0.2

223 12 22
                                    

Ed'in evinin önüne geldiğimizde, herkesin elinde birer kutu yumurta vardı, tabi Jen 3 tane almıştı. Gelmeden önce açık olan bir benzinciye uğrayıp iki saat boyunca sarhoş kafayla kızıl saçlı kasiyer ile flört etmiştim. Sonunda jen'in kafası atınca, arabaya binmiştik. Ciddiyim yakışıklıydı. Dudağının kenarındaki piercing ve vücudunda fark ettiğim belli belirsiz dövmeler beni yeterince cezbetmişti. Bir ara kesinlikle uğrayacaktım.

Elime bir yumurta aldım. Kızlarla kapıya doğru yürüdük. Jen her adımda yumurtalardan bir tanesini metrekare hesabı düşünüp kırıyordu. Evin kapısını geldiğimizde zili çalması için jen'i öne aldık.

Her an çatışmaya hazır olan askerler gibi elleri havada bekliyorduk, açıkçası şu an ki konumumuzun tek farkında olan bendim ve kapı açılmadan bir kaç saniye önce kahkaha atmaya başladım. Sessizce ama fark edilir.

Kapı açıldı ve sessiz kahkalrım karanlığa düştü.

O..

Onun burda ne işi vardı?

Dudağım titremeye ve gözlerim dolmaya başladı. Ne arıyordu burda? Bunca yıldan sonra neden geri gelmişti? Yine neden onu görünce hissettiğim hiç bir şey değişmedi? Yavaş yavaş elimdeki yumurta yere doğru kayarken yaşadığmız onca şey içimden kayıp geçti. Onlarca yıl daha kahrolmama yeterdi. Ama şu an tam karşımdayken, içimdeki titreme son buldu. Küçük kız çocukları gibi arabaya koşup ağlamayacaktım.

Hele böyle bir adam için. Elimdeki yumurtayı daha sıkı kavrayıp tam kafasına attığımda, herkesin ağzının tam anlamıyla bei karış açık kaldığının farkındaydım. Ona zaafım olduğunu bilirdi herkes, karşısında eridiğmi. Ama bu zaafı kullanana karşı açılmış bi savaştı ve şimdi silahım damarlarımdaki adrenalindi belki.

Kutuyu açıp, yumurtaların her birini tek tek kafasına fırlattığımda fazlasıyla tepkisizdi. Gözleri kapalı öylece yüzüne çarpan yumurtalara eğiliyordu. Sadece biraz çılgınlık için geldiğim bu yer, hayatımdaki en mutsuz anımı yaşadığım yer olmuştu. Ona çarpan her yumurtada benim canım acıyordu. Kırık parçalar tenini kesiyor muydu?

Her yumurta daha da çok sinirlenmeme ve sivilceli yüzüne bir yumruk atmama ramak kaldığını hissettiriyordu. Ya da gözlerimdeki yaşlardan hiç bir şeyin farkında değildim. Kafamda kurduğum bi düzmecenin kafasına da yumurta fırlatıyor olabilirdim.

Yumurtalar bittiğinde yüzüne bakmadan, arkamı dönüp yürümeye başlamıştım. Hava nerdeyse aydınlanmıştı. Dudağım daha hızlı titremeye başladığında hıçkırarak ağlıyordum bile. Hıçkırdım, sessizce bağırdım. İçim kum olmuş gibiydi.

Kızlar sonunda transtan çıkıp arabaya geldiklerinde Caro yüzünü bana çevirdi, ama istedğini alamadı.

"İŞTE BENİM Kı- kızım."

Raquella'nın kollarında yüzümü kapatarak geçirdiğim yolculukta kimse ağzını açamamıştı. Neden bunca yıl sonra geri dönmüştü ki? Neden gittiğini bile bilmiyorken, geri dönüşünü sorgulamak niyeydi? Kalbimin yeniden kırılmasını istemiyordum. Yeniden kırılacak bir kalbim kalmamıştı.

Onu sadece siyah bantlar ve silikon ile göğüs kafesime sabitlemiştim, o kadar. O yoktu.

Eve vardığımızda, kızlara gitmeleri için yalvarsamda, duruşlarından milim oynamayacaklarını bildiğimden ağzımı açmadım. Gerçi dil dökecek halde de değildim.

Beni yatak odama çıkaran Raquellaya gözlerimi kırpıp, beni karanlığımla baş başa bırakmasını istedim. Sessizce. Gözlerim daha fazla ağırlığa dayanamadığı için kapandı.

.

Şişen gözlerimi ağrı ile açtığımda hem başım hem de gözlerim yerinden çıkacak gibiydi. Ah tanrım sanırım uykumda bile ağlamıştım. Tuvalete girip aynanın karşısına geçtiğimde yüzüm bakılmayacak kadar iğrençti. Gözlerimi bir kere yumup tekrar açtığım da beynimin yerine gelmesini bekliyordum. Saçlarımı bileğimdeki tokayla toplayıp yüzüme biraz su çarptım. Ama olmuyordu, kendime gelemiyordum. Dayak yemiş gibiydim, her yerim ağrıyordu. Kafamın içinide sustıramıyordum, hala neden geldiğini düşünüyordum ve onu düşünmek normal olmayan beynime uyuşturucu etkisi yaratıyordu. Yani beynim sürekli uyşturucu'nun etkisindeydi. Ben bir bağımlı sayılır mıydım?

Üstüme eşofman takımımı geçirip aşşağı indim. Kızlar masada bir şeyler konuşuyordu ve beni gördüklerinde hepsi birden bana döndü. Onların bakışlarını karşı gülümseyip, yerime oturdum. Normal davranmaya çalışıyordum. Onu hiç görmemişim gibi.

Kısılmış olan sesim için bir kaç kez yutkunduktan sonra yumurta ruletimi tabağa koydum "Hm.. yumurta en sevdiğim." dediğimde, Camila'nın ağzının bir kilometre açıldığına yemin edebilirdim. Bu cidden komikti ama gülersem beni zorla psikiyatriye götürler diye dudaklarımı ısırmak zorunda kaldım. Bu biraz komikti evet.

Hepsi şaşkındı. Onu gördüğüm anda kaçıp gideceğimi, kendimi eve kapatacağımı düşünüyordu, aslında bende öyle düşünüyordum ama hala sarhoş olmalıyım ki gerçekten içim çok rahattı. Caro'ya döndüm.
"Senin iki tane çocuğun yok mu? Neden burdasın?" korku ile, bana bir şey olduğunun korkusu, hızlıca başını salladı, sandallyayi geri itti.
"Doğru ben iki çocuk annesiyim, sizin gibi ergenlerle uğraşamam." yanağıma bir öpücük bıraktı ve hızlıca kapıya yol aldı. Bu da komikti.

"Dedi, dün gece müzik olmadan kalça sallayan ayyaş."

Jen'in söyledikleri üzerine Caro elini kaldırıp hadi hadi manasında salladı ve kapıyı çarpıp çıktı. Herkes birbirine bakıp gülmeye başladığında, hepsinin kuşkucu bakışları üstümdeydi. Kesinlikle akıl sağlığımdan şüphe duyuyorlardı. Omuz silktim ve portakal suyundan bir yudum aldım. Güzeldi.

Diğerlerini teker teker dağılması konusunda ikna ettiğimde, ki ikna etme sebebim alışverişe gidecek olmamdı, ki bu da onlar için kesinlikle keçileri tam manasıyla kaçırdım anlamına geliyordu, ama yalnız kalmak zorundaydım. Daha fazla rol yapamazdım. Kısaca sonunda hepsini gönderdiğimde eve hızlıca bir göz gezdirip sesli bir nefes verdim.
"Ne kadar aptalım, HEY SİZİ SÜRTÜKLER HEMEN BURAYA GELİN VE BERBAT ETTİĞİNİZ MASAMI VE EVİMİ TOPLAYIN." tabiki hepsi gittiği için ruhlara bağrıyordum.

Sonunda evi toplaması için birilerini çağırdığımda, hazırlanıp, dışarı çıktım. Kapıdan çıktığım anda içimdeki güvensizlik duygusu vücudumun uyuşmasına yol açmıştı. Üstümdeki hırkaya sıkıca sarıldım ve kapıyı kapattım.

İnanılmaz garip hissediyordum. Sanki farklı bi alemdeymişim gibi. Sanki hatırladığım bi alemdeymişim gibi. Justinin tekrar burda olduğu bi alem. Onun yanına gidiyormuşum hissi, onunla ilgili özlediğim bin tane şeyden biriydi. Ama emin olduğum tek şey de bir daha onu affedemeyeceğimdi, hah sanki gelip özür dilerdi de.

Hayat gerçekten tuhaftı. Aldatılan arkadaşım için biraz eğlence isterken, kendi kuyuma düşmüştüm. Her şey yeniden başlamıştı lanet olasıca her şey. Ama ben artık kendimden emin ve korkusuz olduğumu biliyordum. içimdeki zelzeleyi içimde tıtabiliyordum en azından. Çünkü kaybedilebilecek her şeyimi çoktan yitirmiş ve yapıştırıcı ile ayakta duran kalbim ile savaşa hazırdım. Ya da ölmeye. Bilemiyorum.

good luck justin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin