YG -2-

389 22 7
                                    


Şu anda yaşadığı mutluluğu tarif etmesine imkan yoktu kesinlikle. Anne babasının sözlerini boşa çıkartmak için ilk adımı atmıştı bile. Türkiye'nin en iyi restaurant zincirlerinden birine sahip olan Leon Karahanoğlu'nun yanında çalışmaya başlamıştı. Hem bu işe başlamış olmakla sadece anne babasının ona söylediklerini boşa çıkarmış olmayacaktı. Aynı zamanda işletme öğrencisi olduğu için mesleği adına önemli bir staj yapıyor gibi olacaktı.

İçeri geçip hemen az önce konuştuğu çocuğun yanına geçti.

"Merhaba ben Hilal. Yeni iş arkadaşın." Dedi mutlulukla elini uzatırken.

Çocuk gayet sıcak bir şekilde "Bende Oğuz. Hayırlı olsun Hilal." Dedi ve önlüklerden birini uzattı. Daha sonra diğer kişilerle de tanıştı Hilal. Herkes gayet iyi görünüyordu. Ve fazlasıyla da hızlı hareket ediyorlardı. Tek eliyle tepsi taşıyan, aynı anda beş masanın siparişini aklında tutan, şefin elinin altında pır dönen... yiyecek kaç fırın ekmeği vardı, Allah bilir. Ama pes etmeyecekti. Her şeyin güzel olacağına dair inancı tamdı. Bir işin ucundan da o tuttu. Evet diğerleri gibi hala tek eliyle tepsi taşımayı öğrenememişti ama kimsenin annesinin karnından tepsi taşıyarak doğmadığını düşünüyordu. Sabahtan beri kaç masaya sipariş götürdüğünü bilmiyordu. Restaurant çok kalabalık oluyordu, buraya değil yüz garson, bir yüz garson daha olsa yetişemezdi büyük ihtimalle. Akşam saatleri olunca iyice dolmuştu. Ayaklarına kara sular indiğini düşünüyordu iyiden iyiye.

"Hilal." Diye seslendi şef garson. Hızlı adımlarla ulaştı yanına.

"Buyrun şefim."

"Yeni birileri geldi, siparişlerini al hemen."

Hızlı adımlarla yeni gelen karı koca çiftin masasına yaklaştı.

"Hilalciğim?" dedi soran gözlerle Sevil.

Genç kız kafasını kaldırdığı an annesinin arkadaşı Sevil Teyzesiyle karşılaştı. Sevil hemen ayaklanıp Hilal'i kucakladı.

"Sevil Teyze nasılsın?" dedi mutlulukla. Burada tanıdık birini görmek iyi olmuştu. Şimdi Sevil teyzesi hemen gidip annesine yetiştirecekti. Annesi de onun gerçekten bir şeyler başardığına inanacaktı.

"Ben iyiyim canım da senin burada ne işin var bu önlükle?" dedi üzerindeki önlüğe iğrenircesine bakarcasına.

İnsanlar neden böyleydi? Bu da bir meslek değil miydi? Belki kendisinin ihtiyacı yoktu ama birçok insan bu mesleği ihtiyacı olduğu için yapıyordu. Kimisi evinde onu bekleyen ailesine ekmek alabilmek için, kimisi küçük çocuğuna oyuncak alabilmek için, kimisi de okul harçlığını çıkartıp ailesine yük olmamak için çalışıyordu. Asıl önemli olan çalışmak değil miydi? İşin ne olursa olsun.

"Ben burada çalışıyorum." Dedi gururla. Hayatında yaptığı hiçbir şeyden bu kadar gurur duymamıştı. Sevil teyzesinin gerçek yüzünü gerçekten görememişti bugüne kadar demek ki.

"İyi de hayatım senin burada çalışmaya ihtiyacın yok ki. Annen nasıl izin verdi garsonluk yapmana? Sonuçta senin babanın cemiyette önemli bir konumu var. Burada çalışıyor olman ona zarar verecektir."

Hiddetlendi bir anda. Ama kendisini temkinlemeliydi. Aslında karşısındaki annesinin arkadaşı değil de bir müşteriydi. Alttan almalıydı.

"Çalışmanın nesi ayıp Sevil teyze? Babama bu zarar verecekse eğer gerçekten cemiyet hayatındaki insanların insan olduğundan şüpheliyim." Dedi içinde laf sokmanın verdiği sevinçle. Sevil'in konuşmasına fırsat vermeden "Siparişlerinizi alayım lütfen." Dedi Sevil ve kocasına dönerek. Onların siparişlerini aldıktan sonra konuşmalarına fırsat vermeden mutfağa geçti ve şef aşçıya siparişleri söyledi. O sırada mutfakta sesler tamamen kesildi. Yan tarafına baktığında arkadaşlarının hazır ola geçtiğini gördü. Arkasını döndüğünde Leon Beyle karşılaştı.

"Buyrun efendim." Dedi şef aşçı.

"Hilal benimle gel." Dedi gayet soğuk ve sakin bir sesle. Genç kız afallamışken arkadaşları da ondan farksız değildi. Leon bey niye durduk yere çağırmıştı ki Hilal'i? Leon sözlerini bitirip içeri odasına geçerken genç kız hala olduğu yerde sabit duruyordu.

Oğuz kolunu dürterek "Gitsene, kızar şimdi." Diye uyardı onu. Hemen silkelendi ve hızlı adımlarla Leon Bey'in odasına geldi. Kapıyı çalıp gir komutunu aldıktan sonra heyecanı biraz daha artarken titreyen ellerine engel olamadı.

"Buyrun Leon Bey."

Leon ellerini masanın üzerinde birleştirdi ve ateş saçan gözleriyle konuştu.

"Müşterilerimizle tokalaşmak ne demek oluyor Hilal?"

Genç kız elini ayağını nereye koyacağını bilemedi. Afalladı. Konuşursa kekeleyeceğini biliyordu. Konuşmazsa da bu adamın onu kekeleteceğini biliyordu. Çok korkunç değil miydi? Acaba annesi, babası nasıl duruyordu onun yanında? Sevgilisi var mıydı ki? Varsa eğer bu adamla nasıl ömür geçiriyordu? Dudakları titremeye başladı ama artık konuşması gerektiğini de biliyordu. Tam kendisini toparlayacağı sırada tekrar konuştu Leon.

"Bir soru sordum Hilal." Diye yineledi sözlerini. Siniri az önceki haline nazaran biraz azalmıştı sanki. Hoş bunu sadece sesinden yola çıkarak söylüyordu. Zira yüzüne bakamıyordu korkudan.

"Siz... siz nerden gördünüz?"

"Bunun bir önemi var mı?" dedi önce. Daha sonra ekledi. "İşletmecimiz Cihan Bey söyledi."

"Efendim Sevil Tey... Şey Sevil Hanım annemin arkadaşı, tesadüfen karşılaşınca o beni öptü."

Genç adamın şaşkınlığını gizleyemediği ses tonuyla konuştu.

"Sevil Hanım'la annen nereden tanışıyor?"

Karşısındaki kızı işe ihtiyacı olan, parasızlık çeken bir öğrenci olduğunu düşündüğü için almıştı. Sevil Hanım ve İhsan Bey'i tanırdı. Fazlasıyla zengin, burnu büyük insanlardı. Öyle her insanla arkadaşlık kurmazlardı, emindi. Kız yalan söylüyordu büyük ihtimalle.

"Bir de yalan mı söylüyorsun Hilal?" dedi siniri hat safhaya çıkarken.

"Hayır efendim ben-,"

"Sus ve işinin başına dön Hilal. Bir daha böyle bir şeyle karşılaşırsam işine son veririm."

Hiçbir şey demeden çıktı odadan. Gözleri dolmuştu. Adam çok korkunçtu. Tamam patrondu, çalışanları ile mesafeli olacaktı ama bu kadar korkunç olmasının sebebi neydi? Eğer bu kadar sert olmazsa çalışanlarının onun sözünü dinlemeyeceğini mi düşünüyordu? Gerçi bu adamı magazinlerden de görüyordu. Hep sert ve acımasızdı bakışları. Bu düşüncelerle günü bitirmişti, saat gece yarısı olmuştu bile çoktan. Çantasını kurcaladı. Cüzdanını çıkardı, kaç parası kalmıştı ki? Son 12 lira. Taksiye binmesi imkansızdı. Otobüse binmesi gerekecekti. Nasıl binilirdi, hangi otobüs evlerinden geçerdi bilmiyordu ki. Üstelik o hava karardıktan sonra dışarıda yürümeye korkardı. İki adımda bir arkasını kontrol ederek durağa ulaştı sonunda. Durakta kimse yoktu. Bu saatte ondan başka kim olurdu ki gerçi. Önünde siyah bir araba durduğunda gözleri büyüdü. Korkarak titremeye başladı. Arabanın camı aşağı inerken hemen çantasındaki biber gazını çıkardı. Sıkmadı ama gözünü kapatıp adama bakmadan arabaya doğru tuttu. Bir eliyle gözünü kapatırken bir eliyle de her an biber gazını sıkmaya hazır duruyordu.

"Eğer bana bir şey yapmaya kalkışırsan sıkarım, yemin ederim sıkarım. Bak çok yanar gözlerin." Dedi çocuk gibi. Bir yandan da ağlamaya başladı.

"İndir onu." Dedi karşısındaki ses gayet sakin bir şekilde.

13/10/2019

İKİNCİ BÖLÜMÜMÜZ ÜÇ AY RÖTARLI GELDİ FARKINDAYIM. AMA GÖRÜNTÜLEME SAYISININ BİRAZ DA OLSA ARTMASINI BEKLEDİM. LÜTFEN KİTABI ELİNİZDEN GELDİĞİNCE ÖNERMEYE BAKIN. EĞER SİZ KİTABI ÖNERİRSENİZ VE GÖRÜNTÜLEME SAYISI ARTARSA İNANIN HER GÜN BÖLÜM GELEBİLİR. HER ŞEY SİZİN ELİNİZDE.

SEVGİLER.

Yaktım GemileriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin