Gördüğüm rüyanın etkisiyle sıçrayarak uyandığımda yatağımda tek başıma yatmaktaydım. Üzerimdeki şoku atlatmak istercesine derin derin nefesler alıp verirken terden dolayı alnıma yapışmış sarı saçlarımı arkaya doğru attım. Korkmuştum. Rüyamda gördüğüm gibi Melek Bey'in ölmesinden korkuyordum. Bacaklarımı kendime çektim. Dolmuş gözlerimi bacaklarıma yaslarken dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı. Karanlık odada yatağımın ortasında otururken kapı açıldı yüzünde endişeli bir ifadeyle Melek Bey girdi içeri. Koşarak yanıma gelip başımı göğsüne gömdü.
"Şhht, ağlama. Sana ne oldu böyle?"
Bir eliyle sırtımı sıvazlarken terlemiş saçlarım arasına bir öpücük kondurdu. Bacaklarıma sarılı olan kollarımı beline doladım. Gözlerimi kapattığım an kanlı bedeni gözlerimin önüne geliyordu. Onu bir daha öyle görmekten ölesiye korktum.
"B-bir rüya gördüm. Sen... ölüyordun."
Güldü ve sarı saçlarımın arasında parmaklarının biraz daha dans etmesine izin verdi.
"Saçmalama, ben meleğim ölemem ki!"
"Bir banyodaydı. Siyah saçlı bir adam vardı. Bileklerinden omuzlarına kadar her yerin kesiklerle doluydu. Öldün."
Gülüşü soldu. Kolunu sıkıca bedenime sardığında iyice boynuna gömüldüm. Neşeden yoksun, daha çok hüzünle dolu bir sesle yanıtladı beni.
"Buradayım, bak! Sadece kötü bir kâbus görmüşsün. Geçti, tamam mı? Kollarım arasındasın ve ben sana zarar gelmesine asla izin vermem. Şhht, ağlama. Güzel gözlerinden akan her damla yaş kalbime bir bıçak misali saplanıyor şimdi."
Saat üçü kırk iki geçmişken tekrardan uykunun kollarında hissettim yorgun ve korkuyla kaplı bedenimi. Başım geriye doğru düştü, bir elim hâlâ elini tutmaktaydı, gitmesini istemiyordum. Sonra yan tarafımda meydana gelen çökme hissiyle gitmeyeceğini anladım.
Gitmeyecekti...
Söz verdiği gibi.
✿
Sabah gözlerimi araladığımda karşımda Melek Bey'in güzel yüzümü görmek pek beklediğim şeylerden değildi. Kızıl saçları ilk defa dağılmıştı, dudakları hafifçe büzülmüş ve gözleri de kapalı. Uyuyordu. Meleklerin uyumadığını söylemişti ama karşımda bütün güzelliğiyle uyuyordu. Dertsiz, tasasız, kendini bütün bu dünyanın pisliğinden soyutlamış bir şekilde uyuyan bu adam her zamanki gibi bir kez daha gülümsememin yüzüme oturmasına sebep oldu. O yanımda olduğu vakit, içimin duyguyla dolup taştığını söyleyebilirdim. Önceden hissiyatını bile bilmediğim tuhaf şeyler hissediyordum içimde, ve tuhafı bu hoşuma gidiyordu.
"Öyle güzel izledin ki yüzümü bana aşık falan olduğunu düşünmeye başlayacağım yakında!"
Gözleri hâlâ kapalıyken yüzüne oturan küçük bir gülümsemeyle konuştuğunda gözlerim kıvrılan dudağının kenarında takılı kaldı.
"Yüzün öyle güzel ki sonsuza kadar bıkmadan izleyebilirim."
Bir anlığına şaşırdı, kaşlarının havalanışını izledim. Elim yattığı için yastığa dağılmış saçlarına gitti, kırmızı tutamların içinden parmaklarımı geçirdim. Küçük bir tebessüm eşliğinde gözlerini kapattı. Elim saçlarından elmacı kemiklerine doğru indiğinde yüzünü okşamaya başladım. Biraz daha yaklaşıp dudağının bittiği yere küçük bir buse kondurmaya bile cesaret ettim hatta. Belki uyku mahmurluğunun verdiği bir cesaretti bu. Çünkü ben hiçbir zaman hayatımı değiştirmek adına ilk adımı atacak cesareti kendimde bulamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm Here Too
FanfictionVe tanrı, acı çektiğini bildiği kullarına birer hediye gönderir... {nakamotoyuta+leetaeyong}