Çevrenize kıvılcımlar saçan bir alev gibidir güçsüzlük: kimi zaman yakar, kimi zaman içinizi ısıtır. Ben bilmiyordum bunu, gerçek kıvılcımı hissedene kadar bilmiyordum. Her zaman en üstün olmak için çabalıyordum, ayakta duramayacak olmaktansa insanları ayaklarımın altına almak her zaman için daha cazibeliydi, daha kolaydı benim için; ta ki alev tüm vücudumu yakana kadar.
Hala daha savaşıyordum aslında; dik durabilmek, boyun eğmemek için çabalıyordum, hayat beni ne kadar buna zorlasa da. Ama... Ama sonrasında bütün seçenekler alındı elimden; benden o çıktığım uçurumdan atlamam isteniliyordu ya da buraya kadar içimde taşıdığım kibrimi terk etmem. Ben ise üzüntünün verdiği sarhoşlukla boşluğa bırakmıştım kendimi ve iniş fazlasıyla acılıydı. Düştüğüm yeri alevler sarmıştı. İlk baş yaktı, sonrasındaysa beni tekrardan düşürmek için esen soğuk rüzgarları dindirdi. Ben şimdi belki de alevin kalbindeydim ama tek hissedebildiğim o uçuruma tekrar tırmanmaya başladığımdı.
...
Hastane odasına girdiğimde hafif bir öpücük kondurdum annemin alnına. Küçük bir gülümsemenin parıldadığı yüzü o kadar güzeldi ki, ilk defa fark ediyordum ona ne kadar benzediğimi.
Yanındaki koltuğa oturdum ve bugünü düşündüm, kuzenimi, Jungkook'u. Bir yanım hala daha hatalarımı affettirememiş olmanın acısıyla yanıyor diğer yanım ise kuzenimin bana yaptığının kesinlikle cezalandırılması gerektiğini söylüyordu ama Jungkook... Jungkook'u düşününce içimde hafif de olsa bir mutluluk oluşuyordu. Evet, benim suçsuz olduğumu kanıtladıktan sonra o eski haline geri dönmüştü ama kalbim beni koruyan tarafına inanmak istiyordu, bana önem verdiğine.
Bu düşüncelerle uykuya daldım. Uyanınca annemin kontrolü için gelen hemşireye nerede ütü bulabileceğimi sordum ve beni küçük bir odaya yönlendirdi. Birinin gelip gelmediğini kontrol ettikten sonra kapıyı kapatıp üzerimdeki gömleği çıkarttığım gibi ütüledim. Zaten eteğim kırışmamıştı, bu yüzden saçlarımı da toplayıp Bighit'e gittim. Ben yemekhaneye indiğimde BTS üyeleri de kahvaltı yapıyorlardı.
"Vayy, menajerimiz de geldi. Bugün ne yapıyoruz güzel hanımefendi? " diyerekten bana bir sandalye açtı Jimin. Hemen oturdum ve bugünün programına baktım.
"İki saat sonra bir konser var, o bittikten sonra küçük bir fanmeeting. Sonrasında PD ile yılın aktiviteleri hakkında bir toplantı ve sonrasında şan ve dans dersleriniz var."
Hayret içinde bana bakmıştı Taehyung.
"İnanamıyorum, bugünün rahat bir şekilde geçeceğini düşünmüştüm oysa. Ah ne güzel! Jungkook tüm bunlardan kurtuldu."
Anlamaz bir ifadeyle baktım ona, sonrasındaysa masadakilere ki sadece beş üye vardı.
"Jungkook'a noldu?"
"Ah sana söylemedi mi? O kadar tembihlemiştim bir de ona. Dün yaşanan o olaylardan sonra galiba biraz fazla streslendi ve sen gittikten bir-bir buçuk saat sonra bayılıverdi. Ne olduğunu anlayamadık ilk başta. Sonra doktor çok stres ve üzüntüden dolayı olduğunu söyledi. Gece boyu da ateşi vardı, hala daha var sanırsam."
Bir anda kendimi suçlu hissetmiştim. Oysa geçen o iki gün boyunca tek üzülenin ben olduğumu düşünüyordum. Jungkook'un ne düşündüğünü, neler hissettiğini bir kere olsun dahi aklıma getirmemiştim.
"Tamam o zaman, siz hemen kahvaltınızı yapın. Konsere az kaldı."
'Tamam' anlamında başlarını salladılar ve yemeğe gömüldüler. Sonrasındaysa konser alanına gitmek için arabaya bindik, tam araba hareket ediyordu ki Jungkook girdi içeri. Şaşkın bir ifadeyle baktım ona, tıpkı diğerleri gibi. RM, Jungkook yerine geçmeden tuttu kolundan.
"Sen burda ne yapıyorsun? Şimdi evde yatıyor olman gerekiyordu."
"Ben iyiyim." diyerekten sert bir ifadeyle çekti elini Jungkook ve yerine oturdu, benim yanıma.
Endişeli ifadelerle baktım yüzüne, teninde hafif bir kırmızılık vardı. Bana keskin bakışlarla karşılık verse de ne tepki vereceğine aldırmamaya çalışaraktan elimi alnına götürdüm.
"Senin ateşin var Jungkook."
"Bilmediğim şeyleri söylemeyi başarabiliyor musun?"
Cidden bu durumda bile sinir bozucu olmayı başarabiliyor muydu?
"Bilmiyorum farkında mısın ama ben sizin menajerinizim ve senin konsere çıkmana izin vermiyorum."
"Ben de bilmiyorum sen farkında mısın ama belki bazıları, sırf beni görebilmek için o bilete para veriyor ve onları üzme isteklisi değilim."
İşte bu söylediği karşısında bir şey söyleyememiştim. Cidden de azımsanamayacak kadar fazla fanı vardı ama sağlığı... Onlar için kendi sağlığını riske atmaya değer miydi? Bir an kendi hayatımı düşündüm. Ben başkaları için kendi hayatımdan neyi feda etmiştim? Ya da en önemlisi, feda etmiş miydim? Bu düşünceleri dağıtmaya çalışaraktan tekrar Jungkook'a döndüm.
"Tamam o zaman, konserden önce sana sıcak bir kahve ısmarlıyorum."
Bu söylediğimi gülümseyerek kabul etti ve önüne döndü.
........
Evet aşklarım, yeni bir bölüm daha¡¡ Haydi hepinize iyi geceler. Bu arada karantina nasıl geçiyor?
........
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BANGTAN'IN MENAJERİ
FanfictionSiyah tüm dünyamı karartırken bir ışıkla kendimi hayatın beyazına atabilmiştim işte. Babamın ölümü ve annemin hastane duvarlarında verdiği ölüm kalım savaşı benim hayatımın siyah tarafıydı ama diğer tarafta da siyahı yutabilecek kadar zifiri bir ışı...