"Düştüm."
Ne saçmaladığını soran tuhaf bakışlarımı üzerine attığımda boşverip sadece üzerimdeki takımı düzeltti. Evet, saçımı boyama ve diğer bütün can sıkıcı şeyler bitmiş üstüne üstelik evden çıkmak zorunda bırakılmıştım. Jaehyun arayıp önemli bir iş için şirkete gelmemi söyleyip kapatmıştı ve şimdi önümde durmuş beni alıcı gözüyle süzmekte olan Melek Bey üzerimdeki son dokunuşlarını yapıyordu. Normalde siyah sweatim altına kot bir pantolon giyip giderdim, fakat Jaehyun'a aldırdığı takımı giydirmeden gitmeme izin vermeyen bir baş belasıyla uğraşmaktaydım.
"Şekil A'da gördüğümüz üzere ufacık dokunuşlar normal bir insanı doğaüstü güzelliğe kavuşturabilir. Tabii ki bunun için benim gibi doğaüstü harikalıkta birinin dokunuş yapması lazım."
Gözlerimi devirip önünden yürümeye başladığımda seke seke peşimden geldi her zamanki gibi. Oraya da benimle gelip bir deli gibi görünmeme sebep olacağı belliydi. Ona laf yetiştirmeden duramıyordum.
Şirketin önüne geldiğimizde derin bir nefes alıp hızla içeri girdim. Durursam vazgeçeceğimi biliyordum çünkü. Ve sonrasında gerçekleşmesinden en çok korktuğum olay gerçekleşti tabii ki. Tüm çalışanların gözü üzerime kilitlendi.
Umursamazmış gibi görünüp başım dik bir şekilde devam ettim. Ve pat! Çalışanın biri tam yanımdayken düştü. Yüksek ihtimalle bilerek. Melek Bey ise kadına tip tip bakışlar atıp yanına çömeldi.
"A-a mal mı ne? Seni görünce attı yere kendini. Kaldırsana bakalım bir."
Güldüm ve kadına elimi uzattım. Üzerindeki bebek mavisi elbisenin eteğini kapatarak elimden tutundu ve kalktı. Bana değişik bakıyordu ve hâlâ elimi bırakmamıştı.
"Ben... Ben çok teşekkür ederim. Ayağım burkulunca kendimi bir anda yerde buldum."
"Dikkat edin lütfen, kendinizi yaralayabilirdiniz."
Elimi çekip asansöre bindiğimde hâlâ bana bakıyordu. Ve gözlerimi yan tarafıma çevirdiğimde huysuz bir şekilde bir bana bir de asansördeki aynalara bakan Melek Bey'i fark ettim.
"Cadoloza bak onca emeğimin üzerine konmaya çalıştı resmen. Ayrıca sen de niye gülüyorsun ki hemen ona! Bana bile o kadar zaman sonra gülmüştün."
"Hm? Ona gülmedim ki ben sana gülüyordum."
"Ama hayır." Boş asansörün içerisinde oradan oraya volta atarken bir yandan da konuşmaya devam ediyordu. "Tüm suç benim! Böyle bir şeyin başıma geleceğini bile bile seni dünyanın en harika şeyi hâline getirdim. Bu gidişle benden kapacaklar. Acaba saçını mı dağıtsak? O kadar uğraşıp çektiğim eyelinerı da bozalım. Göz altını da sildik mi yine bana kalırsın."
Sesli bir kahkaha atıp elimi cebimden çıkardım. Üzerimdeki ceketi çıkarırken gülmeme devam ediyordum. En son ne zaman bu kadar çok güldüğüm hatırımda değil şu an.
"Sen onları birer tehdit olarak görebilirsin ama benim gözümde hiçbiri sana denk olamaz."
Asansörün kapısı açıldı, yine dik bir şekilde bir elimde tuttuğum ceketimle Jaehyun'un odasına yürüdüm. Sekreteri beni beklediğini söylediğinde direk içeri daldım. Kapı çalmak pek adetimde yoktur.
Gözlerini bir ton kağıttan kaldırıp bana baktığında küçük çaplı bir şok yaşadığı yüzünün aldığı ifadede belliydi. Ağzı hafifçe açılmış, gözleri büyümüş ve kaşları havalanmıştı. Haklıydı, ben bile kendimi tanıyamamıştım çünkü.
"Sa-sana n'oldu böyle? Tanrım, o istediklerinle değişebileceğini düşünmüştüm ama... Bu kadarını kesinlikle düşünmedim."
Bir iki adım geri, sağımda duran Melek Bey büyük bir kahkaha atıp işaret parmağıyla Jaehyun'u göstererek güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm Here Too
Fiksi PenggemarVe tanrı, acı çektiğini bildiği kullarına birer hediye gönderir... {nakamotoyuta+leetaeyong}