Saat öğlen ikiye geldiğinde ben artık Çetin'in attığı konuma varmıştım. Dünden beridir kafamı kurcalayan sorularla savaşmaya devam ediyordum hala. Dünkü konuşmamız beynimi bir türlü rahat bırakmıyordu. Söyledikleri, yaptıkları tutarsız olsa bile annesinin durumu yüzünden böyle davrandığını düşünerek kendimi rahatlatıyordum ben de.
Kapının ziline uzandığımda ilk önce sertçe yutkundum ve ardından kendimi hazır hissetmesem bile kapıyı çaldım. Ne yaparsam yapayım bazı şeylere engel olamazdım ve şu an tam o anlardan biriydi.
Huzursuzluk etrafımı sararken fazlasıyla yorgun gözüken Çetin belirmişti kapıda. Ayakta zorlukla durduğu belli olmasına rağmen içten bir gülümseme ile karşılamıştı beni.
"Bir an gelmeyeceksin sandım."
Tişörtünün yakasının açık bıraktığı omuzunu eliyle sert bir şekilde sıktı.
"Daha öğlen 2. Bu kadar erken karamsar bir sonuca gelmen fazla saçma değil mi sence de?"
Göz kırpıp şaka yaptığımı belli ettim son kelimemin hemen ardından.
"Bir an ciddisin sandım."
Kapıdan geçmem için bana yer açtığında kısık sese benzer bir şekilde konuştuğu için bir tepki vermeden içeri geçtim sadece.
Daire tipik bir daire olduğu için salonu bulmak fazla zor olmamıştı.
"Oturayım mı?"
Kapıda dikilip bana hiçbir şey söylemeyen Çetin'i kendine getirmek adına sorduğum soruya aceleci bir şekilde cevap verdi.
"Tabi, otur. Ben biraz dalgınım bugün özür dilerim."
Önemli olmadığını gülümseyerek onu belirttim tam oturmadan önce.
"Sen de gelsene."
Yanımı patpatlayarak yanıma çağırmamın hemen ardından vücudunu yanıma bıraktı ve kafasını geri atarak derin bir nefes aldı.
"Fazla yorgun gözüküyorsun, Çetin. Gece uyuyamadın mı?"
Kafasını yasladığı yerden kaldırmadan bana döndürdü yüzünü.
"İyiyim ben. Sadece..."
Ve sessizlik. Söyleyeceği şeyi deli gibi merak etmeme rağmen susarak onu bekledim sabırla ama o konuşmamakta ısrarcıydı anlaşılan. Onu taklit ederek kafamı geriye yaslayıp ona bakmaya başladığım sırada fazla yüksek olmayan sesle konuştum
"Sadece?"
Birkaç saniye hareketsiz bir şekilde gözlerini gözlerime kenetledi. Tuhaf davranışlarına fazla duygu yüklü olan bakışları eşlik ettiğinde ne düşüneceğimi bilemez bir hale gelmiştim resmen.
"Sadece..."
Yine bir şey söylemeden elini usulca yanağıma tırmandırdı. Yanağımı tüy hafifliğinde bir dokunuşla okşadığında benim için fazla gereksiz olan soruyu sordu.
"Seni bırakırsam bana çok mu kızarsın?"
"Bunu neden soruyorsun? Ayrılmak mı istiyorsun yoksa?"
Sorum fazla düz olmasına rağmen dudaklarının kenarı yukarı kıvrılmıştı.
"Ayrılmak istiyorum mu diye sordun sen bana?"
Yorgun sesi benim de enerjimi aşağı çekerken kafamı olumlu anlamda salladım sadece.
"Sevgili olduğumuzu kabul ediyorsun demekdir bu."
Gülümseyerek gözlerimi ondan çekip tavana diktim.
"Bunu hiçbir zaman inkar etmedim zaten."
"Doğan?"
Seslenişinden ona bakmamı istediğini anladığım için hemen bakışlarım yüzüne odaklanmıştı.
"Özür dilerim."
Söylediği iki kelime şaşırmama neden olmuştu.
"Neden?"
"Sana yaşattıklarım için."
Gözlerini benden kaçırdığından fısıldayarak birkaç kelime daha söylemişti. Duymayacağımı düşünmüştü galiba ama istediği gibi sessiz bir şekilde söylememişti bunu.
"Ve yaşatacaklarım için."
"Neyi kastediyorsun?"
Yaslandığım koltukta dikleşip arkaya doğru baktım.
"Bilmem."
Benimle alay mı ediyordu o?
"Bilmem ne demek? Dalga mı geçiyorsun?"
Ben sinirli bakışlarımı yüzüne dikmiş cevap beklerken o sorumu cevaplamak yerine yüzünü elleri arasına aldı.
"Çetin, sana soruyorum ben?"
Ciddiyet kokan sesimle onu uyardığımda ellerini yüzünden çekti.
"Hayat bu, yarın neler olacağını bilemeyiz."
"Az önce sen emin bir şekilde konuştun halbuki."
İçimi yakıp kavuran huzursuzluk rahatlamama bir türlü izin vermiyordu. Ve bununla birlikte Çetin salak şeyler söyleyerek iyice huzursuz ediyordu beni.
"Beni öpsene."
Aniden dibime kadar girip dudaklarımın üzerine fısıldadığı kelimeler dumura uğratmıştı beni.
"Ne?"
Şaşkınlığımı fazlasıyla belli eden bir kelimeye karşılık ciddiyetini bozmadan tekrar etti az önce söylediğini.
"Beni öp. Şu an buna o kadar çok ihtiyacım var ki, Doğan anlatamam."
Nedenini bilmediğim halde içimdeki bir ses onun bu isteğini gerçekleştirmem gerektiğini söylüyordu.
"Lütfen, Doğan."
Çaresiz bir şekilde yeniden fısıldadığında aramızdaki mesafeyi tamamen kapatıp dudaklarına uzandım. Fazla derin olmayan küçük bir öpücük verip geri çekilmeye çalıştığımda ensemden tutarak alınlarımızı birleştirdi. Kalbim ağzımda atarken beynim az önce olanları hala anlamlandıramamıştı.
"O kadar iyi hissettirdi ki, Doğan. O kadar güzeldi ki..."
Devam etmesine izin vermeden dudaklarımızı tekrar birlestirdiğimde bu kez beynim de kalbim gibi her şeyi algılayıp beyaz bayrağı çekmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen misin?
Short StoryDoğan: Senin soyadın Yıldız mı? Çetin: Pardon? Doğan: Sen Çetin Yıldız mısın? Çetin: Evet ama sen kimsin? Doğan: Ben Doğan