11

3.9K 290 22
                                    

Çetin

Konuştuğumuz saatin üzerinden yarım saat geçmesine rağmen hala gelmemesi içimi kemiren sinir dalgasının büyümesine neden oluyordu. Neden gelmediğine dair ihtimalleri kafamda tartarak ona hak kazandırmaya çalışarak geçiriyordum her geçen dakikayı. Kalkıp gitmek istesem bile bir yanım kalıp beklemem gerektiğini söylüyordu. Saçma sapan bir neden yüzünden konuşmadan kalkmak istemiyordum bu masadan. Sonuçta ikimiz de zorlukla buna karar vermiştik.

"Geç kaldığım için çok özür dilerim ama aynı dersi aldığım bir kız bayılınca onu hastaneye yetiştirmem, aynı zamanda arkadaşına haber vermem gerekti. Arkadaşı hastaneye gelir gelmez çıktım ama yine de geç kaldım."

Oturmadan başıma dikilerek tek nefeste anlattıklarıyla içten bir şekilde gülümsedim ve oturması için elimle karşımdaki sandalyeyi işaret ettim.

"Beni bekleyeceğini düşünmemiştim aslında. Birkaç dakika bekleyip gidersin zannetmiştim."

Konuşarak karşıma oturduğunda kaşlarım havalandı.

"Neden telefon etmedin? Haber verebilirdin, değil mi?"

Önümde duran su bardağını işaret parmağıyla bana gösterdi

"İçebilir miyim?"

Üzerimdeki şaşkınlıkla sadece kafamı sallayarak alabileceğini ima ettim. Tavırları, kendine has tavırları her geçen saniye beni daha çok etkiliyordu. Ben daha neler olduğunu anlamadan yaşadığım her saniye Doğan'dan daha çok hoşlanıyordum resmen.

"Telefonumun şarjı bitmişti. Numaranı da ezbere bilmediğim için haber veremedim."

Ona dalmışken söylediklerini doğal olarak anlayamamıştım.

"Efendim?"

"Neden aramadığımı söyledim işte."

Gülümseyerek bardaktan bir yudum daha aldığında ben tamamen ona kapılmış durumdayım. Birisinden bu kadar erken etkilenmem garip geliyordu bana. Adam resmen gururlu tavırlarıyla beni kendisine bağlamıştı.

"Tüm gün böyle birbirimizi mi izleyeceğiz?"

"Konuşacağız ama önce ne içersin?"

Elimi kaldırarak garsonun yanımıza gelmesini sağladığımda Doğan hızla cevap verdi.

"Ben bir bardak su daha içeceğim. Başka bir şey istemiyorum."

Yüzüne ciddi misin bakışımı attığımda sağ omuzunu umursamazca oynattı.

"Sıcak havalarda sudan başka bir şey içemiyorum."

"Ben de bir kahve alayım."

Garsona verdiğim siparişin üzerine Doğan dikkatli bakışlarını üzerime dikti.

"Bu sıcakta kahve mi? Sıcaklarsın lan."

"Bir şey olmaz."

Gülümseyerek yüzündeki vurdum duymaz ifadenin tadına çıkarmaya çalışıyordum ama o yeniden konuşarak bu anı mahvetmişti.

"Sen benden gerçekten etkileniyorsun. Şaka gibi resmen."

Gülerek geriye yaslandığı sırada suratıma hayali tokatlar indirerek kendime gelmeye çalıştım.

"Bu konuyu konuşmak için buluştuk zaten."

"Sen ciddisin yani?"

Kafamı sallayarak garsonun getirdiği kahveyi teşekkür edip önüme çektim.

"Benden hoşlanıyorsun ve bunu söylemekten çekinmiyorsun. Doğru mu anladım?"

Söylediğini kafamı sallayarak onayladım.

"Aynen öyle. Senden hoşlanıyorum, Doğan. Seni tanımak istiyorum ve açık açık sana söylüyorum bunu."

Önündeki suyu tek dikişte bitirerek şaşkın bakışlarıyla etrafı taradı. Bu yaptıkları fazla tatlı geliyordu gözüme.

"Neden bu kadar açık sözlüsün ki?"

Ellerimi masanın üzerine yerleştirerek ondan saklanmadığımı, yalan söylemediğimi kanıtlamaya çalıştım aptal gibi.

"Hoşlanıyorsam hoşlanıyorumdur, Doğan. Neden salak gibi saklayayım bunu? Ya bunu senden sakladığım için seni kaybedersem? Yani henüz benim için o kadar çok önemli birisi olmasan bile denemeden bilemeyiz bunu, değil mi? Belki de büyük bir aşk yaşayacağız ama ben saçma bir şekilde gurur yapıp, ya da senden olumsuz cevap alacağımı düşünüp korktuğum için hayatımın aşkını kaybedebilirim. Anlatabiliyorum, değil mi?"

Hafif aralık dudakları, şaşkınlıkla sonuna kadar açılmış gözleriyle bir şey söylemeden bekledi birkaç saniye.

"Doğan, ne demek istediğimi anladın mı?"

Kafasını usulca olumlu anlamda sallayarak gülümsedi.

"Çok iyi anladım hem de."

Sen misin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin