B.M3

1.6K 84 12
                                    

Bazen kendinize bulutların kucağında mutluluğun verileceğine inanırsınız ve tüm inancınızla kendinizi o su buharına bırakırsınız. Ama adı üstünde o bir su buharıdır. Uzaktan kalın ve delinmez olsa da kırılgan bir sadakate sahip basit bir su buharı.
Ancak öyle bir şekilde iki yüzlülüğe bürünmüştür ki kendinizi ona teslim edene kadar onun gerçek yüzünü göremezsiniz, her hareketinde ona birazcık daha bağlanırsınız. Sonrasında ise sizin elinizi bırakır ve siz kendinizi bir boşlukta buluncaya kadar sizi takip eder.
Gerekirse o mutluluk damlalarını bulamayasınız diye kendi nefretle üzüntülerini size damlalar halinde yollar, artık dokunduğunuz her şey kendinizi kurtaramayacağınız koca bir karanlığa sürükler sizi. Oysa sizin o siyahtan kaçabilmenizi sağlayacak tek şey karanlıktan da kuvvetli bir ışıktır.
...
Hafif yağmur çisilemeye başlamıştı. Aynı zamanda bir yüzünden dışarıyı seyrettiğim pencere de hafif hafif buğulanmaya başlamıştı. İşte o an hatırladığım anı yüzümde küçük bir gülümsemenin oluşmasına neden olmuştu. Yoğuşan su buharının oluşturduğu minik gülen yüzler...
Pencerenin birazcık daha buğulanmasını bekledikten sonra küçük bir gülen yüz çizdim cama ama saniyeler içinde yok oldu. Sonra tekrar,tekrar ve tekrar derken artık tamamıyla yorulmuştum. En sonunda ise kendimi iki günün ardından ilk defa uykunun o tatlı kollarına bırakmıştım.
...
6 saat sonra
Dolabımı açtığımda bir sürü kıyafet askıda giyilmeyi bekliyordu sanki.
Bir süre öylece göz gezdirdikten sonra kısa kollu buz mavisiyle beyaz renkte dik bir şekilde inen ince şeritlerden oluşan bir gömleği ve koyu kot renginde, dizimin beş on santim üzerine kadar uzanan bir mini eteği giymeye karar verdim. Gömleğim tunik şeklinde olduğu için de eteğimin içine dıkıverdim gömleğin birazını. Sonrasında ise diz altı siyah bir ten çorapla siyah renkteki spor ayakkabıları da giyip çıktım odadan. Kapıdan çıkarken de fosforlu sarı renkteki yağmurluğumu geçiriverdim üstüme.
Tam bahçe kapısına doğru ilerliyordum ki amcam, yengem ve benimle aynı yaştaki kuzenim Eun Hi belirdi önümde. İnsanların ondan tiksinmesine sebep olan o kibirli sesiyle konuşmaya başladı kuzenim:
"Ah nereye gidiyorsun Inn Soe? Baban daha yeni ölmüş, annen hala hastanede baygın bir şekilde yatarken sen böyle süslenip püslenmiş, başında dört dönen o salak erkeklerden biriyle buluşmaya mı gidiyorsun yoksa?"
Bu söylediğine göz devirerek sakin bir şekilde cevap verdim. Moralimi daha yeni yeni düzeltmeye başlamışken bu kendini bir halt sanan Eun Hi ile mutluluk seviyemi sıfıra indirmek istemiyordum, tekrardan mutluluğumun yerini büyük bir üzüntüye bırakmak istemiyordum çünkü.
"Okula gidiyorum. Biliyorsun ki bazı olaylardan dolayı iki gündür okula gidemiyordum."
Bu söylediğime iğrenç bir kahkaha ile cevap vermişti.
"Söylesene Soe, acaba hala daha o okula gidiyor musun? Daha doğrusu gidebiliyor musun?"
Bu söylediğini anlamadığımı belli etmek istercesine buruşturdum yüzümü ve anlamaz bakışlarla yüzüne bakmaya devam ettim.
"Sen neyden bahsediyorsun acaba? Ben okulumu değiştirdiğimi hatırlamıyorum."
Küçümser bir bakışla o burnu havada başladığı konuşmasına burnu havada devam etti.
"Ben de okulunu değiştirmişsin dediğimi hatırlamıyorum zaten."
Bu konuşmadan sıkılmıştım artık.
"E o zaman ağzında ne geveleyip duruyorsun Eun Hi?"
"Ayyh ne kadar da mankafalı bir kuzenim var. Baba şuna açıklayabilir misin? Lütfen ilkokul seviyesinde... Bu çöp için daha fazla sinirimi bozmak istemiyorum."
Artık sözleri sinirimi bozmaya başlamıştı ama aldırmadım ve karşımda zar zor duran amcama diktim gözlerimi.
"Artık bir okula gitmiyorsun Inn Soe."
"Nasıl? Ben Yonsei Üniversitesine gidiyorum işte. Siz unttunuz mu yoksa? Ama nasıl unutabilirsiniz ki? Ben iki yıldır o okula gidiyorum. Hatta bu yıl da üçüncü senem hatırladınız mı?"
Eun Hi yine o iğrenç kahkahasıyla başlamıştı sözüne.
"Kızım cidden senin IQ'n kaç? Sence biz o okula gittiğini hatırlayamayacak kadar yaşlı mıyız? Elbette önceden o okula gittiğini hepimiz biliyoruz. Ama adı üstünde önceden, sen o belgeleri imzalamadan önce. Sen parasız bir şekilde o okulda okuyamayacağın için kaydını sildirdik. Artık bir ev kadınından farksızsın yani. Aynı zaman da evsiz ve parasızsın da. Sen şimdi yine neden diye sorarsın. O yüzden ben sen sormadan cevaplayayım. O imzaladığın belge babanın bütün mirasını bize geçiriyor ve sen bu sayede fakir biri olup çıkıyorsun. Eğer birazcık aklın olsaydı en azından o belgelere göz gezdirirsin. Bu kadar beyinsiz bir kuzenim olduğu için tiksiniyorum kendimden."
O anlamsız bakışlarım amcamın yüzünde sabitlenmişti. "Bana bunu neden yaptın?" demek istiyormuşçasına baktım gözlerine. O ise benim gözlerimi geç yüzüme bile bakamıyordu. Hırsızlık yaptığı açığa çıkmış küçük bir çocuk gibi boynu bükük bir şekilde öylece duruyordu ve ben de daha fazla sessizlik istemiyordum.
Amcamın karşısına geçtim ve önünde diz çöküp pantolonunun iki tarafından tuttum onu.
"Söylesene amca, her şeyin bir şakadan ibaret olduğunu söylesene."
Hala daha bakmıyordu yüzüme ama gözünden dökülen o bir damla yaşı görmemiş de değildim.
Belki amcamın gerçek duygularını açığa çıkarabilirim umuduyla yüzüne bakmaya devam ettim ancak hayır hiçbir şey söylemiyordu, sanki ağzını mühürlemişlerdi de benim o mührü açmamı bekliyordu.
O sırada kuzenim saçımdan tutarak ayağa kaldırdı beni.
"Eeee hadi ama daha fazla alçalmadan çık bahçemizden, yoksa güvenliği çağırmak zorunda kalacağım. Ha bu arada bütün kıyafetlerin de mirasın içine dahil olduğu için onlar da benim. Ama bir dilenciye sadaka veremeyecek kadar açgözlü de olmadığım için üzerindekiler sende kalabilir. Açıkçası 'Kuzenin neden çıplak bir şekilde dolaşıyor?' demeleri hiç hoşuma gitmezdi. Hadi şimdi bay bay..."
..........................
Bu bölümü kimwooju_97 için yayınlıyorum. İlk vote için teşekkürler kimwooju, seni seviyorum.

BANGTAN'IN MENAJERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin