Ne de güzel bir gün...
Ryan'ı yaşadığı kentte, güneş ışıl ışıl parlıyordu gökyüzünde ve bir ilkokul çocuğunun kaleminden çıkmış gibi gözüken şekilsiz bulutlar mutluluk verici bir görsel çıkarıyordu ortaya.
Brendon'ın yaşadığı yerde ise ufak ufak yağmur çiseliyordu.Bulutlar griydi, insanın içine ürperti veren bir kasvet taşıyorlardı.Kaldırımlardan taşan sular, dün akşam gökyüzünün bolca gözyaşı döktüğünü kanıtlar türdendi.
Ryan, bugünün diğer sıradan günlerden bir farkı olduğunu seziyordu.Yalnız uyandığı yatağı ve sessiz evi ışıklar içindeydi.Uyanmasını sağlayan minik ışık hüzmesine öfkeyle iç çekmek yerine ilk kez hayranlıkla yaklaştı.
Brendon, bugün iyi hissediyordu.Her zaman yaşanan bir durum değildi bu.Sabah gülümseyerek uyanmıştı ve Sarah'a güzel bir öpücük vermişti.Bu sefer hava durumu dahi mutsuz olması için bahane olamazdı.
Ryan, küçük ama yalnız yaşayan biri için yeterli olan mutfağında sabah kahvesini hazırlarken içinden bugünün ne kadar da güzel bir gün olduğunu geçiriyordu.Hayata bu kadar olumlu bakıyor oluşuna kendisi bile hayret etti.Nostaljiyi seven biri olarak, gözü gibi baktığı gramafonuna Frank Sinatra'ya ait bir plak yerleştirdi.Sabahın ilk sigarasını yakarken sallanan sandalyesine oturup yaslandı arkasına, sıcak bir esintiyle harmanlanmış müziğin tadını çıkardı.
Brendon, eşi ile kahvaltısını yaparken fazlasıyla mutluydu.Sarah'ın gözlerine bakarken onu görmemesiydi belki de mutluluğunun sebebi.Karşısında kimin oturduğunun önemi yoktu.Önünde duran mavi, çarpıcı gözlerde bir çift balköpüğüne çalan kahverengi gözün samimiyetini, derinliğini arıyordu.
Ryan, alışık olmadığı şekilde erken kalkıp güne mutlu başlamıştı.Sanki Brendon'ı hissediyor gibiydi, sanki o yanındaydı ve eski zamanları hatırlatırcasına beraber müzik dinliyorlardı.Onu hissetmek, daha doğrusu kaybettiği gibi bulmak için Frank Sinatra'nın yumuşak sesine bakınıyordu.O sesin içinde unutulmaya yüz tutmuş bir anıyı fark etmeye çalışıyordu.
Brendon, keyifle yaptığı kahvaltısını sonlandırdıktan sonra odasına çıktı ve hazırlanmaya başladı.İçinden Across The Universe şarkısını mırıldanmak geçiyordu, sanki bu şarkıyı görünmez bir güç kulağına fısıldamıştı.
"Hiçbir şey dünyamı değiştiremeyecek."
Bir şarkı haddinden ne kadar fazla önemsenebilirse o kadar anlam yüklemişti şarkının sözlerine.Sanki bu şarkıyı ilk kez dinliyor gibiydi.Bugün gördüğü her şey onun için çok yeniydi.Kendini etrafındakilere yabancı hissetti ama bu yabancılık insana dehşet veren bir şüphe değil, merak duygusunun güçlendirdiği bir keşfetme güdüsüydü.Her şeye yeniden başlamak istediğini düşündü ve en özel anılarını gözden geçirirken bu düşünceden vazgeçti.Hayat olduğu gibi devam ediyordu ve bugün yerine getirmesi gereken önemli bir göreve sahipti.
Ryan, plaktaki tüm şarkıları dinledikten sonra kahve kupasını lavaboya bıraktı ve odasına döndü.Aynanın karşısına geçip en sevdiği kıyafetlerini giydi.Karamel rengi bir ceket, aynı renkte ispanyol paça bir pantolon, 60'ların kovboy filmlerinden fırlamış gibi duran bir ayakkabı, beyaz bir tişört.Kendisinin pek beğenmediği ama Brendon sevdiği için uzun yıllardır kullanmaya devam ettiği parfümünü sıktı.Bugün, yıllardır omzunda taşıdığı yükten kurtulacaktı.Avcunun içinde unutmamak ve kaybetmemek için sımsıkı tuttuğu hislerin ve dilinin altında biriktirdiği söylenmemiş sözlerin Brendon'a gitmesi için en uygun fırsattı.Bugün Ryan'ın kaleminden çıkanlar ait oldukları yere, Brendon'a ulaşacaklardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Letters To My Sweetheart (Ryden)
Short StoryYüzünü göremiyor olmam kalbine dokunamayacağım anlamına gelmez -R.