FIRTINA KOPUNCA
Birkaç gündür, bu bembeyaz mermer kalede yaşıyordum evet çok gezdirilmemiştim. Misafirperverlik sıfırdı doğrusu. İnsan bir alır sayın kölemiz kalemizde şöyle yerler var odalarımızda şöyle manzaralı derdi. Hatta çöl manzaraları ya da ateş şelalerini gören odalardan hangisini istiyorsunuz diye de bana danışılmalıydı. Azıcık değerini bilmeliydiler canım. Neydi 300 yıldır en fazla gam-barı alan ben değil miyim sonuçta!
Evi bilmemene rağmen hapis hayatı yaşadığım düz sade ama şık odamı biliyordum. Burası kesinlikle öyle değildi. Bir kere benim odama benim kaleye benzettiğim bu mermer evin içinden gidiliyordu. Burası ise kalenin yüksek duvarlarla kaplı bahçesindeki mini bir köşktü. Göz alıcı güzellikteki bir köşk. Ateş kentinde geceler koyu kırmızı aydınlık bir gökyüzü altında olduğundan detayları seçebiliyordum. Beyaz büyük bir çadırı andıran bu köşk gördüğüm en güzel yapılardan biri idi. Burada esir tutulmasaydım eğer bu kentin mimarisinin ne kadar güzel olduğuna kafa yorabilirdim. En büyük sanatçıların buradan çıkmasına şaşılmamalıydı doğrusu.
Esen yel üstümü zar zar kapatan pelerinimi havalandırdı. Hafif ürpermiştim. Fırtına tam arkamda dikeliyordu. üstüme gölgesi düşüyordu. Neden buraya geldiğimize dair bir fikrim yoktu. Yeni odam burası mı olacaktı acaba? Ne güzel olurdu belki arada bahçeye çıkmama da izin verirlerdi kim bilir. Birden ayaklarım yerden havalandı. Homurdanmaya benzeyen sesler eşliğinde tüymüşümcesine sağ omzuna atıp mini bahçe köşkünün ateş kuşu tüyünden yapılma yaldızlı boncuklarla süslü kapasından içeri girdik. Birkaç adımda yerin üstünde duran koca şiltenin önünde durup beni adeta oraya fırlattı. Üstüme çeki düzen verip şiltenin ortasında dertop olmuştum. Dışı ne kadar güzelse içi bir o kadar basitti. Kocaman yerden bayağı yüksek yastıksız ve örtüsüz bir şilte basma kalıp bir sandalye, bir su testisi ve dolap meşaleler ile aydınlatan bu odayı oldukça basit göstermişti. Birkaç büyük mumu yakıp şiltede yanıma doğru geldi.
Bu adamdan korkuyordum. Kel adamdan daha çok. Araba da geçen günlerimde neler yaptığını görmüştüm. Dişsizin bir lafıyla tereddütsüz adam boğduğuna şahit olan bu gözlerim onun bakışlarıyla kesişmemek için elinden geleni yapıyordu. Taki nasırlaşmış elleri çenemi mengene gibi sıkıp ona bakmamı sağlayıncaya kadar acımasızca bana bakan gözlerini yüzümden ayırmadan tek eliyle örtünmem için verdiği pelerini çekip aldı. Oda loştu ama bu kıvrımlarımı daha gerçekçi yapıyordu. Işık parıldayan tenimde ışıldayarak dolanıyordu.
''Yanıyorsun, insan gözlerini senden alamıyor.''
Elini çenemden çekmediği için bakışlarımı ondan kurtaramıyordum. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Çenem çok acımaya başlamıştı. Gergin olduğunu 2 şakağı arasında atan damardan gözlemleyebiliyordum. Nefret dolu kızgın bir suratla bana bakıyordu sanki benden iğreniyormuş gibiydi. Bakışlarından kurtulmak için gözlerimi kapattım. Çenemden beni yatağa doğru sertçe ittirmesi de tam o ana geldi. Üstüme uzandığında korku dolu bir inilti ile çırpınmaya başladım. 2 elimi bileklerimden yakalayıp başımın üstünde sabitledi. Beni hareketsiz tutmak için çok fazla güç harcamasına bile gerek kalmıyordu. Şeffaf elbisemin tülleri aramızda yokmuşcasına onu hissediyordum her şeyiyle. Yüzüme karşı tükürürcesine konuşmaya başlamadan önce diğer elini boynumdan göğsümün oluğuna oradan da yırtmaçıma doğru yavaşca eziyet ederek hareket ettirdi.
'' Ejderha lordu içinde böyle parladın mı? Erkeklere parlamaya bayılıyorsun dimi? Bir numaralı kaltak olacaksın!''
'' Bunun elimde olmadığını biliyorsun. Mumu söndürmek gibi parlamamı söndüremiyorum.'' Tekrar ellerimi kurtarmak için çırpındım diğer eli boğazımı sıkarak bakışlarımı ona yönlendirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESARET
FantasíaFANTASTİK / AYIN ÖPTÜĞÜ , GÜNEŞİN KOKLADIĞI BİR KIZIN ^^SU TINISI ^^ KENTİNİN BÜYÜSÜNE KAPILIP ESARETE ORADAN DA BAMBAŞKA YOLLARA EVRİLEN HAYATININ HİKAYESİ. BLUE, KİMSELERİN RASTLAMADIĞI GÜZELLİK, DİŞSİZİN ELLERİNDE ZİYAN OLURKEN FIRTINA'NIN KOL...