Doğan
Dudaklarında dökülen kelimeler o an için o kadar romantik gelmişti ki, bana gülümseyerek dudaklarına uzandım tekrar. Gözlerinden süzülen yaşlar dudaklarında tuzlu bir tat bırakmasına rağmen dudaklarımızın bir biriyle buluştuğu en güzel an olabilirdi.
"Seni gerçekten çok seviyorum. Böyle kalbim yerinden çıkacakmış gibi, sensiz bir hayat olmayacakmış gibi seviyorum."
Dudaklarının üzerine fısıltıyla söylediğim kelimelerle ağlaması şiddetlenmişti. Neler olduğuna anlam veremeden kollarının boynuma dolanıp vücudunun bana sığınmasıyla sarılışına aynı hızla karşılık verdim.
"Özür dilerim. Bencilce sana sığındığım için çok özür dilerim."
Saçlarını okşarken görmediğini bilsem bile gülümsedim söylediklerine.
"Neden özür diliyorsun? Özür dilenecek bir şey yok."
Aniden duran ağlamasıyla kendisini geri çekerek sarılışımızı bozdu. Yüzündeki aptal ifadeyle gözlerini gözlerime dikti.
"Sen beni anlamadın galiba. Sana ölüyorum diyorum ben. Ölüyorum, Doğan. Öleceğimi bile bile senden uzak durmadım, bencil piçin tekiyim diyorum."
Az önce bana romantik gelen kelime şu an dünyamın kararmasına neden olmuştu resmen. Çetin aşkımdan değil de, gerçekten mi ölüyordu?
"Nasıl? Ne ölmesi? Şaka mı yapıyorsun? Eğer şakaysa hiç komik değil, Çetin. Bana bak seni sikerim. Böyle şaka mı olur lan?"
"Değil!"
Bağırarak ayağa kalkıp tekrar ağlamaya başlamıştı.
"Bunu sana en başından söylemem gerekiyordu ama yapamadım işte. Beni bırakırsın diye korktum. Aşkın o kadar güzeldi ki, kapılmadan edemedim. Son anlarımı bu sevgiye sığınarak yaşamak istedim. Ben istemeden sana aşık oldum, Doğan. Kendime engel olmak için çok çabaladım ama olmadı işte. Yapamadım. Yapmadım."
Şoktan nasıl tepki vereceğini bilemeyen vücudumu zorlukla ayağa kaldırıp karşısına dikildim. Nefes bile almadan konuşan Çetin'in ağzını elimle sert bir şekilde kapatıp bu kez ben bağırdım.
"Ölmeyeceksin. Öyle bir şey yok, Çetin. Ölmek yok, anladın mı beni? Ölemezsin sen."
Dudakları üzerinde duran parmaklarım gözyaşlarıyla ıslandığında aptal sinirim yavaşça vücudumu terk edip yerini korkuyu bıraktı. Gözümden süzülen yaşlar onu kaybetmemek için akarken vücudum korkuyla titriyordu. Söylediğini kabulenemediğim için ellerinden tutarak vücudunu süzdüm ağlayarak.
"İyisin oğlum sen. Baksana nasıl sağlıklısın. Hiçbir şeyin yok senin. Turp gibisen lan. Doktorun hata yapmıştır. Evet, kesin bir hata var. Başka bir doktora daha görünmelisin. Senin doktorun cahil demek ki. Her önüne gelen diploma alınca böyle oluyor işte."
Gülerek yanağımdan usulca süzülen yaşları elimin tersiyle kuruladım.
"Hadi, kalk başka bir hastaneye gidelim. Senin doktorun hangi hastanede çalışıyor?"
Onu içerde bırakıp ayakkabılarımı giyindiğim sırada Çetin hala salondan çıkmamıştı. Ayakkabılarla içeri dalıp kolundan tutup peşimden koridora sürükledim.
"Gelsene, Çetin. Hadi acele et biraz. Başka bir doktora daha görün içimiz rahatlasın. Zaten hasta olmadığını biliyoruz ama yine de bir doktor görsün de huzurumuz yerine gelsin."
Ben umutla ona bakarken o usulca kafasını sallıyordu. Bir türlü durmayan gözyaşlarını silmeye tenezzül bile etmeden açtığım kapıyı kapatıp beni kendine çekti.
"Özür dilerim ama yapamayız. Bitiyor her şey. Bunları sana yaşattığım için özür dilerim ama gerçek bu. Seni bırakmak zorunda bırakılacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen misin?
Short StoryDoğan: Senin soyadın Yıldız mı? Çetin: Pardon? Doğan: Sen Çetin Yıldız mısın? Çetin: Evet ama sen kimsin? Doğan: Ben Doğan