İnsanlar her zaman güzelliğin bir şans olduğuna inanırlar ancak aslında öyle değildir. Güzellik bazen insana sıcak havalarda ferahlık sağlayan o hafif meltem olur, bazen de ılık havaları soğuk bir karanlığa bürüyen keskin bir kar fırtınası...
...
Bütün üyeler belgeleri imzaladıktan sonra koyu bir sohbete dalmıştık.
"Off bir de bugünkü konserde Yoongi hyung'ın yaptığı o penguen dansını görecektin. Hepimiz onun şarkının ortasında yaptığı bu ilginç dans yüzünden daha fazla dayanamayaraktan gülmekten yerlerde süründük resmen. Yani yaptığı hareketlere penguen dansı dese de tıpkı özürlü bir fok balığı gibi duruyordu."
Bu sözleriyle karnını tuta tuta kahkahalar atmaya devam etmişti Jimin, ta ki Suga'nın ensesine yapıştırdığı şaplağın acısıyla kendini zar zor tutup konuşmasına kaldığı yerden devam edene kadar.
"Sonra başka eğlenceli ne oldu bugün ya?"
O hala daha düşünmeye devam ederken bu sefer de söze Suga girdi.
"Herkesin şaklabanlıklarını ifşa ediyor ama kendininkileri es geçiyor akıllı."
Sonrasında ise derin bir nefes aldı ve olayı ciddi bir şekilde anlatmaya başladı.
"İşte bugün uyanmış dişimizi fırçalarken bir baktım ki Jimin..."
"Hey onu anlatmak zorunda mısın?"
Diyerekten susturmaya çalışıyordu Suga'yı ama Suga'nın susmak istemediği her halinden belliydi.
Tam kaldığı yerden anlatmaya devam edecekken bir kurbağa edasıyla atlamıştı Jimin Suga'nın üzerine ve eliyle sımsıkı kapattı ağzını ancak Suga'nın dişlerinin baskısını elinde hissettiği anda ani bir refleksle çekmişti parmaklarını.
"Ayy ne demiştim ben. Ha hatırladım biz normal bir şekilde dişlerimizi fırçalarken Jimin geçmiş aynanın karşısına..."
Bu sefer de Jungkook'un agresif sesiyle yarıda kesilmişti Suga'nın sözleri.
Yemekhaneye sinirli bir şekilde girmiş, şimdi de bizden hesap soruyordu.
"Daha şu kızla tanışalı bir saat anca oldu fakat bütün özel hayatınızı bir fragman şeklinde seriyorsunuz kızın önüne! Kaç saattir stüdyoda sizi bekliyorum, belki yarınki konseri hatırlayıp da pratik için yanıma gelirler diye ama yok... Kendinizi bu kızın cazibesine öyle bir kaptırmışsınız ki sizi dört gözle bekleyen yarınki fanlarınızı unutmuşsunuz! Aferin hyunglarım, sizden kesinlikle bu davranışı beklemezdim!"
Bu sözlerle bir anda herkesin neşesi sıfıra inmişti, hiç kimseden ses çıkmıyordu. Ancak Jimin'in Suga'ya:
"Ha ha, bak işte beni ifşa edemedin."
Diye fısıldadığını duyabilmiştim fakat Suga Jungkook'a hak vermiş olmalı ki Jimin'in bu söylediğine sadece elini umursamadığını belli eder bir şekilde sallayarak karşılık vermişti.
Ve ben şuan sanki dünyanın en kötü insamıymış gibi hissediyordum. İlk başta Jungkook'un bu söylediklerinden dolayı afallamış sinir krizi geçirecekmiş gibi hissetmiştim ama şimdi... Şimdiyse sanki o her bir fanın yarınki mutluluğunun birazını minicik dahi olsa onlardan bir hırsız misali çaldığım için kendimden nefret ediyordum, utanıyordum kendimden.
Mini eteğimi çekiştire çekiştire, boynum önüme eğik bir şekilde kalktım ayağa.
"Ben cidden çok özür dilerim. Hiç böyle düşünmemiştim."
Gözlerinin içine dahi bakmaktan utanıyordum ama bakmıştım işte. Gözbebeklerinde yakaladığım tereddüt... O da gözlerime baktığı zaman yaptığı şeyden utanmışçasına özür dileyecekti sanki ama daha fazla karşımda durmadan yemekhaneden çıkıp gitti, diğerlerini de kendi peşinden sürükleyerek...
Ben... Ben ise bir sandalyeye oturmuş öylece ağlıyordum. Cidden de doğru muydu kuzenimin söyledikleri? Cidden de beni gören erkekler anlık bir mayhoşlukla her şeyi unutabiliyor muydu? Cidden de bir manken olabilecek kadar güzel miydim?
Eğer öyleyse ilk defa bu kadar güzel olduğum için lanet okuyordum kendime. Acaba bu yüzden mi kaybetmiştim kuzenimin bana olan sevgisini? Acaba erkeklerin bana olan hayranlığı mı beni evimden, servetimden, neyim varsa her şeyimden mahrum etmişti?
Eun Hi'nin sevgilisinin beni gördüğü anda hiç düşünmeden onun gözü önünde bana çıkma teklifi etmesi geldi bir anda gözümün önüne. Ve ben de övgülere doyamayan, aç gözlü bir kız olarak kabul etmiştim o çocuğun çıkma teklifini. Oysa o zamanlar onun haricinde üç çocukla daha çıkıyordum.
Bunları hatırlamamla gözyaşlarımdan saniyeler içinde firar edenlerin sayısı daha da bir artmıştı.
İşte böyleydim ben. Ya çalardım ya satın alırdım ama illa elde etmek istediğimi saatler içerisinde avucumda bulurdum.
Ancak bunların hepsi o eski, her şeyi çok bilmiş, herkesin gözdesi olan Soe'ydi. Şimdi kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, yaşamın insanlara yüklediği o ağır sorumluluklardan birini sırtına yüklenen, yepyeni ve masum bir Soe duruyordu karşınızda.
......................
Ve bir bölüm daha! Lütfen bir şeyler yazın, canım sıkılıyooo😞
......................
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BANGTAN'IN MENAJERİ
FanfictionSiyah tüm dünyamı karartırken bir ışıkla kendimi hayatın beyazına atabilmiştim işte. Babamın ölümü ve annemin hastane duvarlarında verdiği ölüm kalım savaşı benim hayatımın siyah tarafıydı ama diğer tarafta da siyahı yutabilecek kadar zifiri bir ışı...