Medyada İnci var, iyi okumalar.
Koca 5 gün, tek bir kez aramadı beni. Bensiz başkalarıyla dolaşıyormuşsun demedi, çok içiyormuşsun yeter artık demedi. Ah! Görende sevgilimden bahsediyorum sanar, mesele Ediz elbette. Ediz ve her geçen gün benden uzaklaşması. Şu koca dünyada ondan başka kaç insan var ki hayatımda? Acınacak haldeyim. Sefil hayatımda kalp kırmaktan başka bir şey yapmadım, bir tek Ediz’i kazanmıştım; hatada yapsam benden vazgeçmeyecek tek adamdı. Yanımda durabilen bana katlanabilen tek adam. Onu da benden bir kadın çaldı, bu hayatıma giren kadınların intikamı gibi. Ne ironik. Ama bir şey yapmayacağım zannediyorlarsa yanılıyorlar. Sadece doğru zamanı bekliyorum.
Telefon uzun uzun çalıyordu. Beliz’di arayan.
-Efendim
-Bak yavru kurbağa, hemen bir yere otur. Çünkü duyduğunda düşüp bayılabilirsin.
-Söz konusu sensen, beni hiçbir şey şaşırtmaz. Yumurtla bakalım.
-Evleniyorum!!
Bak işte bu biraz sarstı. Beliz ya bizim Beliz… Evlenmiyordur canım, yanlış duydum ben.
-Efendim anlamadım.
-Evleniyorum şapşal evleniyorum. Yıldırım nikahıyla, üç gün sonra. Ediz’i de al gel, eniştenizle tanışın. Düğünümde iki güzel İzmirli kız görürsünüz.
-Beliz bak iyi düşün. Sen ve ben evlenebilecek insanlar değiliz. Bir ömür bir insanla geçer mi Beliz? Ne içirdiler sana? Yapamazsın sen.
-Aşık oldum Rüzgar. Öyle aşığım ki. Onunla bir ömür değil, asırlar geçirsem doymam. Bir gün eğer yaşarsan anlarsın.
-Gerçek Beliz’i telefona alabilirmiyim? Hangi kanal bu arada? Şakanız gerçekçiydi ama yemedim.
-Şaka değil kurbağa. Bir an önce İzmir’e gelin. Öpüyorum seni.
Çat diye kapattı telefonu. Depresyona ramak kala, Ediz’i aramalıyım.
Çalıyor… Çalıyor…
Açmıyor!
Tekrar arıyorum…
Yine yanıt yok.
Biraz beklemek en iyisi.
3 dakika 35 saniye bekleyip tekrar arıyorum..
-Alo
-Rüzgar ben İnci, kusura bakma dışardaydık duymamışız. Ediz lavaboda. Bir şey mi oldu?
Vay be, adam telefonlarını bile kıza açtırıyor. Ama en iyisi yakın davranmak şu kıza. Düşman görünmemek.
-İnci bana gelin, çok önemli bir durum söz konusu.
-Tamam Ediz’e söylerim. Gerçekten çok mu önemli?
-Ölüm kalım meselesi.
-Peki o zaman. Görüşürüz.
-Görüşürüz.
Ben de etrafı toplayayım, İnci’yle ilgili araştırmalarımı, eski erkek arkadaş listesini falan. Bir de pizza söylerim, Ediz’in sevdiğinden.
Kapı çaldı. Hızla kalktım yerimden, en sevimli surat ifademi takındım.
-Hoşgeldiniz.
-Hoşbulduk Rüzgar. Ne oldu?
-Geçin siz salona.
-Ben bir lavaboya gireyim kardeşim.
-Tamam rahatına bak.
İnci’yle salonda yanlızdık. Perdeler açılsın!
-İnci, biliyorum senle çok iyi bir başlangıç yapmadık. Ama ben Ediz’in çok yakın arkadaşıyım, senle de iyi arkadaş olmak isterim.
Yalan, külliyen yalan. Tek istediğim aramızdan çekilmen, sürtük.
-Bende aynı fikirdeyim Rüzgar, hatta seninle iyi geçinebileceğimizden eminim. Ediz çok bahsediyor senden. Seni nasıl önemsediği belli.
Ya, değil mi? Ondan senle tanıştığından beri beni takmıyor. Neyse.
-Bu arada, hikayeni duyduğumda çok üzüldüm.
Ediz, gerçekten mi? Ona her şeyi anlattın mı? Olmayan ailemi, yetimhaneyi, sonra beni evlat edinen ailenin yavru köpekmişim gibi altı ay ilgilenip sonra para verdikleri bir hobiye dönüştürmeye çalıştığını? Gerçekten bunları anlattın mı Ediz? O kıza, bir yabancıya yalnızlıklarımı anlattın mı? Ya onu bu kadar sevdin, ona inandın güvendin; ya da bir anlamı yoktu bizim dostluğumuzun. Hangisi Ediz? Eğer ilkiyse aramızdaki her şeyi düzeltebilirim, ama eğer ikincisiyse boşa çaba benimkisi.
-Hırsızlığı diyorum. Tam hikayeyi dinledim, ilginç bir adamsın ve hala çok düşünüyorsun.
Sen ona hikaye mi diyorsun? Güldürdün beni.
Ediz ağır adımlarla geldi salona.
-Ee anlat Rüzgar niye çağırdın bizi?
-Beliz evleniyormuş.
-Hangi Beliz?
-Bizim Beliz, İzmir’deki.
-Hadi canım, o bile evlendiyse herkes için umut var demektir. Senin için bile Rüzgar.
-Bir haftaya boşanır, ama bizi düğüne çağırıyor.
-Tamam gideriz. Sen de gelirsin İnci, olur mu?
İnci mi? Hayır, hayır. Yapma dostum, İzmir’in kızları biliyorsun işte. İnci’yi davet etmemelisin.
-Olur Ediz, hem ben hiç İzmir’e gitmedim biliyor musun?
Sonraki bir saat, pizza yiyerek ve gereksiz sohbetlerde bulunarak geçirdik. O ikisi İzmir’e gitmenin ne hoş olacağını düşünürken, ben de İnci’yi o uçağa bindirmemenin yolunu bulmuştum.
-Yarın ki uçağa bilet bulmamız büyük şans. Yarın görüşürüz çifte kumrular.
Iyy! Söylerken kendimden iğrendim.
Ertesi gün erkenden kalktım. 4 tane boş deodorant şişesini birbirine birbirine bantladım. Sonra da üçlü uzatma kablolarımdan birini feda ettim, onuda kesip iki uçtan sarkıttım. Sahte bombam hazırdı. Taksiciyi erkenden çağırdım, bizi dolaştırması için bir yüzlük verdim. Sonraysa Ediz ve İnci geldi. Taksiye geçtik. Bavulda kaldı kimlik yanıma alıyım bahanesiyle bagajı açtırdım. Fosforlu sarı bavula sahte bombamızı koydum.
Ve alkışlar Rüzgar Bezir için...
Sonraya taksiye dönüp İnci’ye otuz iki diş gülümsedim. Taksici bizi öyle dolaştırdı ki, bir an ben bile korktum uçağa yetişememekten. Acele koştuk.
Bavul kontrolüne kadar sabırsızlıkla bekledim. Sonraysa güvenliğin bomba olabilir kontrol edilmeli dediğini duydum. Sonraysa bavulu tutan kıllı büyük ellere baktım.
-Siz gidin ben yetişemeyeceğim.
Ediz?! Ben ne yaptım?