27

5.1K 362 35
                                    

bir önceki bölümü okumanız gerekecek muhtemelen, biliyorum ve arayı açtığım için üzgünüm

bir önceki bölümü okumanız gerekecek muhtemelen, biliyorum ve arayı açtığım için üzgünüm

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Saat gece on biri gösterirken boş okulun yangın merdivenlerinde birisi vardı. Baştan aşağı siyah giyinen genç çocuk, başındaki kapüşonu düzeltip hızlı adımlarla ikinci katın kapısından içeri girdi. Koridor karanlık, sessiz ve kimsesizdi.

Okul bu haliyle daha masum görünüyor, diye düşündü. Daha katlanılabilir.

Karanlıkta bir adım attı. Bir adım, iki adım ve sonunda malum sınıfa gelmişti. Leyla'nın sınıfı. Onun ellerinden tutmaları gerekirken onu daha dibe itenlerle dolu bir çöplüktü. Buradan nefret ediyordu. Bir an boş sıraların akşam olduğu için değil de sahipleri geberip gittiği için boş olduğunu hayal etti. Ve ah, bu düşüncesinden utanmadı.

En arkadaki tekli sıraya yaklaştı. Cebinden telefonunu çıkarıp flaşı açtı. Evet, bu o sıraydı. Ahşabın üstünde kazınmadık yer bırakmamışlardı. Leyla'nın ruhuna da böyle mi kazımışlardı acıyı? Fahişe, kaltak, lütfen öl, orospu, git kendini öldür... Bir insanın aklına gelebilecek tüm hakaretler itinayla masaya kazınmıştı ve Leyla aylarca bu masada oturmuştu.

İçinde kuvvetli bir iğrenme hissi vardı. Bunları yazanlarla aynı yaştaydı, bir insan nasıl bu kadar kötü olabilirdi? Basit sanılan bir hakaretin -ki anlamı çok ağırdı- nelere mal olacağını nasıl hesap edemezlerdi?

İnsan hayatı bu kadar basit miydi?

Bu sınıfta biraz daha kalırsa sinir krizi geçireceğinden şüphelendiği için dişlerini sıkarak masayı kavradı, kucakladı ve çıkışa yöneldi. Ses çıkarmamaya özen gösteriyordu, ön kapıda bekçi olabilirdi. Sınıftan hızla uzaklaşma kararı yeşil tahtanın önünden geçerken değişti. Bu, kendisi için de beklenmedikti. Masayı yavaşça yere bıraktı ve tahtaya yöneldi.

Yazmak istiyordu.

Ne yazacağını ise bilmiyordu.

Beyaz tebeşiri kavradı, duraksadı, sessizliği uzun bir süre dinledi. Küfürler yazmayı düşündü. Ya da uzun bir paragrafla ne kadar iğrenç yaratıklar olduklarını da anlatabilirdi. Ne yazacaktı ki? Yazsa da bu çöp kokulu zihinler anlar mıydı?

Sonunda aklında okuduğu bir cümle canlandı ve tebeşiri oynattı.

Masayı alıp okuldan çıkarken ne yaptığını sorgulamaktan kendini alamıyordu çünkü okuldan masa çalmak, günlük işleri arasında yer almıyordu. Masayı bir sorun olmadan oradan çıkardı, evine gitti ve bir süre ahşabı demirden ayırmakla uğraştı.

Sabah olduğunda bir kapı açıldı, yerde yaralı tahta ve küçük, tek kelimelik bir not beklerken diğer kapıdan giren kız öğrenci yeşil tahtadaki yazıyı okuyordu:

*Ayrı ayrı birer ahlaksız yaratık olan insanlar, toplu oldukları zaman namuslu kişiler olurlar.

Ders başlamadan silinecekti ve okuyanların belki de hiçbirine etki etmeyecekti ama işte oradaydı. Açılmayı bekleyen bir faili meçhul cinayet davası gibi; susturulan vicdan gibi.

Neyse ki vicdan, kendini hatırlatmanın yolunu daima bulurdu.

28.07.19

araya giren zamanı telafi edemem ama hala okuyanları hayalkırıklığına uğratmamak için çalışacağım

seviliyorsunuz

*: Montesquieu

etiket | texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin