı korkutuyordu.

"Gel Hilal." Dedi ve önündeki koltuğu işaret etti. Bir süre sustu ikisi de. Bu sessizlik Hilal'in işine gelirken Leon'un canını sıktı. "Bir açıklama bekliyorum."

"Bakın Leon Bey, Oktay Amca... Of pardon. Sayın vekil Oktay Bey babamın arkadaşı. Ara ara ailesiyle birlikte bize yemeğe gelirler, oradan tanışıyoruz. Bir anda ağzımdan çıktı amca diye, ne deseniz haklısınız. Bundan sonra tanıdıklarımla karşılaştığım zaman söz veriyorum tanımıyormuş gibi yapacağım."

Ellerini masaya vurdu bir anda sertçe. Bu vuruş karşısında genç kız sıçradı. Onun bu hali Leon'un bir nebze dudağının kenarının kıvrılmasına sebep oldu ama Hilal görmeden hemen düzleştirdi dudaklarını.

Yaktım GemileriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin