-Oyunbozanlık ediyorsun Ediz. Sadece birini seçeceksin.
Mesela şu sarışın düz saçlı olan, ya da şu siyah elbiseli…
-Sen böyle söyleyince, kurban edilecek birini seçecekmişim gibi geliyor. Sen kendin seç. Beni bulaştırma. Hiç oyun havamda değilim.
Of ama Ediz, sen böyle yapınca ne anlamı kalıyor seni yanımda getirmenin? Tek başına kız tavlamanın nesi eğlenceli?
-Sen yine şu kızı düşünüyorsun. Neydi ismi?
-İnci.
En iyisi ilgileniyormuş gibi yapmak. Anlatacağı kadar anlatsın, sonrada konu kapansın gitsin.
-Onu bu kadar özel yapan ne?
- Rüzgar, bu sorduğun sağır birine müziği anlatmaktan farksız. Sana göre kızları birbirinden ayıran ya bacak boyudur ya göğüs ölçüsü. Onları et yığını olarak görmekten vazgeçtiğin gün belki konuşabiliriz.
Aşk çocuğu. Üzgünüm, alınmadım.
-Belki anlarım, ayrıca anlamasam bile biz birbirimize her şeyi anlatmaz mıyız?
-Peki, sen kazandın.
Tabii ki ben kazandım. Rüzgar Bezir her zaman kazanır.
-Dinliyorum öyleyse.
-Çok güzel, ama klasik bir güzelliği yok. Farklı bir yüzü var. Yüzüne doğru dökülen buklelerle, yemyeşil gözleriyle tam bir peri kızı. Ama çok da mütevazi sanki ona döküp bakan insanların, güzelliğini kıskananların farkında değil. Kendi yarattığı küçük dünyasında yaşıyor, bir bebek kadar masum.
Gözleri uzaklara daldı, suratında da o aptal gülümseme. Durum tahmin ettiğimden de kötü.
-Haklısın kardeşim. Biraz daha anlatırsan kusacağım. Bu yüzden en iyisi benim içkime ve kızlara odaklanmam.
Birkaç duble daha içtim, Ediz’i evine uğurladıktan sonra. İyiden iyiye sarhoş olmuştum. Araba kullanamazdım. En iyisi taksiye binmekti. Bardan çıktım. Soğuk hava iyiden iyiye hissettiriyordu kendini. Caddede bir taksi çevirdim.
Gözümü açtığımda bankın birine kıvrılmıştım. En son hatırladığım taksiydi. Ceplerimi yokladım aceleyle, kafamda şimşekler çaktıran o berbat ağrıya rağmen. Ne cep telefonum vardı, ne de cüzdanım. Soyulmuşum. Daha da güzeli, bu park bana hiç tanıdık gelmiyor. Çok da tuvaletim var. Ne manşet olurdu ama! Beş parasız kalan sosyetenin meşhur bekarlarından Rüzgar Bezir çalılara işiyor. İşimi bitirdikten sonra, yürümeye başladım. Neyse ki beş altı adımdan sonra, güzel sayılabilir bir kız gördüm.
-Selam tatlım, rica etsem telefonunu kullanabilir miyim?
-Deli misin kardeşim? Ben nereden senin tatlın oluyorum? Git işine, belanı arama.
Naz da yapıyor, bu yüzyılda böyle kız kaldı mı canım? Eski moda şeyler bunlar.
-Ben Rüzgar Bezir.
Suratı ifadesizdi. Ne yani tanımıyor mu beni? Allahım! İnsan bir iki magazin dergisi karıştırır olmadı gece magazin programı izler. Cahil.
-Tanımam mı gerekiyor seni? Yürü git kardeşim.
Bak işte bu son damlaydı. Etkileyiciliğimi kullanmak zorunda bırakacak illa beni. Hemen bakış no:3
-Şöyle bakıp sırıtmayı kesmen için telefonumu kullanman mı gerekiyor? Al al da kurtulayım senden.
Rüzgar Bezir her zaman kazanır, bir yolla veya diğeriyle.
Uyuzun telefonunda Ediz’in numarasını çevirdim.
-Günaydın aşk çocuğu ben Rüzgar. Soyuldum. Gel beni al.
-Ne demek soyuldum?
Soyulmak sözlük anlamıyla… Daha afyonu patlamamış bizimkinin.
-Cep telefonum cüzdanım falan çalınmış, sen gel ben anlatırım uzun uzun.
-Tam vaktinde soyuldun Rüzgar vallahi bravo kardeşim. Kız tamam demişti. Kahvaltı edecektik, arabayım oraya gidiyordum.
Tabii ben zamanını ayarlayabiliyorum zaten. Bu kızda çok olmaya başladı. Önce oyunumuzu bozdu, şimdide sinirlerimi.
-Sıçtırma kahvaltına.
-Tamam geliyorum.Bu arada kimden aradın sen bir de gizliye almışsın numarayı.
Hem cahil, hem ergen bu kız.
-Kuyu cadısının birinden, sen boşver onu. Hadi gel.
-Nerdesin?
-Dur vereyim telefona, anlatsın.
Kulağına yapıştırınca telefonu, mecburen bahşetti sesini.
-Merhaba. Arkadaşınız şu anda …
…
-Ediz? Sen misin?
…
-Evet ben İnci.
İnci mi? Hassiktir!