Bazı insanlar vardır çiçekler gibi; siz onlara ilgi gösterdikçe, bakımını yaptıkça salkımlanırlar ama siz onunla ilişkinizi kestiğiniz anda sizin varlığınıza o kadar alışmışlardır ki sizin yokluğunuzla sarsılır hayatları, kendini çaresizce ölüme terk eder.
Ve yine bazı insanlar vardır ki sizin bütün iyiliğinizi emmeye çalışır. Siz onlara arkadaşça davrandıkça o daha da büyür, daha da güçlenir. Siz de onu desteklediğiniz, onun güçlenmesine yardımcı olduğunuz için kendinizle gurur duyarsınız. 'Yaşasın, geçmişteki yaraları kapatabildim' diye düşünürsünüz ama nafile aslında onun o zaman diliminde istediği tek şey sizin zayıf noktalarınızı açığa çıkarmaktır.
...
Bangtan şirkete girdikten birkaç dakika sonra huzurlu bir sessizlik kaplamıştı dışarısını. Üç dört Army bile o kadar ses yapıyorlardı ki...
Allah'tan BTS üyeleri benim onlardan ayrıldığımı fark etmemişti. Eğer onlar yanımdayken Eun Hi'yi içeri sokmaya çalışsaydım Jungkook'un bu duruma kesinlikle karşı çıkacağını biliyordum.
Eun Hi'yi yavaş adımlarla içeriye sokmuşken Jungkook'un benim olduğum her ortamdaki gürültüden nefret ettiğini bildiğimden sessiz olması için onu sıkı sıkı tembihlemiştim ama o yemekhaneye girdiğimiz anda "Jungkoook!!!" diye bağırarak neredeyse çocuğun üzerine atlaması bir olmuştu. Jungkook'u kızın elinden kurtarmak için çaba harcamaktan bile aciz olan üyeler ise Jungkook'un şuanki haline kıs kıs gülüyorlardı. Çünkü herkes bunu biliyordu ki Jungkook çok sinirlendiği zamanlar duygularını belli etmemek için öyle halden hale giriyordu ki...
Koşarak yanlarına geldiğimde zorla da olsa Eun Hi'yi onun üzerinden alabilmiştim.
Jungkook ise kendine geldiğinde bana sanki bir açıklama beklermişçesine bakıyordu.
"Söylesene menajer, senin bizi özel hayatımıza olan dış müdahalelerden koruman gerekmiyor muydu?"
Ne diyeceğimi bilmiyordum ki. Sadece 'evet' anlamında aşağı yukarı salladım başımı.
"Ama... Şey... O benim kuzenim ve sizi çok sevdiği için belki ona bu muhteşem hediyeyi verebilirim diye düşünmüştüm."
Sesimin titrememesi için o kadar çok enerji harcıyordum ki...
Bu cevabıma karşılık Jungkook bana ilk baş ters bir bakış attı, sonrasında ise Eun Hi'ye 'Dışarı çık' işareti yaptı. Eun Hi yüzünde sebebini anlayamadığım ezici bir sırıtışla çıktı odadan.
Sonrasında Jungkook çatık kaşlarla kalktı ayağa ve bir adım yaklaştı bana.
" Menajer, sen kendini ne sayıyorsun?"
"Aslında ben..."
Bir anda yükseltmişti sesini.
"Benim sözümü kesme! Senin buna hakkın yok!"
Bu ani çıkışı karşısında korkmamış değildim. Hatta şuan karşımda BTS üyeleri durmasaydı altıma bile yapabilirdim.
Jungkook'un bu sözünden sonra ifadesiz bir şekilde başımı öne eğmiş ve hiç konuşmadan öylece dikiliyordum.
"Bak menajer sen buraya torpille filan mı geldin bilmiyorum ama benim için daha üniversitesini bile bitirememiş bir ergenden ibaretsin ve senin o daha olgunlaşmamış beynin yüzünden benim özel hayatımın zarar görmesini istemiyorum. Ya kız arkadaşım şuan burada olsaydı?! İşte o zaman senin o küçük beynini dağıtırdım! Tamam mı?!! Anladın mı beni?!"
"Ben... Üzgünüm... Sizin bir kız arkadaşınız olduğunu bilmiyordum."
Üyeler de bilmiyor olmalı ki Jungkook'un anlattıklarını büyük bir merakla dinliyorlardı.
"Ne yani? Bütün bu yaptıklarının tek mazereti benim bir kız arkadaşım olduğunu bilmemen mi?"
"Be-ben... Çok..."
Bir anda kesmişti sözümü.
"Bir kez daha benden özür dilemeye çalışma tamam mı?! Çünkü her seferinde hatalarını sanki sadistçe bir mutluluk içindeymişçesine tekrarlıyorsun. Şimdi hiç bir söz söylemeden Bang PD'ye git ve ona bu şirketten ayrılmak istediğini söyle. Yoksa ben seni büyük bir zevkle kovdurturum. "
Bu söylediği karşısında ani bir panik dalgasına yakalanmıştım.
"Be-ben bunu yapamam."
"Nasıl yapamam ya?! Sana burda bir seçenek sunduğumu hatırlamıyorum! Yapmak zorundasın!"
Korkuyordum çünkü gözleri bana tenimi küle dönüştüren kıvılcımlar yolluyordu. Çaresizdim çünkü bana pes etmekten başka kurtuluş yolu bırakmıyordu.
Ben yavaş yavaş gözyaşlarımı akıtırken o ise hala daha bana bakıyordu. O sırada RM girdi araya.
"Sakin ol Jungkook, kız bir hata yaptığının bile farkında değil. Daha yeni işe başladı ve senin bir büyük olarak onu affetmen lazım."
"Eğer her benden küçük olanı affetseydim ve diğer insanlar da bunu yapsaydı o küçük dediğimiz insanlar sonrasında bizim tepemize binerdi hyung!"
Sonrasında ise çekip gitti, kolunu sert bir şekilde omzuma çarparak. Bu ani hareketten dolayı bir anlık boşlukla yere kapaklanmıştım ve Hoseok zarif bir şekilde kaldırdı beni.
"İyi misin Soe?"
'Evet' diye başımı salladıktan sonra sordum Hoseok'a.
"Beni cidden de bu şirketten attırabilir mi?"
'Bilmem' demek istercesine iki avcunu iki yana açmıştı ama o anki yüz ifadesinden anlamıştım, elbette beni saniyeler içinde bu şirketten attırabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BANGTAN'IN MENAJERİ
FanfictionSiyah tüm dünyamı karartırken bir ışıkla kendimi hayatın beyazına atabilmiştim işte. Babamın ölümü ve annemin hastane duvarlarında verdiği ölüm kalım savaşı benim hayatımın siyah tarafıydı ama diğer tarafta da siyahı yutabilecek kadar zifiri bir ışı...